BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
Kur’an-ı Kerim, bu ümmetin kendisinden hayat derslerini aldığı bir medresedir. Öyle bir medrese ki eğiticisi her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah (celle celaluhu)’dur. Allah cc, Resulullah (sav)’in vefatından sonra Kur’an-ı Kerim’in ebedi ve canlı bir rehber olmasını dilemiştir.
Kur’an’ın aydınlık mesajının üzerinden çok zaman geçmeden onun dinamik yapısına aykırı yorum ve uygulamalar ortaya çıktı. Bunlar, Kur’an’ın önüne geçirilince onun ruhuna giden yollar da adeta tıkandı.
Müslüman’ın Kur’an’a önem vermesi, imanın gereğidir. Kur’an’ı okuyup anlamak ise en başta gelen görevidir. Ancak bugün değinilen görevin, istenilen şekilde yerine getirildiğini söylemek mümkün değildir. Bunun temel nedeni, Kur’an okumayı engellemek, okuyanların da anlamalarını önlemektir. Oysa Kur’an, kendisinin okunup anlaşılması gerektiğini önemle vurgulamaktadır. “And olsun biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alan yok mu?” diye sorar. (Kamer 17)
İlk nesil Müslümanları, Kur’an’ı anlayarak okudular, düşünerek kavradılar ve inanarak uyguladılar. Onların hayatında, Kur’an ve onun aydınlığındaki akıl tek otorite idi. Onları bu yola sevk eden, Kur’an’ın ilim ve’ akıldan yana koyduğu tavırdı. Bundan dolayı, o devirde dine vahiy ve akıl dışı bir şey sokulmadı. Fakat günümüz insanının hayatında durumun böyle olmadığını görüyoruz. Bugün Kur’an, akıl ve ilim terk edilmiş görünüyor. Bunun sonucu mesnetsiz görüşler, yanlış hükümler ve hurafeler dinin yerine; İslam dışı gelenekler de Kur’an’ın önüne geçmiş bulunuyor. Ayrıca Kur’an’a uymanın gereği çokça yazılıp söylenmesine rağmen bu gerçek bir türlü hayata geçirilemiyor.
Kur’an’ın kılıfına ve kapağına gösterilen saygı, onun mana, maksat ve ruhuna gösterilmiyor. Kur’an bir yandan yüksekçe bir yere konulmaya çalışılırken diğer yandan onun buyruk ve hükümleri çiğnenebiliyor. Böylece Kur’an yeterince saygı görmeyen bir kitap halini alıyor. Kur’an’ı anlamadan okumak en büyük ibadet ve en iyi dindarlık sayılıyor. Diriler için inen Kur’an, bugün sadece ölülere okunan bir mezar kitabı muamelesi görüyor. Bugün insanları kendinden geçiren değil, onları kendilerine getiren ve Allah’a yönelten okumalara ihtiyaç vardır. Çünkü biz sadece Kur’an’ın lafzını okumakla yükümlü olmayıp, ayrıca onun manasını anlamakla da mükellefiz. Zaten manasını anlayıp inandığımız zaman. Kur’an’ın hükmüyle amel edebiliriz.
Şu halde geri kalışımızın temelinde yatan sebepleri iyi tespit etmeliyiz. Gayesine uygun olarak okunan, anlaşılan ve uygulanan Kur’an, yağan yağmurun ölü toprağı dirilttiği gibi, duyarlılıklarını yitirmiş fert ve toplumları her çağda diriltmenin tek vesilesi olacaktır. Yeter ki insanlık. Kur’an mesajının diriltici soluğu ile yüz yüze gelebilsin.
“Onlar: “Şayet biz uyarıları dinlemiş olsaydık veya en azından aklımızı kullansaydık şimdi yakıcı ateşe müstehak olanlar arasında bulunmazdık.” derler.” (MÜLK 10)
Allah’ın kendini insana en çok tanıttığı ve açtığı alan, hiç kuşkusuz kelamdır (indirdiği kitablar). Tarih boyunca yüce Allah’ın varlıkla ilişkisi kelamla kurulmuş, O’nun birliği, sıfatları ve insanlara yönelik buyruklarının anlatılması, insanlara sunulmuştur. Bu yüzden Kelamullah hem yaratıcı, hem buyurucu, hem de ahlaki olanı belirleyicidir.
Allah, evreni yaratmak suretiyle gerçeği insanın gözleri önüne sermiş, kelamı ile de hakikati arama kılavuzunu insana vermiştir. Kelamullah, Peygamber (as) ile Allah arasındaki ilk diyalog ortamından çıkıp kitaplaşmış, Kur’an olarak yazılı bir metin haline geldikten sonra da hiç değişmeden bize kadar ulaşmıştır.
HİCR 9- Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.
Öyleyse insana düşen görev, kendisini ilahi kelama teslim edip Kur’an’la canlı bir bağlantı içine girmektir. Çünkü insanın kendi türü içinde gelişip olgunlaşması ve hidayete ermesi, İlahi kelamla sürekli ve canlı bir ilişki içine girmesine bağlıdır. Böyle bir ilişki, insanın zihnini, bilincini ve kalbini Kur’an’a açık tutması; onu anlayıp tatbik etmesiyle sağlanabilir.
Kur’an’la canlı ve doğrudan ilişki içinde olmanın en güzel örneğini Peygamber (as) ortaya koymuştur. Onun Kur’an’la bağlantısı, Cebrail (as)’in kendisine getirdiği vahiylerle başladı.
Peygamber (as)’in üstün ahlakı temsil etmesi, onun Kur’an’la son derece canlı ve kapsamlı bir bağlantı içine girmesinden ve hayat tarzının Kur’an’a dayanmış olmasından kaynaklanır. İşte bu yüzden Peygamber (as) Kur’an’ın yaşayan modelidir; onun kişiliği de insanın ve imanın kemalidir.
KALEM 4- Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.
Hamd Alemlerin Rabbi Olan Allah’a Mahsustur.
Yazımız devam edecek İnşallah.