GÜNÜN AYET VE HADİSİ
صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَۙ
(Bakara Suresi 18. Ayet)
GÜNÜN HADİSİ
85.-…….Ebû Mûsâ (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: “Erkeklerden birçok kimse kemâle erdi. Kadınlardan ise Fir’avn’ın kadını Âsiye ile İmrân’ın kızı Meryem’den başkası kemâle erişemedi. (Bu ümmetin kadınları üzerine) Âişe’nin fazileti de tirid yemeğinin başka yemeklere karşı fazileti gibidir” [130].
35- Bâb:
“Hakîkaten Kaarûn, Musa’nın kavmindendi. Fakat onlara karşı serkeşlik etti o. Biz ona öyle hazîneler verdik ki, anahtarları güçlü kuvvetli bir cemâate ağır geliyordu. O vakit kavmi ona şöyle demişti:
‘Şımarma, çünkü Allah şımarıkları sevmez. Allah’ın sana verdiği (maldan harcamakla) âhiret yurdunu ara.
Dünyâdan nasibini de unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde fesâd
arama. Çünkü Allah fesâdçıları sevmez’. Kaarûn dedi ki:
Bu servet bana ancak bende olan ilim sayesinde verilmiştir*. (O madem ki âlimdi) kendisinden evvelki nesillerden kuvvetçe daha üstün, cem Hyyetçe de daha kuvvetli kimseleri Allah’ın hakîkaten helak etmiş olduğunu bilmedi mi? Mücrimlerden günâhları sorulmaz. Derken zîneti içinde kavminin karşısına çıktı.
Dünyâ hayâtını arzu edenler: ‘Ne olurdu Kaarûn’a verilen (şu zenginlik) gibi bizim de olsaydı. O hakikat büyük bir bahtiyardır’ dediler. Kendilerine ilim verilenler de: iYazık olsun size! Allah’ın sevabı, îmân ve iyi amel eden kimseler için daha hayırlıdır. Buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz’ dediler. Nihayet biz onu da, sarayını da yere geçiriverdik. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek hiçbir cemâati de yoktu onun. Bizzat kendini müdâfaa edeceklerden de değildi o. Dün onun mevkiini temenni edenler, sabahleyin şöyle diyorlardı: ‘Vay, demek ki Allah, kullarından kimi dilerse onun rızkım yayıyor, daraltıyor.
Allah bize lûtfetmeseydi, bizi de muhakkak batırmıştı.
Vay, demek ki hakikat şudur: Kâfirler asla felah bulmaz!” (el-Kasas: 76-82).
“Le tenûu”, “Elbette ağır gelir” demektir. İbn Abbâs şöyle demiştir: “UlVl-kuvveti”, yânî “O anahtarları erkeklerden kalabalık bir cemâat kaldıramazdı”, “el-Ferıhtne”, “Merıhın”, yânî “Şımarıklar olarak”;
“Veykeennellâhe”, “Elem tera ennellâhe yebsutu’rızka limen yeşâu ve yakdiru” sözü gibidir, yânî “Sen Allah’ın dilediği kimseye rızkı genişletir ve daraltır olduğunu bilmedin mi?” demektir [131].
36-‘Yüce Allah’ın Şu Kavli Babı:
* ‘Medyen ‘e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki:
‘Ey kavmim, Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir tanrınız yoktur. Ölçeği, tartıyı eksik tutmayın.
Ben sizi hakikat bir nVmet içinde görüyorum. Şübhesiz ki ben bir gün hepinizi çepçevre kuşatıcı bir azâbdan
korkuyorum. Ey kavmim, ölçekte ve tartıda adaleti yerine getirin. İnsanların eşyasını eksiltmeyin. Yeryüzünde fesâdçılar olarak fenalık yapmayın. Eğer mü’min kimseler iseniz, Allah’ın halâlinden bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinizde bir bekçi de değilim!’Dediler ki: ‘Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeylerden, yâhud mallarımızda ne dilersek onu yapmamızdan vaz geçmemizi sana namazın mı emrediyor? Çünkü sen, muhakkak ki sen, yumuşak huylu, aklı başında bir adamsın’. ‘Ey kavmim’ dedi,
‘Ya ben Rabb’imden apaçık bir burhan üzerinde isem, ve O, bana kendisinden güzel bir rızk ihsan etmiş ise, buna ne dersiniz? Size ettiğim yasağa, ben kendim size muhalefet etmek istemiyorum ki. Ben gücümün yettiği kadar ıslâhdan başka birşey arzu etmem. Benim muvaffakiyetim ancak Allah’ın yar dimiyledir. Ben yalnız Oyna güvenip dayandım ve yalnız O’na dönerim. Ey kavmim, bana olan düşmanlığınız, Nuh kavminin, ya Hüd kavminin yâhud Salih kavminin başlarına gelenler gibi, size musibet yüklemesin. Lût kavmi de sizden uzak değil. Rabb ‘inizden mağfiret dileyin. Sonra O ‘na tevbe ile rucû’ edin. Çünkü Rabb ‘im çok merhamet edicidir, çok sevendir’. Dediler ki:
‘Ey Şuayb, biz senin söylemekte olduğundan birçoğunu iyice anlamıyoruz. Seni de içimizde cidden zaîf görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı, muhakkak ki seni taşla öldürürdük. Sen bizden üstün bir şeref sahibi değilsin ki…’Şuayb: ‘Ey kavmim’dedi, ‘Size göre benim kabilem mi Allah ‘tan daha şereflidir ki, onu arkanıza atılmış bir şey edindiniz? Benim Rabb ‘im şübhesiz ne yaparsanız çepçevre kuşatıcıdır. Ey kavmim, elinizden geleni yapın. Ben de vazifemi yapacağım. Yakında bileceksiniz ki, kendisini rüsvây edecek azâb kime gelecektir ve o yalancı kimdir? (O azabı) gözetleyin; ben de sizinle beraber gözetleyiciyim \ Vaktâ ki (azâb) emrimiz geldi. Hem Şuayb % hem onun maiyyetinde îmân etmiş olanları, bizden bir rahmet olarak kurtardık.
Zulmedenleri ise korkunç bir ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar (helak oldular). Sanki onlar zâten orada oturmamışlardı. Haberiniz olsun ki, Semûd ilâhî rahmetten nasıl uzaklaştıysa, Medyen kavmine de Öylece
bir uzaklık (verildi)”(HM: 84-95).
“Ehli Medyen’e”, çünkü Medyen beldedir; “Karyeye sor” ve Kervana sor” ta’bîrleri de bunun gibidir, yânî “Karye halkına”, “Kervan ehline sor” demektir. “Verâekum zıhrıyyen”, “Ona yönelmediniz” demektir. Hacetini yerine getirmediği zaman, “Hacetimi yerine getirmedin ve beni arkaya atılmış birşey kıldın” denilir.
el-Buhârî dedi ki: “ez-Zıhrıyy”, beraberinde bir hayvan yâhud kap alman ve onunla kuvvetlenmendir. “Mekânetuhum” ile “Mekânuhum*’ bir mavnayadır. “Lem yağnev’\ “Yaşamadılar”; “Te’se”, “Hüzünlenirsin”; “Âsâ”, “Hüzünlenirim” demektir. el-Hasen: Onlar “Çünkü sen muhakkak ki yumuşak huylu, aklı başında bir adamsın” (Hüd: 87) sözüyle alay etmektedirler, demiştir.
Ve Mucâhid: “Leyke”, .”el-Eyke” şeklinde de okunur. “Yevmu’z-zulle”, azâb bulutunun onların üzerlerine
gölgelenmesidir, demiştir [132].
37- Yüce Allah’ın Şu Kavli Babı:
“Yûnus da hiç şübhesiz gönderilen peygamberlerdendi. Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı. Derken kur’a çekmişlerdi de o da mağlûblardan olmuştu. O, kınanmış bir hâlde iken kendisini hemen bir balık yutmuştu.
Eğer çok tesbîh edenlerden olmasaydı, herhalde (insanların) tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalıp gitmişti. İşte biz onu, kendisi de hasta olarak, açık bir yere çıkarıp bıraktık. Üzerine sakı olmayan cinsten gölgelik bir nebat bitirdik. Onu yüzbine peygamber gönderdik. Hattâ artıyorlardı da. Nihayet ona îmân ettiler de kendilerini bir zamana kadar geçindirdik” (es-saffât: 139-148).
“Sen şimdilik Rabbanin hükmüne sabret. O balık sahibi (Yûnus Peygamber) gibi olma. Hatırla ki o, gamla dolu
olarak dua etmişti. Eğer RabbHnden ona bir nVmet erişmiş olmasaydı, o mutlakaa çıkarıldığı o çırılçıplak yere kınanmış bir hâlde atılacaktı. Bunun ardından Rabb’i onu seçti de kendisini sâlihlerden yaptı”
(el-Kalem: 48-50)
(KİTABU’L ENBİYA – BUHARİ – 85. HADİS)