Hayatın merkezi Kur’an-ı Kerim-3 (KURTULUŞ MESAJI)
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın...” (Âl-i İmrân: 103)
İlahî vahyin son aşaması olan Kur’an, insanlığa nihai teklifler bütünü olarak sunulmuştur. Kur’an insana, hayata ve topluma yönelik bir mesajdır. O, kendine özgü dünyasından hayata yön vermek ve insanlığı kurtuluşa erdirmek arzusuyla kopup gelmiştir. İnsanın kurtuluşu, Allah’ın birliğini kavrayıp O’nun iradesine teslim olması ve dürüst bir şekilde yaşayıp imana pratik bir anlam kazandırmasıyla mümkün olur.
Dünyada ki her türden ilişkileri batı medeniyetinin belirlediği günümüzde, insanlığın pek çok sorunlar içinde çırpınıp durduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Bunun temel nedeni, insanların Kur’an kapsamında sunulan İslam’dan büyük ölçüde uzaklaşmış olmaları; Müslümanların da çeşitli nedenlerden dolayı mensubu oldukları İslam’ı bugüne hakkıyla taşıyamamalarıdır.
Bu açık gerçek, İslam’ı, sistemi olmayan kuru bir inanç, bir tasavvur ve hayatta uygulanması imkânsız olan yalın bir iman olarak görmek anlamına gelir. Halbuki İslam, toplumun tüm katmanlarına seslenen kapsamlı bir dindir. Bunun en açık delili, Kur’an’ın temel tezi olan tevhiddir. Tevhid, yalnızca Allah’ın birliği ve tenzihle sınırlı değildir. O, aynı zamanda hayatın bütün organlarının organik birliğini ifade eden bir eylem ilkesidir. Tevhidin böyle bir aksiyon ilkesi olduğunu gösteren en güzel örnek ise, bütün peygamberlerin hayatın organik birliğini bozan zulüm düzenlerine muhalefetle baş kaldırmış olmalarıdır. Allah azze ve celle bu durumu Kur’an’ı kerimde şöyle bildirmektedir:
Araf 59: 59- Andolsun ki Nuh’u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin sizin O’ndan başka bir ilahınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.”
Araf 93- (Şu’ayb) onlardan öteye döndü de: “Ey kavmim! dedi, ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim, artık kâfir bir kavme nasıl acırım?”
Kur’an’ın temel gayelerinden biri de, yeryüzünde adaletli bir sosyal düzen oluşturup insanlığın temel haklarını ve değerlerini korumaktır. Bunun için iyiliği emredip ayakta tutmak, kötülüğü de gerekirse güç kullanarak ortadan kaldırmak Müslüman toplumun görevidir.
Ali imran 104- İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.
Ali imran 110- Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah’a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.
Hacc 41- Onlar (o müminlerdir) ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve fenalığı yasak ederler. Bütün işlerin sonu sırf Allah’a âittir.
Kur’an’ın sunduğu toplumsal düzen hukuki, siyasi ve iktisadi unsurlardan oluşur. Yasama faaliyeti, toplumsal hayatı oluşturan bütün süreçleri kapsar. Bunun için Kur’an’daki hukuki düzenlemeler, kişi ve toplum hayatını veri olarak alır. (Bkz. Bakara: 219-222; Nisa: 105,128; En’am: 151; Nahl: 90; Mücâele: 1-4 vb.) Bu bağlamda Kur’an, yasama yetkisine, (Bkz. Nahl: 116) özel ve kamu hukukuna, (Bkz. Bakara: 221-230; Nisa: 92-93; Mâide: 45; Nûr: 2-9 vb) bir de muhakeme usulüne dair ilkeler getirmiştir. (Bkz. Nisa: 105-107; Mâide: 8; Bakara: 282 vb.). Kur’an’ın indiği dönemde, yasama yetkisi bütünüyle Allah’a ve Elçisine aitti. (Bkz. Yûnus: 59; Nahl: 116; Nisa: 65: Ahzâb: 36 vb.) Vahyin tamamlanıp Peygamber (as)’in vefat etmesinden sonra bu iş, Kur’an ve Sünnete ters düşmemek şartıyla toplumun sorumluluğuna ait görülmüştür. Bunun tabii sonucu olarak İslam toplumunun sonraki dönemlerdeki ihtiyaçları, İslam alimleri tarafından oluşturulan fıkıh disiplinleriyle karşılanmaya çalışılmıştır. Onlar, Kur’an ve sünnetteki yasamayı kaynak ve örnek alarak bu işi başarmışlardır.
Kur’an’ın insanlığa bildirdiği kesin ve doğru ilkeler, İslam’ın evrensel mesajının taşıyıcısı olmaya devam edecektir. Müslümanların yapması gereken iş, Kur’an’ın rehberliğini ve Peygamber(as) örneğini izleyerek bu ilkeler doğrultusunda yeni bir medeniyet oluşturmaktır.
Müslümanlar fiilen içinde bulundukları zamanı yaşanmamış kabul edemezler. Sömürü sistemleri olanca gücüyle yayılıp gelişirken, Müslümanların onlara seyirci kalma gibi bir lüksleri de olamaz. Şu halde İslam, Kur’an’ın tarif ettiği şekilde insanlığın hayatında yeniden uygulama zemini bulmalıdır. Bunun en güzel şekli, Allah Elçisi tarafından ortaya konulmuştur.
Hamd Âlemlerin Rabbi Olan Allah’a Mahsustur.
Yazımız devam edecek…