Hamd alemlerin Rabbi, Maliki olan hangimizin daha iyi amel işleyeceğini belirlemek için ölümü ve hayatı yaratan Allah (cc)’ya aittir. Salat ve selam önderimiz ve rehberimiz Hz. Muhammed (sav)’e onun ehli beytine, dinin yaşanması konusunda bizlere örneklik teşkil eden ashabına ve tüm Müminlerin üzerine olsun.
Meşhur Hanefi alimi Ebu Zeyd ed-Debusi’nin (ö. 430/1039) hüccet adını verdiği delili ürettikleri kesin veya ihtimalli bilgi açısından sınıflamasını alıntılayıp onun üzerinden bir çerçeve çizeceğiz. Debusi hüccetleri iki ana sınıfa ayırır: akli hüccetler ve şer‘i/nakli hüccetler. Bu iki hüccet türü daha sonra ilmi yani yakini bilgiyi zorunlu kılan ve ilmi yani yakini bilgiyi mümkün kılan şeklinde iki kategoride toplanmıştır. Usul-i fıkıh çerçevesinde esas olan şer‘i hüccettir; Debusi şer‘i hüccetlerin tümünü bu iki kategori altında toplamıştır.
Debusi şöyle demiştir;
Hüccetler ikiye ayrılır: akli ve şer‘i; her bir tür de ya ilmi mucib ya da ilmi mücevvizdir. İlmi mucip delil olması zorunlu ve kesin olarak bilgiye ulaştırması ve aksi ihtimale kapıyı kapaması anlamına gelir. İlmi mücevviz delil olması ise delilin gereğine genel anlamda ilim (bilgi) adını vermeyi mümkün kılması ve aksi ihtimale de kapıyı tamamen kapamamasıdır. Akli hüccet salt akıl yürütme yoluyla delil niteliği kazanandır; şer‘i hüccet ise ancak Allah’ın vahyi ve Rasul’ün sünneti yoluyla delil oldukları bilinenlerdir. Bu iki tür delil konusunda bir anlaşmazlık yoktur; ilmini semaya (işitmeye) dayandıran kimse buna ancak aklın hakemliğiyle yol bulabilir. Zira başkasından işitilen bilgi bir haber olup doğru veya yalan olma olasılığı vardır. Çünkü nihayetinde haberi veren de duyan gibi bir insandır; insanın başkasına uyması ya da onun sözüne dayanarak yargıda bulunması ancak o kişinin yalan söyleme olasılığının ortadan kaldırılmasıyla caizdir. Olasılığın ortadan kaldırılması ise ancak mucize ile mümkündür ve mucizeyi de biz ancak aklımızla düşünerek anlayabiliriz. Ayrıca, şer‘i olanı hiç bilmeyen bir kişi, bir binanın banisi olduğunu çıkarabilmekte ve dünyevi menfaatleri konusunda doğruyu bulabilmekte ve bunlara, kuşku içermeyen ve kuşku içerse bile aksi doğru olma ihtimali bulunan baskın kanaat oluşturma türünden iki çeşit bilgi üreten akli çıkarımlarla ulaşabilir.
Şer‘i hüccetler de böyledir: Yani Allah’ın Kitabı kuşku içermeyen bir bilgi ve otorite içerirken, haber-i vahid kuşku ihtiva eden bir delildir. İşte bu nedenle biz bunlar konusunda hiçbir anlaşmazlık yoktur dedik. İhtilaf aslında aşağıda açıklayacağımız üzere Allah’ın hükümleri (furu‘) konusundadır.
Kul –ki Allah kendisinden razı olsun- dedi: Akli hüccetler haddi zatında (özünde) varlıkta şer‘i hüccetlerden önce olsa bile ben şer‘i hüccetleri önceye aldım, çünkü şer‘i hüccetler akli hüccetlerden birkaç derece daha üstündür: Şer‘i olan gündüzün ışığı gibidir akli olan ise ateşin ışığı gibi. Kalb ise göz gibidir; nice gözler vardır lambanın ışığında göremez ama parlak ışık (güneş) doğunca görür. Açık olana bakmaz da onu gizlide arar. Ben derim ki –başarı Allahtan!
Kesin bilgiyi zorunlu doğuran (mucib li’ilm) şer‘i hüccetler dört tanedir: Allah’ın Kitabı, Rasul’den doğrudan işitilen haber, Mütevatiren ondan nakledilen haber ve İcma. Bunların tümünün alınma yolu birdir; bu da Rasul’ün haberidir. Allah Rasulü’nden tevatürle nakledilen ondan duyulmuş gibidir. Aşağıda her konuyu kendi bölümünde ele alacağız. Böylece anlaşıldı ki, asıl dayanak Allah Rasulü’nün haber vermesidir. Allah Rasulü’nün rasul olabilmesi için yalandan korunmuş olması gerektiğinden Rasul’ün haberi doğrudur ve haktır.
Şeri Alanda Kesin Bilgiyi Mümkün Kılan Hüccetler Hakkında;
Bunlar bilgiyi (ilim) değil de edimi (ameli) zorunlu kılarlar. Hüccet olmaları da edimi zorunlu kılmalarındandır. Bunlar kesin bilgi doğurmadığı için ve bilgiye dayanmayan edim de esasında geçersiz olduğundan bu hüccetlere ‘caiz kılan’ (mücevvize) adını verdik. Yani burada edimin sübutuna dair baskın kanaatle bize esneklik vermek için caiz olmaktadır, yoksa gerçek mahiyetini kesin olarak bilemeyiz. Bunlar dörttür:
- Müevvel ayet: Çünkü tevilden önce bu müşkil, müşterek ya da mücmeldir.
- Tahsis edildiği tespit edilmiş bir genel ifade (amm): bu geride geçtiği üzere kesin bilgi üretmeyen türdendir.
III. Haber-i vahid veya sahabi haberi.
- Kıyas: bunun da hüccet olduğunu biz kendi düşüncemizle buluyoruz.
Tevil nassın bir düşünceye dayanılarak yorumlanmasıdır. Haber-i vahid de birazdan anlatacağımız gibi bir nevi düşünceye dayanılarak hüccet olmaktadır: Çünkü o zan, yanılgı olma olasılığını içinde taşır ve kesin delil değildir. Sahabi haberi de böyledir. Çünkü sahabe aynen bizim gibi yanılabilir, ancak biz onların görüşlerini kendimizinkine ya haber-i vahid olduğu için ya da bir nevi içtihat olduğu için tercih ediyoruz. Kıyas ise salt re’ydir
Debusi’nin bu iktibasta özetlediği bilgiler aslında klasik İslam düşüncesinde genel olarak kabul edilen bakış açısını özetlemektedir. Akli hüccetlerle başlamış olmasına rağmen fıkıh ve şer‘i ahkam söz konusu olduğunda asıl otoritenin şer‘i hüccetler olması sebebiyle şer‘i hüccetleri öne almıştır. Kitabın son kısmında ise şer‘i ahkam konusunda akli hüccetlerin yeri ve rolünü anlatan bir bölüm koymuştur. Şer‘i hüccetleri kapsayıcı olarak ele aldığı yukarıdaki pasaja dönecek olursak, Debusi’nin bilgiyi zorunlu kılan ve bilgiyi mümkün kılan hüccet/delil kavramlaştırması üzerinde biraz duralım. Şöyle diyor, deliller ya bilgiyi zorunlu kılan (el-mucib li’l-‘ilm) ya da bilgiyi mümkün kılan (el’mucevviz li’l-‘ilm) deliller olabilir. Birincisi yani Bilgiyi Zorunlu Kılan (el-mucib li’l-‘ilm) kat‘i/yakini bilgiyi teşkil etmektedir. “İlmi mucib delil” demek kesin bilgiyi zorunlu olarak doğuran yani aklı söz konusu bilgiyi kabul etmeye zorlayan delil demektir. Bu bilgi değerine sahip olan deliller ilke olarak müçtehidin yorumuna kapalı olup varlıkları sabit olduğunda müçtehit onları kabul etmek zorundadır. Zaruri ve istidlali olmak üzere iki kısma ayrılan bu bilgiler şer‘i hükümlerin hakikat bilgisini temsil etmektedir. Bunlar: 1. Muhkem Ayet. 2. Hz. Peygamber’den doğrudan işitilen haber. 3. Mütevatir haber. Kur’an-ı Kerim gibi Sünnet de mütevatir bir aktarımla bize ulaşmıştır. 4. Nihayet son kesin delil icma‘dır.
Bilgiyi mümkün kılan (el-mücevviz li’l-‘ilm) deliller ise müçtehidin içtihadına bağlı olarak yorumsal (zanni) bilgi üretirler. Yorumsal bilgi esasında akli meselelerde ve gündelik hayatta kullanılabilen bir bilgidir. Örneğin gündelik hayatın hemen hemen her alanında insanlar yorumlarla oluşturdukları kanaatleriyle davranışlarını, sosyal hayatı ve özellikle hukuku yönlendirmektedirler. Gündelik alışverişten, mahkeme kararlarına pek çok alan yorumsal bilgiye, yani kesin olmayan ama belirli bir olgunluğa erişmiş kanaat ve görüşlere dayalı olarak çözümlenmektedir. Her dava mahkemede kesin delillerle çözülememekte, ama belirli bir ağırlığa erişen bir kanaate bağlı olarak yargılama sonlandırılabilmektedir. Aynı şekilde gündelik hayatta hemen hemen çoğu durumda bir kişinin sözlü beyanına bağlı olarak kişiler karar verebilmektedir. Fırından ekmek alan kişi ekmeğin temiz olduğuna dair fırıncının beyanına dayanarak ekmeği alıp yiyebilmektedir.
Yorumsal dini bilginin dayandığı Bilgiyi Mümkün Kılan (el-mücevviz li’l-‘ilm) şer‘i deliller Debusi’nin sınıflamasında şunlardır:
- Müevvel ayet. Kur’an-ı Kerim’deki her ayet muhkem ya da nas değildir. Bazı ayetler farklı yorumlanabilmektedir.
- Tahsis edilmiş Umumi Lafız.
- Haber-i vahid/Ahad Haber ve Sahabe Kavli. Hz. Peygamber’in sünnetini taşıyan haberlerin sübutu yani güvenilir bir biçimde bize ulaşması bakımından incelediğimizde iki yolla bize ulaştıklarını görüyoruz. Yukarıdaki mütevatir haber toplu aktarımı dolayısıyla kesin yolu, haber-i vahid ise bireysel aktarımı dolayısıyla zanni/yorumsal yolu oluşturmaktadır.
- Kıyas. Son olarak vahyin dili çerçevesinde değinilmemiş konularda içtihat, vahyin şer‘i hükümleri vaz etme gerekçeleri ve amaçlarını inceleyip onlardan bir takım neticelere ulaşma şeklinde bir yöntemdir.
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN