BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
Islâm hukukçuları, suçları üç kısma ayırıyorlar:
- Hakkında haddcezası olanlar(85):
Bazen hadd cezalarına keffaret de eklenir. Öldürme, hırsızlık, zina ve diğer Hadd suçlarıyla kısas ve diyet suçları gibi. Bu çeşit masiyetler sayısı yalnızca yeDi olan hadd suçlarıyla, sayıları beş olan kısas ve diyet suçlarıdır. Çünkü yalnızCa bu suçları İslâm, hadd cezasıyla yani tayin edilmiş ceza ile cezalandırmaktaDır.
Esasen bu tür suçlara uygulanan hadd cezası, taʼzîr cezasına gerek bırakmaMaktadır. Fakat umumî menfaat icap ettirdiğinde ta’zîr cezasının da hadd ceZasıyla birlikte uygulanmasını yasaklayan bir engel yoktur. Dört mezhebin gö-
Rüşü ve tutumu da böyledir.
Farazâ Mâlik, kasden adam öldürmenin dışında kasden işlenilen suçta kısasla birlikte taʼzîr cezasının da uygulanması görüşündedir(86). Delili; kısasın suça Karşılık olarak verildiği, bunun mağdurun hakkı oluşu, tazîrin ise, te’dîb için
Verildiği, bunun da toplumun bir hakkı oluşudur. Mâlik, kasıtlı öldürmede kısas ile taʼzîrin birlikte uygulanması görüşünde değildir. Çünkü öldürme yanınDa ta’zîrin uygulanmasının hiçbir mana ve faydası yoktur. Fakat herhangi bir Mâni ile kısas cezası düştüğünde ta”’zîr cezasının uygulanabileceği görüşündedir.
Şâfiî mezhebi hukukçuları, haddin taʼzîr ile birlikte uygulanmasına cevaz veriyorlar. Meselâ, öldürdüğü insandan dolayı kendisine kısas uygulanmayacak Kişinin öldürme fiili gibi. Böyle bir katilden dolayı diyet vermesi gerekir. Diyet Onun için bir haddir ve bu kişi hakkında ayrıca ta’zîr cezası da uygulanmalıdır.İçki içme cürmü haddinde 40 değnekten fazla değnek vurmak da böyledir. Zira Şâfiîlere göre, içki içme cürmünün hadd cezası 40 değnektir. Bundan fazlası taʼzîre Girer. Hırsızın elinin kesilmesinden sonra boynuna asılması da böyledir; kesmek Hadd, asmak ise taʼzîrdir(87).
Hanbelî mezhebi hukukçuları da hırsızın elinin kesildikten sonra boynuna Asılmasına cevaz veriyorlar(88). Bunun anlamı, hadd ile taʼzîr cezalarının birLikte tatbikine cevaz vermeleridir.
Hanefî mezhebi hukukçuları evli olmayan zinakâra verilen sürgün cezasını Hadd değil, ta’zîr sayarlar ve bu suretle sürgünün hadd ile bir arada uygulanmasına cevaz verirler. Böyle bir uygulamanın anlamı, haddin ve ta’zîrin bir arada Uygulanmasına cevaz vermiş olmalarıdır(89).
2)Hakkında hadd cezası olmayan, yalnızca keffaret cezası bulunanlar:
Ramazanda gündüzün ve hacda ihramdayken cinsî münâsebette bulunmak gibi.
Keffaret, aslında bir çeşit ibadettir. Zira keffaret, köleyi âzâd etmek veya oruç tutmak veya fakirlere, miskinlere yemek yedirmekten ibarettir. Eğer suç sayılmayan bir fiil hakkında keffaret farz kılınmışsa o zaman tam bir ibadettir; oruç tutamayanın oruca bedel olarak yemek yedirmesi gibi. Eğer keffaret, suçtan dolayı farz kılınmışsa tam bir cezadır; hatâen adam öldürme ve ziharda olduğu gibi. Bu konuda keffaret mala benzemektedir. Para cezasında olduğu gibi, mal bazen bir suçun cezası olabilir. Meselâ bir zararın tazmini için mala hükmedilmişse tazminat mahiyetindedir. Bazen da ceza ve tazminat bir arada bulu-
nur o zaman malı ceza ve tazminat sayılır ki, diyet gibi. Bu çeşit suçlar sınırlıdır. Söz konusu olduğu yerler ise ya orucu veya ihrami bozmak, yalan yere yemin eylemek, hayızlı kadınla cinsî ilişkide bulunmak yada zihardır(90).
İslâm hukukçuları, bu tür suçlarda taz’îrin cevazı konusunda ihtilaflıdırlar. Bazıları, bu tür suçlarda ta’zîrin cevazı konusunda ihtilaflıdırlar. Bazıları, bu tür suçlarda taʼzîrin olmadığı, tahdit ve tayin edilmiş ceza olan keffaret ile yetinilmesi görüşündedirler. Bazıları da keffaretin taʼzîr ile bir arada uygulanması için caiz olmadığı görüşündedirler. Bu son görüş tercihe değer(91).
3) Hakkında hadd ve keffaret cezaları bulunmayanlar:
Yabancı, nikahlısı olmayan, kadını öpmek ve kendisiyle yalnız kalmak, hırsızlığa teşebbüs, ölü, murdar hayvan eti yemek gibi. Yukarıdaki türlere girmeyen suçlar bu neviye girmektedir. Bunlar, suçların büyük bi çoğunluğunu oluşturur ve hatta sayılamayacak kadar çoktur.
Kendisinde hadd veya keffaret cezalarının uygulanmadığı suçlar da kendi İçinde çeşitli gruplara ayrılır. Fakat üç çeşidin dışına çıkmazlar(92).
A-Kendi cinsinden bir fiille hadd cezasının meşrû kılındığı, konulduğu, fakat kendisi hakkında cezası konulmamış olanlar. Mahfuz olmayan, koruma altında bulunmayan malı çalmak, nisab miktarından az bir malı çalmak, teşebbüs derecesinde kalan hırsızlık gibi. Kendisinde haddin konulduğu hırsızlık için zorunlu şartlar vardır; malın koruma altında bulunması, çalınmış malın nisaba Ulaşması, hırsızlığın tam oluşu bu şartlardandır. Şartlar bulunmuyorsa hadd de yoktur. Zinaya teşebbüs ve bir kadınla birarada yalnızca başbaşa kalmak, öpmek ve sarılmak gibi, zinanın mukaddimeleri de bu cümledendir. Kendisine haddin meşrû kılındığı ve fakat şartların tam olarak bulunmaması sebebiyle o cezanın tatbik edilemediği suçlara yalnızca ta’zîr cezası uygulanır.
B-Kendisi hakkında hadd cezası konulmasına rağmen bir şüphe sebebiyle bu haddin uygulanmadığı fiiller. Haddin uygulanamayışı, ya haddi bertaraf eden bir şüpheden dolayıdır, adamın ailesiyle dübüründen (arka tarafından) cinsî münasebette bulunması, livata yapması, ortak malı çalmak gibi. Bazen suçluya mahsus bir sebepten dolayı hadd cezası uygulanmaz; babanın, oğlunu öldürmesi gibi ki, burada kısas cezası tatbik edilmez. Fürûun usûlden mal çalması da böyledir. Bu çalmada da el kesme cezası yoktur, bu gibi yerlerde ta’zîr cezası el kesmenin yerini alır.
C-Ne kendisi ve ne de aynı cinsten diğer suçlar için hadd cezası konulmuş fiiller. Suçların çoğu bu çeşittendir; ölmüş hayvan etini, kanı, domuz etini yemek, devlet hazinedarı, vakıf nezâretçisi, vasî ve vekil gibi kendisine bir hususun, malın emânet bırakıldığı kimselerin o emanetlere hıyanetleri, ölçü ve tartıda hilekârlık yapmak, yalan şehadette bulunmak, faiz (ribâ) yemek, hakaret ve sövmek, rüşvet almak vs. Gibi.
85) Burada hadden maksad; hadd cezasını gerektiren suçlardır.
86) Mevahibü’l-Celil, c.6/247. Şerhu’d-Dırdîr, c.4/224.
87) Esna’l-Metálib, c.4/162. N.Muhtac, c.8/18.
88) El-Muğní, c. 10/266.
89) Bedâiu’s-Sandi, c.7/39. Ş.F.Kadir, c.4/136.
90) Çeşitli görüşleri bir araya getirmek için bu ifadeyi kullandık. Faraza hayızh kadınla cinsî ilişkide
Bulunan kişi hakkında keffaretin gerektiği görüşünde olanlar bulunduğu gibi, keffaretin gerekmediği fik-
Rinde olanlar da vardır. Bunun gibi, keffaretin yalnızca oruçlu iken cinsî temasta bulunan için gerektiği
Fikrinde olanlar bulunduğu gibi; keffaretin, yiyen, içen için gerektiği görüşünde olanlar da vardır
91) Ibn Kayyim el-Cevziyye, I’lâmu’l-Muvakkıîn, c.2/221, Delhi 1314. Ibn Rüşd, el-Mukaddimât,
c.2/151, Mısır 1325. Tebsiretü’l-Hukkám, s.259, E.Metålib, c.4/162. N.Muhtac, c.8/18.
92) Bed&iu’s-Sanâi, c.7/64.