sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

İNANCIN RUHUNU YAKALAMAK VE RUHSUZLAŞMAK

A+
A-

Gerçekten Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamdederiz ve O’ndan yardım dileriz. Mağfireti O’ndan ister, doğru yola iletilmemizi O’ndan bekleriz. Nefislerimizin kötülüklerinden ve amellerimizin fenalıklarından Allah’a sığınırız.

Allah (C.C.), kimi hidâyette kılmış ise, o gerçekten hidayete erişmiş­tir. Kimi de dalâlette ve sapıklıkta kılmış ise, artık o kendisi için bir dost ve yol gösteren bulamaz. Şehadet ederim ki, ALLAH (C.C.)’tan başka bir tek ilah yoktur ve O’nun eşi ve benzeri de yoktur. Yine şehadet ederim ki, Hz. Muhammed (s.a) Al­lah’ın kulu ve Rasûlüdür. Salât ve seiâm O’na, Ehli Beytine, ashabına ve O’nun yolunu izleyenlere ve onun gösterdiği çizgide yürüyenlere olsun. Yüce Allah cc  Şura suresi 52. Ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır;

وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ رُوحاً مِنْ اَمْرِنَاۜ مَا كُنْتَ تَدْر۪ي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْا۪يمَانُ وَلٰكِنْ جَعَلْنَاهُ نُوراً نَهْد۪ي بِه۪ مَنْ نَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِنَاۜ وَاِنَّكَ لَتَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۙ

İşte böylece sana da emrimizle (Ruh’u) Kur’an’ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.   (Şûrâ – 52)

Bilindiği üzere Kitab-ı kerim’in bir çok isimleri ve sıfatları olup bunlar kuran-ı kerimin muhtelif yerlerin de karşımıza çıkmaktadır. Bazen “huda-hidayet”, bazen “nur”, bazen “şifa ve rahmet”, bazen aynı kitaptan “Furkan” olarak bahsedildiğini görürüz. Bunların hepsi aynı kitaba yani kuran-ı kerime işaret olmakla birlikte onun insan hayatında ki rolü bizlere anlatılmak istenmektedir. Evet o hidayettir; Allah cc kullarına dünya ve ahiret saadetinin yolunu onunla göstermekte, O bu yönüyle bizlerin yolunu aydınlatan bir nur olmakta, Kendisiyle hak ile batılın ayırt edildiği bir Furkan ve gönüllerimizin şifası dertlerimizin devası olarak rabbimizin rahmetinin üzerimizde ki tecellisini oluşturmaktadır. Böylelikle bizler rabbimizin merhametiyle doğru yolu görerek bunu can-u gönülden benimseyerek selamet yurduna doğru yol alırız.

Bizler Kitap nedir, iman nedir bilmez iken gerçekten bütün hayır ve menfaatten uzak adeta manevi ölüler gibiydik, ALLAH (C.C.) namına his yok, hareket yok adeta yaşayan ölü, konuşan ölü, yürüyen bir ölü. Bu hal hak ve hidayetten uzak kalan her insanın manevi durumunu teşkil eder. Yüce rabbimiz ölüleri diriltmeye kadirdir ki, haktan ve hidayetten mahrum kalmış arzı yeniden diriltmek istediğinde elçisine “ruhu” vahyetti onun ile ölmüş kalpler teker, teker yeniden dirilişin zevkini elde ettiler ve Üstad Seyyid Kutup(rha)’de dediği gibi yeryüzünde yeni bir insanın doğumu müjdelendi, kullara kulluğu reddeden ve sadece Allah’a kulluğu kabul eden yeni bir insanın doğumu. Şöyle ifa ediyor üstad Enam suresi 122.ayet-i kerimenin tefsirinde;  

Bu din gelmeden önce bu durumdaydı müslümanlar. Ruhlarına iman üflenip diriltilmeden önce, yani canlılık, hareket, doğmak ve ortaya çıkmaktan oluşan bu olağanüstü enerji bahşedilmeden önce böyleydiler. Kalpleri ölüydü. Ruhları karanlıklar içindeydi. Sonra kalplerine birden iman serpildi ve kendilerine geldiler. Ruhlarında bir nur doğdu, birden aydınlanıverdiler. Ruhlarından nur fışkırmaya başlamıştı. İnsanlar arasında bu nurla yürüyor, sapıklara onunla yol göstericilik yapıyorlardı. Yoldan ayrılan kaçkınları topluyor, ürkeklere güvence veriyorlardı. Köleleştirilen insanlara özgürlük bahşediyorlardı. İnsanlık için yolun işaretleri belirmiş ve yeryüzünde yeni bir insanın doğuşu duyurulmuştu. Özgür ve aydın insanın… Sadece Allah’a kul olmak suretiyle kullara kul olmaktan kurtulmuş insanın…(Fizilal’il Kuran Tefsiri)

اَوَمَنْ كَانَ مَيْتاً فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُوراً يَمْش۪ي بِه۪ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِر۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu? İşte kâfirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir. (En’âm – 122)

Âyetin iniş sebebi şöyledir: Bir gün Ebû Cehil namaz kılmakta olan Peygamber (s.a.s.)’in üzerine işkembe attı. O sırada elinde yayıyla avdan dönen Hamza’ya Ebû Cehil’in yaptıkları haber verildi. O zaman Hamza henüz îman etmemişti. Ebû Cehil ile karşılaştığında hiddetle elindeki yayı kafasına vurdu. Ebû Cehil kendini savunarak: “Görmüyor musun? O’nun getirdiği âyetler bizi akılsızlıkla suçluyor, tanrılarımıza hakaret ediyor!” dedi. Hamza şöyle cevap verdi: “Gerçekten de insanların en akılsızları sizsiniz. Allah’ı bırakıp putlara kulluk ediyorsunuz. Ben şehâdet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur. O tektir ve ortağı yoktur. Muhammed, O’nun kulu ve Rasûlü’dür.” Bu hadise üzerine bu âyet nâzil oldu. (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 227)

Burada küfür ve şirk bataklığı, cehâlet ve idrak yoksunluğu içinde mânen ölü halde iken imanla, ilim ve idrakle dirilen ve kurtuluşa eren insan ile, o bataklık içinde kalan ve oradan çıkamayan kimsenin hali tasvir edilir. Çünkü küfür, şirk ve cehâlet insan ruhunun yüce vasıf ve özelliklerini öldürür. İman ve ilim ise bunların dirilip canlanmasını sağlar. İmanla dirilen kişiye verilen nur, Kur’an’dır. Kur’an onun kafasındaki ve kalbindeki bütün karanlıkları aydınlatır. Onun rehberi Kur’an olur ve onun verdiği ışık ve bilgi ile doğru yolu bulur ve o yolda yürür. Fakat küfür ve cehâlet karanlıklarında bocalayan kimse doğru yolu bulamaz, nereye gittiğini bilemez. Karanlıklar içinde öylece kalakalır. Bu iki insanın aynı seviyede olması mümkün değildir. Azıcık anlayış ve feraseti olan bunu kavramakta güçlük çekmeyecektir. Fakat kâfirlere yaptıkları kötü işler süslü ve cazip gösterildiğinden bunu düşünmeye fırsat bulamamaktadırlar. Kendilerine ihsan edilen hidâyet ışığının yol göstericiliğine tabi olmayı reddedip, doğru yola çağrıldıkları halde eğri yollarda yürümeyi tercih edenlere yaptıklarının güzel gösterilmesi Allah’ın bir kanunudur. Bu karakterdeki kişiler zamanla karanlığı sevmeye başlar ve karanlıklar içinde körler gibi el yordamıyla yürümekten ve hayatları boyunca sürüklenip gitmekten hoşlanır hale gelirler. Kötü şeyleri sevilmeye ve yapılmaya değer bir iş olarak gördükleri gibi, gülünç ve komik şeyleri de bir hikmet parıltısı olarak değerlendirirler.

Evet karanlık içinde bocalamak, nereye gideceğini, ne yapacağını neye inanacağını ve kime güveneceğini bilemez bir halde yaşama devam etmektir. Böyle bir zifiri karanlık içerisindeyken bizlere bir ışık göründü aydınlattı kalplerimizi, ruhumuzu ve yolumuzu Allah’ın rızasına doğru yol almaya başladık ilim ve idrak ile dirildi kalplerimiz ve bizler yeniden doğduk. İşte vahyedilen “ruh” bu,  işte Kuran-ı Kerim’e ruh isminin verilişinin nedeni de budur. Elbette burada bizi bekleyen bir tehlikede söz konusu olup bu hidayetin kıymetini bilmeyip icaplarına riayet etmeyip de gün geçtikçe “ruhsuzlaşmak” tır. Dirilen kalpleri tekrar günahlar ile öldürmek, aydınlanan akıllarını tekrar karanlığa gömmektir.

İnşaallah bir diğer yazımızda bu durumu ele almaya ve sakındırmaya gayret göstereceğiz. Çalışma bizden Tevfik ise Allah’tandır.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.