Hamd, Âlemlerin Rabbi Rahman, Rahim, Aziz, Cebbar, Mütekebbir bizlere Kur’an ve Sünnet vasıtası ile kurtuluşun yolunu gösteren Allah Azze ve Celle’ye mahsustur. Salât ve Selam sevgili peygamberimiz örneğimiz, önderimiz olan Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed (s.a.v) e âline, ashabına ve onlara tabi olanların üzerine olsun…
Herkes kendine göre bir iddiada bulunabilir. Kendine göre hayrın ve şerrin ölçüsünü koyabilir. Aklı erdiği kadarıyla iyinin ve kötünün tarifini yapabilir.
Ama bütün bunlar ne kadar gerçekçi olabilir?
İsteyen istediği kadar övünsün, istediği kadar ben iyiyim veya hayırlıyım desin; sonuç hayrın da şerrin de mutlak ölçüsünü koyan Allah’ın dediği gibidir.
Kur’an’da “hayru’l-beriyye” ve “şerrü’l-beriyye” ifadeleri var. Yani yaratılmışların en hayırlıları, yaratılmışların en şerlileri.
Acaba kimlerdir bunlar?
“Muhakkak ki iman edip sâlih amel işleyenler, işte yaratılmışların en hayırlıları onlardır.” (Beyyine 98 /7)
Tersi de var…
“Ehl-i kitaptan veya müşriklerden küfredenler muhakkak cehennem ateşindedirler. Orada ebedî kalıcıdırlar ve onlar yaratılmışların en şerlileridir.”(Beyyine 98/6)
Buna göre iyi veya hayırlı olmanın ölçüsü belli. İman etmek ve buna bağlı olarak salih amel işlemek. Salih amel işlemenin geniş bir sınırı olmakla beraber kısaca sağlam ve yararlı iş yapmaktır denilebilir.
Sâlih amel; yani zarardan ve fesattan uzak,
yapanın kendisine, çevresine, insanlara, dünyasına ve Âhiretine fayda veren faaliyetler,
içinda batıl, yanlış, sapıklık bulunmayan en güzel davranışlar,
kalbi besleyen, ruha yücelik kazandıran, nefsi arından işler.
işe yarayan, maksada ve Allah rızasına uygun, sevap kazandırıcı çalışmalar,
yani ibadet değeri kazanacak her şey,
hepsi sâlih amel kategorisine girer.
Öyleyse en doğru ve şaşmaz iman ilkelerine iman eden,
hayrın ve şerrin Allah (cc) tarafından yaratıldığını, ama bu ikisinden birisini seçip işleme özgürlüğünün insana verildiğine inanan,
bu inancın hem gereği hem de kazanımı olarak doğru ve güzel davranış sergileyen, iyilik eden, yardım etmekten geri kalmayan, paylaşan, başkasını düşünen,
başkasının hakkına asla el uzatmayan, kimseye zarar vermeyen,
nefsinde, evinde, sokakta ve çevrede temiz olan, hiç bir araçla hiç bir kirliliğe sebep olmayan,
doğru olan, işini düzgün yapan, başkasını hiç bir şekilde aldatmayan, bunu insanlık onuruna aykırı bulan,
başı dik, yüzü güleç, eli açık, kanaatkâr, yiğit karakterli, merhametli ve alçak gönüllü olan,
kendi istediğini başkaları içinde isteyen, kendisine yapılmasını istemediği şeyleri başkasına yapmayan sâlih amel işliyor demektir ve o hayırlıdır.
Hayırlı kimse, bâtıl ve hurafelere değil mutlaka gerçeğe inanır. Hayırlı kimse insanlar tarafından her asra, her kafaya, her kefeye uyan inanışlara değil, Mutlak İrade sahibinden gelenlere iman eder.
Sonra en güzel davranışları sergiler, en güzel ahlâkı kuşanır, en üstün karaktere sahip olmaya çalışır. Adem gibi adam olmanın gayretindedir.
Hayırlı insan, hep hayır işler. Kendisi için, ailesi için, insanlar için hayırdan başka bir şey düşünmez. Bencil (egoist), çıkarcı (menfaatperest) değil; başkalarını da hesaba katan (diğergâm)dır.
Hayırda yarışmaktan hoşlanır. Hayırlı işlere Yaratıcının adıyla başlar. Bilir ki Yaratıcının adıyla başlanmayan hiç bir işin sonu hayırlı gelmez.
Tarihte adları bilinen ve bilinmeyen pek çok hayırlı insan gelip geçmiştir. Onlar insanlara hiç bir zarar vermemişlerdir. Üstelik onlar fikirleriyle, çalışmalarıyla, mücadeleleriyle topluma iyilikte bulunmuşlardır. Toplum içinde kötülüğün değil iyiliğin temsilcisi olmuşlar, çirkinliğin değil, faziletin yaygınlaşması için emek vermişlerdir.
Hayırlı insanlar, zalimin, hırsızın, sahtekârın, üç kağıtçının, sapığın, insanları farklı şekilde zehirleyenlerin, ifsat edenlerin, yoldan çıkaranların hasmıdırlar.
Onlar, insanlara iyi/güzel/hayırlı şeyleri tavsiye ederler, öğretirler, yol gösterirler. Kötü olan şeylerden alıkoymaya çalışırlar. Hayırlı işlerde ön geçmek için gayret ederler. (Âli İmran 3/114)
Seçilmiş bütün peygamberler ve onların ahlâkları, anlayış, görüş ve izinden gidenler hayırlılardır. (Sâd 37/48) Yani Peygamberleri kendilerine örnek alanlar hayırlı toplumdur.
İşte bütün bütün bunların tersini yapanlar da Kur’an’ın deyimi ile şerli/hayırsız/meymenetsiz (Beled 90/19) insanlardır.
‘Yaratılmışların en hayırlıları’ hakkıyla iman edip, en güzel davranışları sergileyenlerdir. Onlar aynı zamanda meymenetli kimselerdir. (Beled 90/18)
‘Yaratılmışların en şerlileri’, bile bile küfredip sonra da hakkın amansız düşmanı kesilen, şeytanî işlerin deli divanesi olan, her türlü zararlı işleri yapan, insanları ve toplumu ifsat edenlerdir, karada ve denizde fesadı yaygınlaştıranlardır.
‘Yaratılmışların en şerlileri’ kendilerine zarar verdikleri gibi, insanlığa da zarar verirler. Onlar insanların hakkını yerler, haksızlık yaparlar, zulmederler, mazlumları haksız yere öldürürler. Şeytanın dostlarıdır ve onun hoşuna gidecek faaliyetleri yaparlar.
İman edenler insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı toplumdur. Zira ayet böyle diyor.(Âli İmran 3/110) Ancak burada şu soruyu sormak gerekir. Her Müslümanım diyen, ismi resmen Müslüman olarak kaydedilen, ya da atalarına uyarak Müslüman olan herkes bu nitelemeye dahil midir?
Yoksa hayırlı toplumun mensubu sayılmak için bazı sıfatları taşımak, bazı önemli görevleri yapmak gerekir mi?
Unutmamak gerekir her nimet bir külfet, her mükâfat bir çalışma karşılığıdır. Âyet zımnen “bazı görevleri yerine getiren hayırlı toplum (ümmet) sıfatını kazanır. Öyleyse siz ey son vahyin muhatapları hayırlı ümmet olmak için bu vazifeleri yapın” diyor. Hayırlı ümmetten sayılmak için ‘ben Müslümanım’ deyip hiç bir şey yapmamakla olmaz. Nitekim bir ayette buna benzer konuya dikkat çekiliyor:
“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece “İman ettik” demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (Ankebût 29
Rabbim dini üzere ayaklarımızı sabit kılsın. AMİN
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN