BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
GİRDABA DÜŞSEM, ELİNİ UZATIR MISIN?
Hamd, gayemizin sadece rızası olduğu, elimizdeki nimetlerin hatta elimizin sahibi, yazmayı öğreten, Alemlerin Rabbi olan Allah’a (cc), Salat ve Selam da Müminlerin Önderi, yaşayan Kur’an, Kainatın göbeğine İslam yazan Muhammed (sav)’e, tertemiz aline ve yiğit ashabına olsun.
Aynı ortamda bulunduğun ancak dış görünüşü farklı olup, seninle taban tabana zıtmış gibi görünen bir kişi, bir kez dahi olsa seni yanılttı mı?
Beni yanılttı.
Dışarıdan bakıldığında İslam ile alakası olmayan bir kişi. Biraz zaman geçtikten sonra ”ezana 45 dakika” alarmı çaldı, ardından namaz kılmak ve Kur’an okumak için planlar yaptı.
O an içimden geçen şey, sadece ne kadar zanna sahip olduğum oldu. Acaba kalbimde hüsn-ü zannım mı daha çoktu yoksa su-i zannım mı?
Zan deyip geçiyoruz ancak bilinçli veya bilinçsiz birçok davranışımız bu zannımıza göre şekil alıyor. Dışarıdaki insanlar, ailemiz, arkadaşlarımız, islam kardeşlerimiz hatta hayvanlarla iletişimimiz dahi bu zan çerçevesinde şekilleniyor. Size bir şey söyleyeyim mi? Allah’la (cc) olan ilişkimizi dahi,O’na (cc) karşı zannımız etkiliyor. Çünkü zan öyle ki, bir girdap gibi. Dönüyor, dönüyor ve dönüp dolaşıp yine sahibini buluyor.
Peki bu ”zan” nedir?
Zan; Sanmak, farz ve tahmin etmek[1], ‘’bir emareden hareketle ulaşılan bilgi anlamındadır.’’ Bu emare güçlendikçe ilme götürür. Çok fazla zayıflayınca da vehmin ötesine geçemez.[2] Yani bu kelime kullanılışına göre hem olumlu hem de olumsuz bir manaya sahip olabilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de de yirmiye yakın yerde zan, elliye yakın yerde de türevleri geçmektedir. Bir-iki örnek;
‘’ Onların (müşriklerin) çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan (ilimden) bir şeyin yerini tutmaz.’’ (yunus 36)
‘’ Fakat yaptıklarınızdan birçoğunu Allah’ın (cc) bilemeyeceğini zannediyordunuz!’’ (fussilet 22)
Bir kimsenin kesin bilgisi olmamakla birlikte başka biri hakkında iyi kanaat beslemesine “hüsn-i zan”, kötü düşünce ve kanaate sahip olmasına “sû-i zan” denilmiştir.[3] Kur’an-ı kerim’de zann’ın en büyük örneklerinden biri olan ‘’ifk hadisesinde Müminlerin birbirleri hakkında ‘’hüsn-i zan’’ beslemeleri gerektiği vurgulanmıştır (nur, 24/12) Şimdi bu konu hakkında bir olay aktaracağım.
‘’ Hz. Ömer (ra) halifeliği zamanında Şam bölgesinin Humus şehrine geldi. Bölgenin valisi; ‘’ Said b. Amir el- Cümahi ‘’(ra) idi. Hz. Ömer (ra) şehir halkı ile biraraya geldi ve onlara:
- Ey Humus halkı! Valinizi nasıl buldunuz? diye sordu.
Humuslular:
- Ey Müminlerin emiri! O’ndan 4 şey hakkında şikayetçiyiz.
Hz. Ömer (ra) bu şikayete çok şaşırdı çünkü O, Said’i (ra) iyi biri olarak tanıyor ve biliyordu. Bu sebeple Allah’a (cc), O’na olan ‘’zannını’’ boşa çıkarmaması için dua etti. Ertesi gün Ömer (ra) şikayetlere cevap vermesi için Hz. Said’i (ra) çağırdı, sonra halka sordu:
- Ondan şikayetiniz nedir?
- Kuşluk vaktine kadar yanımıza çıkmıyor.
Hz. Ömer (ra) cevap vermesi için Said (ra)’e işaret etti. O da:
- Vallahi bunu söylemeyi sevmem ama buna mecburum. Ailemin hizmetçisi yok. Hamurumu kendim yoğuruyor, mayalanmasını bekliyor ve sonra ekmeğimi pişiriyorum. Sonra abdest alıp halkın karşısına çıkıyorum.
Hz. Ömer(ra) tekrar şikayetlerini sordu. Onlar da:
- Geceleyin kimseyle konuşmaz.
Hz. Ömer (ra) cevap vermesi için Said’e (ra) işaret etti. O da:
- Vallahi bunu da söylemeyi hiç istemiyordum ama mecburum. Gündüzümü insanlara, gecemi ise Allah’a (cc) ayırdım.
Hz. Ömer (ra) tekrar şikayetlerini sordu. Onlar da:
- Ayda bir gün bizim yanımıza çıkmaz.
Hz. Ömer (ra), Said’e (ra) ‘’ne dersin? diye sordu. O da:
- Vallahi bunu söylemeyi hiç sevmem ama mecburum. Benim elbiselerimi yıkayacak bir hizmetçim yok, elbiselerimi kendim yıkıyorum. Başka elbisem de yok. O gün elbiselerimi yıkıyorum ve kurumasını bekliyorum, öğleden sonra dışarı çıkıyorum.
Hz. Ömer (ra) Humus halkına dedi ki; ‘’ Şimdi dördüncü durum kaldı. Deyiniz, şikayetiniz nedir?’’
- (halk): Zaman zaman ona bir baygınlık gelir. Yanındakileri tanımaz.
Hz. Ömer(ra) Hz. Said’e (ra) ‘’ne dersin?’’ diye sordu. O da:
- Mekke’de Hubeyb el Ensari’nin (ra) şehadetine şahit oldum. Kureyşliler onun etini parçaladılar. Sonra onu bir hurma ağacının gövdesine bağlayıp ‘’ Senin yerinde Muhammed (sav) olsun ister misin’’ diye sordular. Dedi ki: ‘’ Vallahi ben güven içerisinde çoluk çocuğumun yanında olup da Muhammed’e (sav) bir diken batmasını dahi istemem.’’
İşte ben o günü ve onu nasıl yardımsız bıraktığımı hatırladıkça Allah’ın (cc) beni bağışlamayacağını düşünürüm ve beni baygınlık alır. (Said(ra), Hubeyb(ra)’in şehadetinden,onun duruşundan ve müşriklere bedduasından çok etkilenmiş ve bu olay sebebiyle müslüman olmuştur.)
Hz. Ömer dedi ki:
- Onun hakkındaki zannımı boşa çıkarmayan Allah’a (cc) hamdolsun.’’
Mesele aslında bundan ibaret. Allah(cc) ‘’ Ey İman Edenler! Zandan çok kaçının çünkü zannın bir kısmı günahtır. (…) ‘’ (hucurat, 12) buyurmaktadır. İşte ‘’kötü zan’’ diye tabir ettiğimiz zan, toplumda derin yaralara sebebiyet verir, güven duygusunu ortadan kaldırır. Su-i zan girdabı ise ancak hüsn-ü zan eliyle kaldırılır. Peki bu nasıl olur?
Salih bir Mü’min, insanlar ve olayların hakkında değerlendirmelerde bulunurken, olabildiğince iyi niyetli davranır ve hayra yorar. İyi niyetli ve güzel düşünceli olma insanın iç güzelliğinin ve hayırlı oluşunun göstergesidir. Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: ‘’ Şu üç özelliği taşıyan müslümanın kalbinde hıyanet ve kin bulunmaz: Allah (cc) için ihlaslı amel, bütün müslümanlara karşı iyi niyetli ve nasihatçi olma, fikir ve amelde müslümanlarla birlik olma.’’ [4]
İmam Gazzâlî’ye göre suizan kalp ile gıybettir ve bu dil ile yapılan gıybetten farksızdır; kötü söz gibi kötü zan da haramdır. İyiye yorulması mümkün olmayan kötülük kanıtları ortada görülmedikçe hiç kimse hakkında açıkça bilinen ve görülen gerçeklerin ötesinde kötü kanaat beslenemeyeceğini, aksine davranışın şeytana uyma anlamına geleceğini belirtir. (İḥyâʾ, III, 150-151). Çünkü hüsnüzan Allah’ın, suizan şeytanın telkinidir. Suizan şeytanın insanı saptırmak için ruhuna nüfuz ettiği kapılardan biridir. Bu sebeple hem şeytanın suizan kışkırtmasından hem de kötülerin töhmetinden sakınmak gerekir. Kötülerin içi kirli olduğundan herkeste kusur arar, başkalarını da kendileri gibi kötü görürler. Sonuçta mümin mâzur görür, münafık kusur arar.[5]
Allah (cc) nasıl ki bir hamura elimizle rahatça şekil verebiliyorsak, öğrendiklerimizle kendimize şekil verebilmeyi, O (cc) bizi sevinceye, Razı oluncaya kadar değişebilmeyi nasip etsin.Allah (cc) günahlarımızı, kusurlarımızı affetsin.Birbirimize hüsn-ü zan ile bakabilmeyi nasip etsin. Unutmayalım ki su-i zan eden insan, bir girdaba girer, bu girdap ona zindan olur.Buradan da ancak, hüsn-ü zan ile kurtulunur.
Müslümanlar olarak birbirimize dua edelim inşaAllah.
Selam Hidayete Tabi Olanlara!
[1] şamil islam ansiklopedisi, c:8, ‘’zann’’
[2] müfredat, Rağıb el isfehani, z-n-n
[3] islam ansiklopedisi
[4] Şamil islam ansiklopedisi, hüsn-ü zann
İbn Mace, Mukaddime, 18
[5] İslam Ansiklopedisi, Zan maddesi