HAYALİNDEKİ Mİ, DUALARINDAKİ Mİ? | SEN NASIL BİR YERDE YAŞAMAK İSTERDİN?
Hamd alemlerin Tek sahibi,yöneticisi,hükümdarı,herşeye gücü yeten ve olmasını istediğinde sadece ‘ol’demesi yeterli olan ,bütün noksanlıklardan uzak kemal sıfatları kendinde toplamış ve övgülerin kendi şanının yanında az kaldığı kelimelerin kifayet olmadığı kadar övülmeye layık olan Yüce Yaratıcımız ve Tek İlahımız olan Allah Azze ve Celle’ye
Salat;Yüce Yaratıcımız tarafından en çok sevilen ve örnek alıp onun gibi yaşamamızı emrettiği ümmetine karşı bir anneden babadan daha şefkat ve merhametli olan son resul Hz.Muhammed’e
Selam ;Kendisini(canını ve malını) Allah Teala’ya satmış,hedefleri, gayesi büyük olan ,hayalleri ve duaları cennet olan ve hayatı da bu dualarının kabul olması için çalışan mümin-elerin üzerine olsun.
Hayal; Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey, imge, hülya gibi manalara gelir.(TDK)
Doğru okudunuz hayallerden bahsediyorum.Hani psikolojik olarak daima zihnimizde kurduğumuz kendimizce ulaşılmaz olan çok uzak ihtimalli,bize göre zor görünen ama içimizdeki isteklerimize de dur diyemediğimiz yerlerde sadece düşüncede tasarladığımız, olmasını çok istediğimiz hepimizin farklı farklı istek ve arzuları.Hiç bitmeyen birisine ulaşsak hemen başkasına ulaşmak için mücadele ettiğimiz hayalllerimiz.Fıtraten doyumsuz yaratılışımız sebebinin de içinde bulunduğu imtihanımızın gereği bizler hep hayal kurarız ve hep daha fazlasını isteriz.Doyumsuluğumuzun içerisinde uzun yaşama isteği ,sonsuza dek sevmek ve sevilmeyi isteriz, hiç kötülük istemiyoruz,herkes iyi olsum herkes iyilik taşısın kimse kimseyi kandırmasın,bencil olanlar istiyor ki herkes ona hizmet etsin onu düşünsün fedakar olanlar ise isterler ki herkes birbirini düşünsün,hastalık olmasın ,kötü kokulu hiç birşey olmasın acıkmak olmasın,zevk için yemek yiyelim acıktığımızda değil,aldatma olmasın her kadın kendine sadık eş ve eşyalar ,kıyafet,takılar süslenmeler sınırsız olsun ister zümrütler altınlar,yakutlar,ayakkabılar ,elbiseler,köşkler,hizmetçiler;erkekler için birçok kadınlar,ırmaklar,serinleme yerleri,denizler,çeşit çeşit güzellikte kadınlar…. Ve daha birçok isteklerimiz var. O kadar çeşit var ki hangi birini saysak bitmez.
DÜNYADA YAŞAMIŞ İLK İNSANDAN KIYAMET GÜNÜ ÖLECEK OLAN SON İNSANA KADAR HER İNSANIN HER İSTEDİĞİNİN KARŞILANDIĞI BİR YER MÜMKÜN MÜ ?
PEKİ BU HAYALLERİMİZE ULAŞABİLİR MİYİZ?
GERÇEKTEN BUNLARIN HEPSİ OLABİLİR Mİ?
MESELA SONSUZ BİR MUTLULUK,YORULMA YOK ,ÇALIŞMA YOK,KEYİF YAPMAK SONSUZ OLAN BİR YER VAR MI?
Evet; o ancak cennette dediğinizi duyar gibiyim.Değil mi demek ki varmış.Cennetin böyle bir hayat olduğunu az çok hepimiz duymuşuzdur.Kimimiz inanmışız ve çok isteyip ümit etmişiz,kimileri de ütopya böyle bir şey olabilir mi diye düşünüp inkar etmiş.
Peki bu hep güzelliğinden bahsedilen her dinde yerini almış bu cennet nasıl bir yer?
İnanmak istemeyenler derler ki kim demiş öyle yer var hayat bu hayattan ibaret daha başka hayat yok o dediğiniz şeyler imkansız böyle şey olmaz biz ölüp yok olup gideceğiz deyip inkar etmişler.Böyle konuşanları kendi kuruntuları ve zanlarıyla başbaşa bir tarafa bırakıp inananlar için cennetin tarifini yapmaya çalışalım.Belki gayretimiz azmimiz artar.Ve çekilen sıkıtıların boşuna olmadığını anlarız da; VE HAYAT CENNETİ KAZANMAK İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER!!! Deriz.
Cennet; Ağaçlı bahçe; yeşillikleri bol bostan; sık dal ve yaprakları ile yeri gölgelendiren hurmalık ve bağlık.İslami ıstılahta;Peygamberlerin davetine uyarak iman edip, dünya ve ahirete ait işleri, kulluk vazifelerini elden geldiği kadar güzel bir şekilde yapan temiz ve müttakî kişiler için hazırlanmış bir huzur ve saadet yurdudur. Kısaca ahiretteki nimetler yurdunun adıdır. Çoğulu Cinân ve Cennât’tır.[Şamil İslam Anasiklopedisi]
Kavram olarak ‘Cennet’, dünya gözüyle görülmeyen, Ahiretteki ‘sevap yurdu’nun özel adıdır.
İnsanların işledikleri güzel amellerin sevabının, yani karşılığının verileceği bu yere ‘Cennet’ denmesinin sebebi; görünüş yönünden dünyadaki bahçelere benzemesi, içerisinde bulunan eşi ve benzeri olmayan nimetlerin insan anlayışına gizli olması, insanların onu dünyada iken görmemeleridir.
Şu âyette ‘cennet’ dünyadaki bahçe, bostan anlamındadır:
“Yalnızca Allah’ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip-güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağanak yağmur altında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin (cennetin) örneğine benzer ki ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.” (Bakara: 2/265)
‘Cennet’ kavramı, bol ağaçlı, yeşili çok, güzel binaları olan, insanı hayran bırakan, bakıldığı zaman huzur veren manzaralara sahip bahçeleri çağrıştırmakla birlikte, en güzel hayatın yaşanacağı, güzellikler ve huzurun, her türlü iyi halin görüleceği mutluluk ülkesini akla getirir.
Bu anlamda cennet inancı bütün dinlerde vardır. İster hakk olsun, ister batıl olsun bütün inanç sistemleri bağlılarına böyle bir cenneti sunarlar. Bu bir anlamda iyi davranışların karşılığının verileceği inancı ve yeryüzünde bir türlü ele geçmeyen ideal hayatı arama gayretidir.
Şüphesiz ki dünyada hiç kimse veya hiç bir kurum insanın yaptığı iyiliklere veya ibadet maksadıyla yaptığı hareketlere tam bir karşılık veremez. Bir dine inanan kimseler ibadetleri ya da iyilikleri, günün birinde karşılığını almak ümidiyle, en güzel mükâfat olan ‘cennet’ arzusuyla yaparlar. İnandığı ve önünde ibadet ettiği ilâhının, ya da ilâhların bunu kendisine vereceğine inanır.Kimi insanlar da bu ‘cennet’in kendilerine dünya hayatında verileceğini düşünerek, onu henüz hayatta iken aramaya, ya da kurmaya çalışırlar.Bütün dinlerde ‘cennet’ ümidi inancının olması, ‘cennet’ olayının ilâhí kaynaklı olduğunu gösterir. İnanmak, ibadet etmek, bir ilâhın önünde boyun eğmek insanın fıtratında (yaratılışında) olan bir ihtiyaçtır. Bu özellik tıpkı diğer insaní fonksiyonlar gibi bir özellik arzeder. İnsan, her şart ve durumda bir şeye inanır, inandığı şeyleri hayat olarak yaşamaya çalışır.‘Cennet’ arzusu da böyle bir fıtrí özelliktir. İnsan, arzu ettiği halde elde edemediği en mutlu hayatı bir cennette yaşayacağını ümit eder. O hayatı elde etmek için çaba harcar.
Bu cennet ideaalinin hayali bir şey olduğunu söylemiyorum. Öyle ya bir takım kimseler, ya şartlar uygun olmadığı için, ya baskı ve zulüm altında oldukları için, ya da güçleri yetmediği için dünya cennetini bulamazlar, bu yüzden de hayali bir cenneti özlerler. Bir ütopya halinde günün birinde böyle bir hayata kavuşacaklarını beklerler, diye düşünülebilir.Cennet inancı böyle bir inanç değildir. Yani bir hayal ya da ütopya denilemez. Bütün dinlerde de bu inancın ve beklentinin olması, ilk insandan beri gelen hakk dinlerin ve yüce elçilerin insanlara bu gerçeği haber vermeleridir. Bütün nebiler insanlara Allah’ın güzel kulları için hazırladığı mükâfat yurdu Cennet’i müjdelemişlerdir. Tarihí akış içerisinde hakk dinlerin bir çok inanç ve ibadet esasları bozulsa bile, bazı inançlar gibi cennet inancı da bütün dinlerde varlığını sürdürmüştür.İşte bu inanç ve kanaat ‘cennet’ olgusunun insan hakkında yaratılıştan kaynaklandığını gösterir.(Hüseyin K. Ece, İslam’ın Temel Kavramları)
Dinler tarihine dair araştırmalar, hemen her din ve inanç sisteminde ölüm sonrası hesaplaşmanın, ceza veya mükâfatın varlığının kabul edildiğini göstermiştir. Genel olarak İslâm âlimlerinin cennet tasviri hakkında benimsedikleri görüş, onun mahiyetinin bilinemeyeceği şeklindedir. Çünkü mü’min kullar için ahiret hayatında hazırlanmış mutluluk vesilelerinin hiç kimse tarafından tahayyül edilemeyeceğini ifade eden ayetten[1] başka, kudsi hadis olarak rivayet edilen meşhur metin de bu hususu açıkça belirtmektedir: “Ben, sâlih kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir beşer zihninin tasavvur edemeyeceği mutluluklar hazırladım.”[2]
Dünya hayatında beş duyu ve akıl alanlarındaki idrakler, tabiat şartlarıyla kayıtlı olduğuna göre naslarda geçen tasvirleri aynı şartlar çerçevesinde veya hayal gücüyle değiştirerek algılamak gerekir. Nitekim bazı ayetlerde, cennet ve nimetleriyle ilgili dünya ve ahiret idrakleri arasında benzerliklerin bulunduğu ifade edilmiştir.[3] İbn Abbas’tan yaygın olarak rivayet edilen “Cennette isimlerden başka dünyayı andıran hiçbir şey yoktur.”[4] ifadesi, ikisi arasındaki mahiyet farklılığını belirten bir söz olsa gerektir.Cennetin sekiz kapısının olduğu ilk dönemlerden beri kabul edilegelmiştir. Ancak, cehenneme ait yedi kapının mevcudiyeti Kur’an-ı Kerim’de açıkça zikredildiği halde[5] cennetin sadece kapılarının (ebvâb) bulunduğu ifade edilmiş ve sayıları hakkında herhangi bir işarette bulunulmamıştır. Ancak, bazı hadis-i şeriflerde cennetin sekiz kapısı olduğu belirtilmektedir. Bu hadis rivayetlerinin kapıların genişliği için verdikleri çok uzun mesafelere bakılırsa, cennet kapıları, aynı zamanda onun bölümlerini de ifade etmiş olmalıdır. Nitekim bazı eserler, sekiz cennet kapısının adlarını kaydederken bazı küçük farklarla cennetin isimlerini zikretmişlerdir. Sahih hadislerin belirttiğine göre, bu mekânlara belli amel sahipleri girebilecektir. Mesela, namazlarını dosdoğru kılanlar namaz kapısından, cihada katılanlar cihad kapısından, Allah yolunda infak yapanlar sadaka kapısından, oruç tutanlar da “reyyân” (suya kandıran) kapısından gireceklerdir. Cennet kapılarının cehenneminkinden daha fazla ve cennetin tasavvur edilemeyecek kadar geniş olması, cennet ehlinin cehennemliklerden çok olacağını gösterir. Nitekim bir hadiste, cennete gireceklerin yerlerini aldıktan sonra orada yine boş yer kalacağı, bunun için Cenab-ı Hakk’ın yeniden bazı nesiller yaratıp cenneti dolduracağı ifade edilmiştir.[6] Cennet, sadece bağ ve bahçelerden ibaret olmayıp bunların yanında kendilerine has maddelerden oluşan nesneleri ve tesisleri de mevcuttur. İman ve salih amel sahibi kimselerin ebediyet âleminde ravzâtü’l-cennâtta (cennetlerin has bahçelerinde) yaşayacaklarını ifade eden ayette[7] yer alan ve sözlük anlamları bakımından her ikisi de bahçe anlamına gelen ravzât ile cennât kelimelerinden ikincisine “tesis” manasını vermek gerekir. Birçok ayette sâlih mü’minlere vaad edilen cennetin çoğul şekliyle kullanıldığına bakılırsa, birden fazla tesisin bulunduğu ve her mü’mine bir mesken hazırlandığı anlaşılır. Cennetin, göklerin ve yerin “arz”ı/genişliği kadar olduğunu ifade eden ayetlerin[8] tefsiri için şu farklı görüşler ileri sürülmüştür:
1- Cennetin tasavvur edilemeyecek kadar geniş olduğunu ifade eden bir benzetmedir. Buna göre arz; en, yani genişlik demektir. Bir alanın dar cephesini genellikle onun genişliği oluşturduğuna göre cennetin uzunluğu bu teşbih çerçevesinde çok daha fazla olacaktır.
2- Cennet, dünya hayatında insanoğlu tarafından kavranabilen kâinat kadar değerlidir.
3- Madde âleminin insan idrakine sunuluşu gibi cennet de onun bilgi ve idrakine sunulmuştur. Bu yorumlar içinde en çok tercih edilen, birinci görüştür.
Kur’an-ı Kerim’de cennet için “güzel meskenler”[9], “üst üste kurulmuş konaklar”[10] ve “ev”[11] kavramları kullanılmak suretiyle onun maddî manada eleman ve tesislerden oluştuğu belirtilmiştir. Cennet hayatıyla ilgili bazı tasvirler de bu gerçeği vurgulamaktadır. Naslardan anlaşıldığına göre cennet ehli için çadırlar da kurulacaktır.[12] Onlar, Cuma günleri güzel kokular saçan rüzgârların estiği bir çarşıyı dolaşacaklar, bu şekilde zarafetlerine zarafet katacaklardır.[13] Rahman suresinde, “Rabbinin huzuruna suçlu olarak çıkmaktan korkan kimseler için iki cennet (cennetân) vardır.” (Rahman: 55/46) denildikten sonra, bu cennetlerin imkânlarından bahsedilmekte, ardından, o iki cennetten başka (veya onların altında) iki cennet daha bulunduğu[14] belirtilerek bunların da benzer imkânları tasvir edilmektedir. Müfessirler, bu iki (veya dört) cennet hakkında cin ve insan türlerine verilecek cennetler, iyiliklerin yapılması ve kötülüklerin terkedilmesine karşılık verilecek iki cennet, iman ve salih amel için verilecek cennet ile lutf-ı ilahi olarak fazladan ikram edilecek cennet gibi bazı yorumlar yapmışlardır. Hz. Peygamberimiz bir hadisinde, ahiretteki iki cennetten birinin kapkacak ve madenî eşyasının altından; diğerinin de gümüşten olacağını ifade etmiştir.[15] Sonuç olarak bir mü’mine birden fazla cennetin veriliş hikmeti tam açık bir şekilde anlaşılmadığı gibi, bunların kaç tane olacağı da bilinmemektedir.
Dünya hayatında mü’minlerin Allah’a itaat ve bağlılıklarının aynı derecede olmadığı bilinmektedir; bunun sonucu olarak ceza ve mükâfat derecelerinin de aynı olmayacağı haber verilmektedir.[16] Bununla ilgili bir hadiste, Allah yolunda cihad edenlere hazırlanan cennetin “yüz derece” olduğu ve her derecenin gökle yer arasındaki mesafe kadar birbirinden uzak bulunduğu haber verilmiştir.[17] Sahip oldukları nimetler açısından farklı mekânlar olduğu anlaşılan bu derecelerin imanın hasletleri (şubeleri) kadar yetmiş küsür olacağı, bu hasletleri kendisinde toplayanların bütün dereceleri elde edeceği de söylenmiştir.
Bir dahaki yazımızda devam etmek duasıyla…
RABBİM BİZLERE BU GÜZEL HAYATI KAZANACAK AMELLER NASİP ETSİN VE EN SONUNDA DA YERİMİZİ CENNET EYLESİN LÜTFUYLA BİZLERE İKRAM EYLESİN.
Velhamdulillahirabbilalemin(Hamd alemlerin Rabbi olan Yüce Allaha mahsustur.)
[1] Secde: 32/17.
[2] Buhâri, Tefsir 1; Müslim, Cennet 2-5.
[3] Bakara: 2/25; Muhammed: 47/6.
[4] Makdisi 1/194.
[5] Hıcr: 15/44.
[6] Buhâri, Tefsir 1; Müslim, Cennet 34.
[7] Şûrâ: 42/22.
[8] Âl-i İmran: 3/133; Hadid: 57/21.
[9] Tevbe: 9/72; Saff: 61/12.
[10] Zümer: 39/20.
[11] Tahrim: 66/11.
[12] Rahman: 55/72; Müslim, Cennet, 23-25.
[13] Müslim, Cennet 13.
[14] Rahman: 55/62.
[15] Buhâri, Tevhid 34, Tefsir 1-2; Müslim, İman 296.
[16] Nisâ: 4/96; Enfâl: 8/4.
[17] Buhâri, Cihad 4; Müslim, İmâre 116.