BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd âlemlerin tek sahibi, maliki, yöneticisi, rızık vericisi, yaratıcısı olan Allah’a, Salat O’nun kutlu nebisi, son elçisi, hidayet yolunun rehber insanı Hz. Muhammed (s.a.v)’e Selam sen elçinin izinden giden âline, ashabına ve tüm müminlerin üzerine olsun İnşaAllah.
Bu ay ki konumuz farklı bir konu. Bunu seçmemin tabi ki yine gayeleri var. Yaşanılanı anlatmak daha samimi ve daha gerçekçidir önümüzdeki örnekler, günümüzdeki yaşantılar, insanların bakış açısı, unuttuğumuz gerçekler ve müjdeler bize bu konu için ayna oldular. Açlık, kıtlık, fakirlik bunların hepsi bize kötü bir şey gibi geliyor. O kadar doymuşuz ki açlık deyince aklımıza ölüm geliyor. Öyle bir hale gelmişiz ki aç kalmaktan çok korkuyoruz, fakirlikten utanıyoruz, oruç nefse çok ağır geliyor. Hatta öyle bir şey olmuş ki nafile oruçları geçtim açlık korkusundan ramazan orucunu tutamaz hale gelmişiz. Son yıllarda ramazan orucu tutanların sayısı yarıya düştü. Eskiden gerek utancından, gerek gelenek olarak, gerekse inancından dolayı tutulan oruçlar artık sadece inancından dolayı tutmaya kadar düştüğü için oruç tutan sayısı azaldı.
Bu kadar düşmemizin sebebi neydi? Şu dönemde varlıkla imtihan oluyoruz. Geçmişte yoklukla imtihan olunmuş, Allahualem bundan sonra da, bugünde kimilerimiz yoklukla, açlıkla imtihan edilecek ve şuanda da ediliyoruz. Zira ayeti kerime de Rabbimiz şöyle buyuruyor: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
“Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: “Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.” (Bakara 155-156)
Ayette de belirtildiği üzere bizler daima bir imtihan halindeyiz, yokluk da bizim için imtihandır, varlık da fakirlik de bizim elimizde zenginlik de. Her şey Allah’tan, bizde Allah (c.c)’dan geldik ve yine hesap vermek üzere Allah (c.c)’nun huzuruna döneceğiz.
Bizler bu ayeti sanki hiç duymamış gibiyiz. Bugün fakirler horlanır, itilir, kakılır, aşağılanır hak gelmiş. Zenginlere yakınlık artmış fakirler terk edilmiş bazıları da terkedilmemek için kendini zengin gösterme çabasına girmiş. Çoğu kişi kendini varlıklı gösteriyor. Gösteriyor göstermesine de bir hayır vermeye gelince, zekâta, sadakaya, iyilik yapmaya gelince nedense hepsinin biranda yok oluyor o an nerdeyse herkes fakir oluyor. Ne kadar acı bir haldeyiz. Ne zengin belli ne de fakir. Ne imanlı belli ne de imansız, ne iyi belli ne de kötü. Bu zamana ve insanlara bakarsak gerçekten doğruyu yanlışı ayırt edemeyiz. Hakla batılı ayıran Kur-an’a ve yaşanmış şekli olan sünnete bakarsak doğruyu da yanlışı da, iyiyi de kötüyü de, imanlıyı da imansızı da, zengini de fakiri de görmüş ve tanımış oluruz. İnşaAllah.
Şimdilik mal fakirliğine değineceğiz. Zira fakirliğin kıymetini bilen zenginliğiyle şımarmaz. Evet fakirlerin faziletini şimdi sünnetten delille açıklamaya çalışacağız.
Enes b. Malik (r.a) anlatıyor:
“Fakirler Rasulullah (s.a.v)’e bir temsilci gönderdiler. Bu kişi Rasulullah (s.a.v)’a
-Ey Allah’ın elçisi; Ben size fakirlerin elçisi olarak geldim.” Dedi.
Hz. Peygamber şöyle mukabelede bulundu:
“Sana ve yanlarından geldiğin kimselere selam olsun. Çünkü sizler Allah Teâla’nın en sevdiği topluluksunuz.” Adam:
-Ya Rasulullah! Fakirler, “Zenginler bütün hayırları topluyorlar. Zira onlar haccediyorlar, sadaka veriyorlar ve özellikle hastalandıklarında mallarından ahiret azığı olarak tasaddukta bulunuyorlar.” Diye üzülüyorlar, deyince Nebi (a.s):
-Git fakirlere şu sözlerimi ulaştır; “Sizden kim sabreder ve mükâfatını yalnızca Allah’tan beklerse onun için zenginlere verilmeyen üç özellik verilir:
- Ona cennette kırmızı yakuttan bir oda verilir. Dünyada insanların yıldızlara baktıkları gibi cennet ehlide o odaya hayran hayran bakarlar. Oraya sadece fakir olan peygamberler, fakir olan şehitler ve fakir olan müminler girerler.
- Fakirler cennete zenginlerden yarım gün önce girerler ve diledikleri cennet nimetlerinden faydalanırlar. Bu yarım gün dünya yılıyla tam beş yüz yıldır. Süleyman (a.s) diğer peygamberlerden kırk yıl sonra cennete girer. Bunun sebebi Allah (c.c)’ın ona dünyada verdiği saltanattır.
- bir fakir ihlaslı bir şekilde “Subhanallah, elhamdülillah, vallahu ekber” dediğinde büyük bir ecre kavuşur. Aynı kelimeleri yine ihlaslı bir şekilde söyleyen zengin fakirlerin ecrine nail olabilmek için ayrıca on bin dirhem tasadduk etmelidir. Bütün güzel amellerde durum böyledir.
Elçi bu sözleri fakirlere ulaştırınca onlar hep bir ağızdan;
-“Razı olduk, Ya Rabbi! Razı olduk, Ya Rabbi!” dediler. (Hadisin bir kısmı Buhari’den, bir kısmı da Deylemi’den)
Bu müjdeli haberleri gördükten sonra bizlerde İnşaAllah halimize razı oluruz. İşte bu da ancak samimiyetle Allah’a (c.c) iman eden Tevhid ehli müminlere kolay gelir ve nasihat mümine fayda verir. Ne kadar Müslümanım desek de eğer Rasulullah’ın bu müjdeleri karşısında bizlerde razıyım Ya Rabbi! Diyemiyorsak dönüp imanlarımızı sorguya çekmeliyiz. Nasıl bir iman ki Allah ve Rasulünün bu müjdesine gönülden inanmıyor ve sevinemiyor.
Bakın Rasulün arkadaşlarından yine bizlere birer örnek. Onlar fakirlerdi, yanlarında malları yoktu o zaman ki insanların zengin olanlarından bazıları onları aşağılıyordu hatta aynı ortamda bulunmak istemiyorlardı. Ama Allah (c.c) onlara değer veriyordu. Kehf 28. Ayet nazil oldu ve bildirildi.
Bu ayetin nüzul sebebi şudur:
Kavminin reisi olan Uyeyne b. Hıns bir gün Hz. Peygamber’in (s.a.v) huzuruna geldi. Bu esnada Nebi (a.s)’ın yanında Selman’ı Farisi, Suheybi Rumi, Bilali Habeşi gibi fakir sahabiler vardı. Üzerlerinde ki elbiseler yırtık yırtık olup kendileri de ter içerisindeydiler.
Uyeyne b. Hıns, Hz. Peygamber’e döndü ve:
-Bizim bir şerefimiz var. Biz yanına geldiğimde ya bunları çıkar veya bizim için başka bir mekân tahsis et. Çünkü bunların kokuları bizi rahatsız ediyor, dedi. Allahu Teâla ise şöyle buyurdu:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
“Sen de sabah akşam O’nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi ‘istek ve tutkularına (hevasına)’ uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.” (Kehf 28)
Bu ayetin tefsirinde âlimlerin genel görüşü şudur:
Beş vakit namazını kılarak rablerinin rızasına ermek isteyenlerle beraber ol. Dünya nimetlerine kavuşmak için onlardan yüz çevirme ve onları hakir görme. Kur’an’a tabi olmayıp nefsinin isteklerine uyan kimsenin peşinden de gitme. Çünkü onun işleri batıldır, sonuçsuzdur.
Allah (c.c), peygamberine fakirlerle bir arada bulunmayı, onlara yakın olmayı emretmiştir. Bu emir kıyamete kadar tüm Müslümanlar için geçerlidir. Bu yüzden Müslüman olan kimse fakirleri sevmeli, onlara iyilik yapmalı ve ellerinden tutmalıdır. Zira onlar kıyamet gününde Allah’ın (c.c) önder kılacağı kimselerdir ve onların şefaati umulur.
Hasan Basri (r.a); Rasulullah (s.a.v) bir gün şöyle buyurdu:
-Fakirleri iyice tanıyın ve onları kollayın. Çünkü onlar için bir yetki vardır. buyurdu.
Orada bulanan sahabiler sordular:
-Onlara ait olan yetki nedir Ya Rasulullah?
Hz. Peygamber şöyle cevapladı:
-Kıyamet gününde onlara şöyle seslenilir “İnsanların arasında dolaşınız. Kim size Allah rızası için bir parça yemek yedirdiyse, bir bardak su içirdiyse ve üzerinize elbise giydirdiyse onun elinden tutup onu cennete götürünüz. (Tenbihul Gafilin, Acluni, Keşful Hafa)
Yine Ya Rasulullah (s.a.v) ile ashabı arasında şöyle bir konuşma geçtiği nakledilmiştir.
“Size cennetin sahiplerini haber vereyim mi? Dedi orada bulunanlar: Evet, deyince Rasulullah (s.a.v):
“Onlar zayıf ve mazlum Müslümanlardır. Bu kimseler, hoşlandıkları kadınlarla evlenemeyen, dünyada rahat bir hayat yaşayamayan ve öldüklerinde ihtiyaçları içlerinde saklı olan kimselerdir. Eğer bir konuda Allah adına yemin etseler söyledikleri mutlaka olur.” (İbn Mace 4115)
Bu rivayetleri daha da arttırabiliriz. Ama sanırım bu haberler bile bizlere nasihat olarak yetmiştir. Evet, bizler zenginsek fakir Müslümanları sevmeliyiz onların yanında olmalıyız. Fakirsek de buna rıza göstermeli ve kullara kendi halimizi bildirmemeye gayret etmeliyiz. Sabretmeli ve ahirette ki ödülleri düşünüp bu dünya ki malların peşine düşmek yerine ahiretimizin daha güzel olması için daha fazla Allah için, Allah’ın (c.c) razı olduğu şekilde ibadetlerimizi yapmalıyız hayatımızı ona göre şekillendirmeliyiz. Yoksa bu müjdeler Allah verir deyip de yan gelip yatanlar ne çalışan ne de ibadet eden tembeller için geçerli değildir. Bu müjdeler elinden gelen gayreti gösterip ibadetlerinde de sadık olan gayretli Müslümanlar için geçerlidir.
Evet, iman gerek önce hakiki bir iman, zengine de fakire de önce gerekli olan şarttır. Burada bizler maddi fakirliğe değindik İnşaAllah kısmet olursa bir daha ki yazımızda da manevi zenginliğe değineceğiz.
Başında da olduğu gibi sonunda da hamdler, övgüler âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
Selametle kalın…