EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ZÜMER SURESİ 49. ve 52. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
49- İnsana bir zarar dokunduğu zaman, bize dua eder;(65) sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki: “Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi.(66) ” Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme) dir. Ancak onların çoğu bilmiyorlar.(67)
50- Bunu kendilerinden öncekiler de söylemişti; ama kazandıkları şeyler onlara hiç bir yarar sağlamadı.(68)
51- Böylece, kazandıkları kötülükleri(in acı sonucu) onlara isabet etti. Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir. Ve onlar (bunu kendilerine uygulamaktan Allah’ı) aciz bırakabilecekler de değildirler.
52- Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve (dilediğine) kısar da.(69) Şüphesiz bunda, iman etmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
AÇIKLAMA
65. Yani onlar, sadece Allah’ın adı zikredildiğinde yüzlerini ekşitirler.
66. Bu cümle iki anlama da gelebilir. Birincisi, “Allah, bana verilen nimetlere layık olduğumu bilmektedir. Çünkü layık olmayıp yanlış bir inanca sahip olsaydım, Allah bana bu nimetleri bağışlamazdı.” İkincisi, “Ben bu işin ehli olduğum için bana bu nimetler verilmiştir.”
67. Cahiller kendilerine verilen nimetleri, Allah indinde makbul kimseler olduklarının alâmet ve delili zannederler. Oysa, Allah’ın bu dünyada verdiği nimetler bir fitneden (sınamadan) başka bir şey değildir. Dünyada verilen nimetler ikram olsun diye değil, imtihan için verilmektedir. Eğer aksi olsaydı, Hak üzerinde olanlar yoksulluk içinde kıvranırken dalâlet üzerinde olanlar lüks ve zenginlik içinde yüzmezlerdi. Dünyada nimet sahibi olmak, Allah katında makbul olmanın alâmeti değildir. Çünkü yeryüzünde iyi insanların yoksulluk çekerken, kötü oldukları herkesçe bilinen insanların refah içinde yaşadıkları aşikârdır. Bu husus üzerinde derin bir şekilde düşünüldüğünde, akıl sahibi her insan, dünyadaki yoksulluk ve zenginliğin Allah’ın sevgi ve nefretine bir ölçü teşkil edemeyeceğini anlayacaktır.
68. Yani, Allah’ın azabı geldiğinde, onların tüm marifet ve zekâları işlerine yaramamıştır. Dünyada kazandıkları, kendi çabalarının bir sonucu olmuş olsaydı, yine aynı cehdi göstererek Allah’ın azabına mani olabilirlerdi. Böylece kendilerine verilen fırsat ve nimetlerin, onların Allah indinde makbul kimseler olmadıklarının bir delili olduğu ortaya çıkmıştır.
69. Yani, Allah’ın rızkı paylaştırması, hikmetini sadece kendi bildiği kanunlara bağlıdır. Dolayısıyla rızk, insanın kendi yetenek ve becerilerinin, Allah katında makbuliyetinin veya mağlubiyetinin bir işareti değildir. (İzah için bkz. Tevbe an: 54, 75, 89; Yunus an: 23; Hud an: 3, 33; Rad an: 42; Kehf an: 37; Meryem an: 45; Taha an: 113-114; Enbiya an: 99; mü’minun giriş bölümü ve an: 1, 49, 50; Şuara an: 81-84; Kasas an: 97-98, 101: Sebe an: 54-60)