sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

İMAN AÇISINDAN HAYATI DEĞERLENDİRMEK

A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd Alemlerin Rabbi Rahman ve Rahim din gününün sahibi bizleri yaratan yaşatan öldürecek olan mutlak sahibimiz Allah cc’a mahsustur. Salat ve selam Alemlere Rahmet olarak gönderilen, mahlukatın ekmeli ve önderi yeryüzünün yegane inkılapçısı Hz. Muhammed sav’e aline ashabına ve onları takip edenlerin üzerine olsun inaşllah.

Allah (cc) yeryüzündeki her şeyi insanlar için yaratmıştır. (Bekara 2/29) Öyleyse onların bu maddî nimetlerden faydalanması, onlara sahip olmaya çalışması ve onlarla beraber dünyada bir mutluluk araması kötü ve haram, insan için bir musibet değildir.

Âhiret’teki sonsuz saadeti yakalamak için, insanın dünyadaki mutluluğu ve ni’metleri terketmesi gerekmez.

“De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.” (A’raf 7/32)

“Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.” (Mâide 5/87)

Yaratılan ve insanın emrine verilen şeyler, mal ve servet dünya hayatının geçim araçlarıdır. Onları kazanmaya çalışmak, onlara sahip olmak veya kullanmak hata değildir.

Hata, dünya malına sahip olmayı ebedi zannetmek, onu elde etmek için haramlara bulaşmaktır. Âhirete giden yolda dünya geçimliğine takılıp kalmak, hedef şaşırmaktır.

Sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi bütün endişeleri, planları, çalışmaları, hassasiyetleri, sevgi ve bağlılıkları; mala, servete, zevke, dünyalık çıkarlara ayarlamaktır. Allah’ı sever gibi dünya menfeatlerini sevmek, iki dünyalı yaşamak yerine tek dünyalı yaşamaktır.

Ancak bu dünyada insana verilenler aslında ariyeten (emaneten) verilmiş bir ziynettir, geçici övünme sebebi, süsü ve güzelliğidir. Ancak Allah’ın katında bundan daha güzeli ve hayırlısı var. (Kasas 28/60-61)

“Bu âyetlerde biri iki dünyalı diğeri tek dünyalı iki tipten söz edilir. İki dünyalı olan ebedî dünyasına yaptığı yatırımı kat kat fazlasıyla bulmuş, tek dünyalı olan onu da kaybedince elleri boş kalakalmıştır.”

Birinci grupta olanlar; dünya hayatının süsüne, zenginlik ve zevkine aldanmazlar, Allah’ın va’dine inanıp zorluğuna rağmen dünya Âhirete hazırlanırlar, ilâhi ödüle kavuşurlar.

İkinci grupta olanlar ise; dünya hayatının ve zevklerinin daha sevimli, daha doyurucu, daha kalıcı olduğunu zannederler. Âhirete inanmazlar, inanmadıkları için de ona hazırlanmazlar.

Yukarıdaki âyet aynı zamanda “İslâmî hayatı seçersem, müslüman kimlğimi belli edersem; dünyalık açısından zarar ederim, rahatım kaçar, önüm kesilir, ilerleyemem-yükselemem, belki gerici damgası yerim” diye endişe edenlere de hitap ediyor.

Kur’an bu anlayışı şöyle açıklıyor:

“Dediler ki: “Eğer seninle birlikte hidâyete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip-kopartılırız”. Oysa biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün aktarılıp-toplandığı, güvenli bir harem’de yerleşik kılmadık mı? Fakat onların çoğu bilmiyorlar.” (Kasas 28/57)

Çok yaşama arzusu insanın yapısında var. Burada daha uzun kalmak, biraz daha yaşamak, ya da hiç gitmemek. Hele bir de insan öldükten sonra dirileceğine inanmıyorsa, onun için hayatın hepsi buradadır. Böyleleri için geç gitmek kâr etmek gibidir.

“Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir.” (Bekara 2/95)

Âhiretin olacağına inandığı halde hazırlığı olmayanlar da ecelin gecikmesini isterler.

Halbuki herkes biliyor ki dünya hayatı geçici, fani. Hiç kimse burada uzun zaman kalmıyor. Kim ne kadar yaşarsa yaşasın, eninde sonunda kader hükmünü icra ediyor. “Her nefis ölümü tadacaktır..” (Âli İmran 3/185. Ayrıca bkz: Tevbe 9/38)

Zeyd b. Sabit (ra), Allah’ın Rasûlü’nden şöyle işittiğini anlatıyor:“Kim dünyaya çok önem verirse, Allah (cc) onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar. (Halbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz. Kimin de niyeti Ahiret (i kazanma) ise Allah (cc) onun işini toparlar (kolaylaştırır). Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır.”

Müstevrid ibni Şeddad’ın anlattığına göre Peygamber’in dünya hayatı hakkında şöyle dedi: “Allah’a yemîn olsun ki; âhirete göre dünya, ancak sizden birinin parmağını denize daldırması gibidir. Baksın bakalım, kendisine ne dönecek? Parmağı kendisine denizden ne getirebilecek?” (Müslim, Cennet/14 (55) no: 7197. Tirmizî, Zühd/53 no: 2323)

Câbir’den rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav) bir gün yanında sahabeleriyle birlikte çarşıya uğramıştı. Yolda bir oğlak ölüsüne rastladı. Onun kulağından tutarak: “Hanginiz bunu bir dirheme satın almak ister?” diye sordu. Sahabeler: “Daha ucuza bile olsa almayız. Çünkü o hiçbir işimize yaramaz” dediler. Peygamber: “Peki, size bedava verilse onu ister miydiniz?” diye sordu. Onlar da: “Vallahi o diri bile olsa kulaksız olduğu için kusurludur, ölüsünü ne yapalım?” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber: “Allah’a yemin olsun ki, işte şu oğlak leşi sizce nasıl değersiz ise, dünya hayatı Allah’a göre ondan daha değersizdir” buyurdu.” (Müslim, Zühd/2 no: 7417)

Ebu Said (ra) anlatıyor: “Rasûlüllah (sav) minbere oturdu, biz de etrafında yerlerimizi aldık. Şöyle dedi: “Sizin için korktuğum şeylerden biri, dünyanın süs ve güzelliklerinin sizlere açılmasıdır!” Bir adam (araya girerek söze karıştı ve): “Yani (nâil olacağımız) hayır, şer mi getirecek?” diye sordu. Peygamber bu soru üzerine sustu. Kendisine; “ne oluyor sana, (görüyorsun ki) Peygamber seninle konuşmuyor” denildi. Gördük ki, kendisine vahiy gelmekte. Derken vahiy hâli açılmış, yüzündeki terleri silmekte idi. “Şu soru soran nerede?” diye sordu. Sanki adamı (sorusu sebebiyle) takdir ediyor gibiydi. Sözlerine şöyle devam etti:

Muhakkak ki, hayır, şer getirmez. Ancak derenin bitirdikleri arasında, ya çatlatarak öldüren ya da ölüme yaklaştıran bitki de var. Yalnız yeşil ot yiyen hayvanlar müstesna. Zira bunlar yeyip böğürleri şişince güneşe karşı dururlar. Akıtırlar ve rahatça defi hacet yaparlar, sonra tekrar dönüp yayılırlar. Şüphesiz ki, bu mal hoştur, tatlıdır. Ondan fakire, yetime ve yolcuya veren bu malın Müslüman sâhibi en iyi (insan)’dir. Bunu haketmeden alan, yediği halde doymayan kimse gibidir. O mal, kıyâmet günü aleyhinde şâhidlik yapacaktır.

Ebu Sa’id (ra) Peygamber’in (sav) şöyle dediğini anlatıyor: “Dünya tatlı ve hoştur. Allah sizi ona vâris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyaya (bağlanmaktan) sakının..”

Peygamber (sav) ise ümmetini şöyle uyarmaktadır.

Ka’b b. İyâz’ın (ra) işittiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Her ümmetin bir fitnesi vardır, benim ümmetimin fitnesi ise maldır.”

Allah Resûlü’nün bu endişesi, bütün müminlere değil dünyaya aşırı tamah gösterip imtihanı kaybedenlere yönelikti. Zira Allah’ın kulları için yarattığı dünya nimetleri ve rızıkları herkesten önce Allah’a iman etmiş kimselere lâyıktır.

Yerilen  ‘dünya hayatı’; ona ait şeyleri ilâh haline getirme, mal peşine koşmaktan başka bir hedef tanımama, geçimlikleri kutsal hale getirmedir ve bu aldanmaktır, cahilliktir.

Çünkü insanın yaratılış amacı da bu değildir.

İslâm, her türlü meşrû çalışmayı övmüş, onu ibadet saymış ve insanın ancak çalışmasının karşılığını alabileceğini belirtmiştir. (Necm 53/39) “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlısını yememiştir”  diyerek el emeği ile geçinmeyi; yani çalışmayı teşvik etmiştir.

Derler ki: dünyalık için ne kadar üzülürsen o nispette âhiret sevgisi kalbden çıkar, âhiret için ne kadar üzülürsen, o nispette dünya sıkıntısı kalbden çıkar.

Rabbim dünyayı elimizde Ahireti kalbimizde tutmayı bizlere nasip etsin.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.