İnsanın ‘’en güzel şekilde yaratılıp’’, sonra da “aşağıların aşağısına” indirilmesinin sebebi ‘’
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAM
“Âlemlerin Rabbi Allah(cc)’a ,hamd olsun.Salât ve selâm Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in, ailesinin ,bütün ashabının ,izini takip eden müslümanların üzerine olsun.
Allah Teala, fiziki ve ruhi özellikleri ile yaratılmış diğer mahluklar arasında seçkin bir makam verdiği insanoğlunu kötülülüğe ve bozulmaya elverişli bir fıtrat üzere yaratmıştır. Şüphesiz Allah, herşeyi güzel yaratmıştır. Ancak insana bütün yaratılanlar arasında özel bir değer vermiş, ona, Rabbine saf bir kalp ile yöneldiği zaman meleklerden bile üstün olabilecek bir kabiliyet vermiştir.
Allah(cc)’ın insana verdiği bu kıymet, onun, yaratılışındaki mükemmelliği, fevkalade karmaşık ince cismani yapısı, başka hiç bir canlıya bahşedilmemiş, akli durumu ve akıllara durgunluk veren ruhi yapısında ortaya çıkmaktadır.
‘..Biz, insanı en güzel şekilde(Ahseni takvim ) yarattık..’(tin-4)
AHSEN– En güzel, en iyi, çok güzel manasına gelen Kur’an i tabir. Kur’an-ı Kerim’de çok geçmektedir. Hadislerde ise, ahlak, huy, , amel,ve hidayet terimleriyle kullanılmıştır. Bu hadisler, daha çok ahlakla ilgili hadislerdir.
“İman yönünden inananların en kamili, ahlak bakımından en güzel olanıdır.” (Ebu Davud, Sünne, 14)
En güzel şekil, biçim, tarz manasındadır. Takvim, eğriyi düzeltmek, kıvama ve düzene koymak, kıymetlendirmek manalarına gelmektedir. Müfessirler, bu ayetteki güzellik ve kıymetliliğin hem maddi ve hem de manevi olduğunu söylemişlerdir. İnsan maddi yönlerinden olduğu gibi; manevi bakımlardan da diğer canlılardan daha üstündür. Özellikle bu manevi yönler: İyiyi kötüden,doğruyu yanlıştan,imanı küfürden,tevhidi şirkten, hakkı batıldan ayırma gibi hususlarda kendisini daha belirgin bir şekilde göstermektedir ki ;
Elmalılı Hamdi Yazır; Gerçekten biz insanı en güzel bir biçimde yarattık, yani insan cinsini maddi ve manevi olarak, doğrultmanın, kıvama koymanın, biçimlendirmenin en güzelinde, en güzel biçimde olarak yarattık. Sonundaki tenvin belirsizlik ve büyüklük için olarak “ahsen-i takvim”, herhangi bir biçimlendirmenin veya büyük bir biçimlendirmenin en güzeli demek olur.Ebu Hayyân der ki: Nehai, Mücahid ve Katade, “şekil ve duygularının güzelliği” demişler, boyunun doğruluğu da denilmiştir. Ebubekir b. Tahir, “akıl, idrak ve iyiyi kötüden ayırt etme gücü ile süslenmesi” demiş, İkrime de, “gençliği ve kuvveti” demiş ise de en iyisi, her en güzel olanı içine alacak şekilde genelliğidir. Kısacası, insanın güzelliğinin en güzel biçimde olması, duygusuz olan şekil ve suretinde değil, duygusunda ve özellikle “güzellik” denilen mânâyı anlamasında ve o duygudan güzellerin güzeli, en güzel yaratıcıyı ve onun mutlak güzellikle en güzel olan kemal sıfatlarını tanıyıp onun ahlâkıyla ahlâk lanmış olmasındadır. İnsan yaratılışının kıvamı ve aday olduğu olgunlaşma budur.
Tefsirul Munir; İlim, düşünce, tedbir ve hikmetle diğer varlıklardan ayrılır. Bunlarla Allah’ın onun için dilediği gibi yeryüzünde halife olmaya müsaittir.
Seyyid Kutup;İnsanın yapısındaki üstünlük İşte bu ruhsal özelliklerden ortaya çıkmaktadır. İnsan meleklerin ulaştıkları yerlerin çok daha yükseğine erişebilecek yetenekte yaratılmıştır. Nitekim mirac olayı bunun delilidir. Orada Cebrail bir noktaya gelince durmuş, (bir insan olan Abdullah oğlu Muhammed) daha yüce makama yükselmiştir. Öte yandan insanoğlu, doğru yoldan çıkınca hiçbir yaratığın inemiyeceği çukurlara yuvarlanmaya da yatkındır. “Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık..” Çünkü bu durumda hayvanlar insandan daha üstündürler ve izledikleri yol daha doğrudur. Çünkü hayvanlar fıtratlarının doğrultusunda hareket ederler, Rabblerini “tesbih etme” içgüdüsünden ayrılmamışlardır, yeryüzünde görevlerini doğru yol üzere yaparlar. Oysa en güzel bir biçimde yaratılan insanoğludur. Ama Rabbini inkar etmektedir, heveslerine uyarak hayvanların bile düşemiyeceği alçaklığa düşmektedir, yuvarlanmaktadır.
Yine bir hadis-i kutside Rabbimiz buyuruyor ki:
“Ben bütün insanları hanif (salim fıtrat) üzere dünyaya gönderdim. Sonra şeytanlar onu dinden saptırdılar. Benim helâl ettiklerimi onlara haram ettiler, insanlara bana ortak koşmalarını söylediler. Oysa o ortaklar hakkında hiçbir delil indirmemiştim” (Müslim, Cennet, 63)
Anlıyoruz ki her doğan Allah’ın en güzel yaratması ile doğar. Eğitim ve çevre faktörü, fıtratı ya İslâm üzere devam ettirir, yahut fıtratı bozarak yaratılış amacından saptırır. Bütün insanlar hanif bir fıtrat üzere ahsen-i takvim üzere yaratılmakta, sonra şeytan ve nefis onları bozmaktadır. Allah insanın nefsini takva ve fücurla yoğurarak yaratmış, şeytanın hilelerine karşı yine de kullarını kurtarmak için peygamberler aracılığıyla onları fıtrat dini hakkında bilgilendirmiştir.
Bütün yaratılmış varlıklar bu kâinatta Allah’ın değişmeyen yasası (âdetullah)na göre yaşamaktadırlar. İnsan bu kâinatta halife olarak yaratılmış ve emaneti yerine getirmekle sorumlu tutulmuştur: Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye yaratılışta sorguladığı insan, Rabbine şu sözü vermişti: “Evet, şahidiz.”(A’râf,171). Allah insanı yaratmış, ona düzen ve ölçülü bir biçim vermiştir. Onu en güzel şekilde yaratmış, doğruyu ve yanlışı göstermiş, insan da ya şükreder yahut inkâr eder halde temkin edilmiştir.
İnsanlar Allah’ın kendilerine lütfettiği nîmetleri kullanmayarak insanlık değerlerini düşürmeye kalkışırlarsa, Allah da onları onlardan geri alıverir de onları hayvanların da altına indiriverir. İşte bunlar Allah’ın kendilerine verdiği kalplerini, akıllarını Allah’a kulluk yolunda kullanmadıkları için Allah’ın kalplerini mühürlemiş olduğu, bunun için de kendi hevâ ve heveslerine uyarak insanlıktan çıkmış kimselerdir.
İşte bütün yönleriyle tam bir mükemmellikte yaratılmış olan insan, Rabbinin gösterdiği yoldan sapmalar göstermeye başladığı an onun için, bu en güzel yaratılışta olma vasıflarını kaybetme durumu başlamış demektir. Allah Teala, en güzel şekilde yarattığı ve doğru yolu gösterici peygamberler ve kitaplar göndererek onu dünya ve ahiret nimetleriyle nimetlendirdiği halde nankörlük edip şükretmekten vazgeçer ve kendisine yaratıcısından başka sahte ilaheler edinerek isyan ederse, ruhi ve manevi yönden aşağıların aşağısına sürüklenir ki bu durumda hayvanların bile düşemeyeceği dereceye düşer:
“Sonra da onu aşağıların aşağısı olan “esfel-i safilin”e indirdik” (5).
İnsanın en güzel şekilde yaratılıp, sonra da “aşağıların aşağısına” indirilmesinin sebebi ona seçme hürriyetinin verilmiş olmasıdır. İnsan, emirler ve nehiylerden her birini işleyebilme konusunda serbest bırakılmıştır. O, dilerse dünyevi şeylere ve şehevi arzuları tatmin etmeye çağıran nefsine tabi olur ve manevi yönden aşağılara doğru düşer. Dilerse hevasına uymaktan kaçınarak Rabbine yönelir, yaratılışındaki en güzel biçimini muhafaza etmiş ve Allah’ın hoşnut olduğu kullarının arasına girmiş olur. Yap! Yapma! Hitabına tabi olma konusunda insan, dünya hayatında hür iradesiyle başbaşa bırakılmıştır. Allah Teala, bu dereceye düşüp cehennem çukurlarına yuvarlanacak olan kimselere istisna olarak iman edip salih ameller işleyenleri göstermektedir ki bu kimseler, Rableri tarafından sürekli bir kesintisiz bir şekilde mükafatlandırılacaktır:
“Fakat iman eden ve salih ameller işleyenler bunun dışındadır. Onlar için arkası kesilmeyen mükafaat vardır”(6).
Bu gerçekleri dile getirdikten sonra, insana neye dayanarak itaat etmekten yüz çevirdiği sorulmaktadır. Soru, işlemiş olduğu suçlardan dolayı hiç bir mazereti olmayan bir kimseye yöneltilmiş hesap soran bir üsluptadır ki, muhatabın buna vereceği hiç bir cevabı yoktur. Çünkü her şey açık bir şekilde bütün delilleriyle insanoğlunun gözleri önünde serili bulunmaktadır:
“Ey İnsan! Bütün bu hakikatlerden sonra sana dinini yalanlatan nedir?” (7).
‘’Allah, hükmedenlerin en güzel hüküm vereni değil midir?” (8).
Allah Teala, hükmederken adaletle hükmetmektedir. Bu, bütünüyle apaçık olan bir gerçektir ve bunu hiçbir akıl sahibinin inkar etmesi mümkün değildir. O’nun verdiği her hüküm büyük hikmetler içermektedir.
AHKEMÜ’L-HAKİMİN
Hakimler hakimi, en büyük ve en üstün hakim. En doğru hükmeden, hükümlerinde en üstün olan ve kendisinden başka hüküm koyanların hükmünü iptal eden anlamında Allah’u Teala’ya özgü olarak kullanılan Kur’ani bir terimdir.Gerçekten insanlar, Allah’a ibadetten vazgeçip onun emirlerini arkalarına atıp, arzu ve hevalarına uygun hükümler koyarak yönetici olmak mevkiine gelince şirke düşmüş bulunurlar. Daha sonra kendi koydukları hükümler eskimeye başlayınca, yeni hükümler koyma zorunluluğuyla başbaşa kalırlar. Bu işlem de sürekli dönüp durur. Bir ‘batıl’dan bir batıla düştükçe Hakk’dan tamamen uzaklaşır ve ‘ceza’yı hak eder hale gelirler. Gerek dünyada baslarına gelen, gerek ahirette başlarına gelecek bir ceza, Allah’ın onlar hakkındaki hükmüdür. Bu hüküm onların bütün hükümlerini iptal etmiştir.
Allah’ın hükümlerini reddederek kendilerinden hüküm koyanlar ve bu hükümlerle amel edenlerin durumu “putunu kendi yapıp, kendisi tapan” müşriklerin ve kafirlerin haline benzer ki onlar için ebedi bir Cehennem hazırlanmıştır. Bu Cehennem, onların, kendi hükümlerine uymalarından dolayı ve Allah’ın hükmünün neticesidir. Böyleleri hakkında Allah’ın hükmü değişmeyecektir. Çünkü o, Ahkemü’l-Hakimindir.
Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz Tin suresini okuyup. “Allah hükmedenlerin en güzel hüküm vereni değil midir” ayetine gelince: Evet biz de buna şahidiz ki, O hükmedenlerin en iyi hükmedenidir” desin” (Alusi, a.g.e, XXX, 177).
Yüce Allah yegane hüküm ve hikmet sahibidir: “Kulları üzerine hikmeti gereğince galebe ve tasarruf sahibidir, tedbirinde yegane hüküm ve hikmet sahibidir ve kullarının gizli hallerinden haberdardır” (el-En’am, 6/18). Hikmet, herşeyde doğruyu bulma ve layık olduğu yere koymak demektir. Buna göre Hakim, doğruyu bulan, herşeyi layık olduğu yere koyan, anlamına gelir. Allah’ın bütün fiilleri bir hikmete, bir sebebe bağlı olarak tecelli etmekte, insanın aciz kavrayışı bunu idrak edememektedir; her şeyi bilen Allah’ın emir ve yasakları hep bir hikmete bağlıdır.
.Hikmet sahibi, Allah’ın isimlerinden biri. Arapça Ha-ke-me fiilinden türemiştir. Bu fiil, kötülüğe engel olmak, sağlam kılmak gibi anlamlara gelir. Hüküm, hikmet, hakim, hakem gibi kelimelerle, hakimlerin hakimi (ahkamü’l-hakimin) (et-Tin, 95/8); hükmedenlerin en hayırlısı (hayru’lhakimin); el-Hakim (el-Fatır, 35/2; es-Sebe’, 34/ 1; Hud, 11/1; Yunus, 10/1; el-Hucurat, 49/8); ve el-Hakem kelimeleri de ha-ke-me fiilinden türemiştir. Kur’an’ın pekçok ayetinin sonunda kullanılan el-Hakim ve diğer türevleri Aliyy, Tevvab, Vasi’, Aziz, Alim isimleriyle birlikte yanyana geçmektedir.
el-Hakim vasfının, Kur’an’da daha çok el-Alim vasfıyla birlikte kullanılması insan zihnine hemen şunu hatırlatmaktadır: Allah, kayıt, sınır tanımayan bilgisi sayesinde insan için neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu bilir. O halde inananlara neyi emrediyorsa onların yararına, onları nelerden sakındırıyorsa, o şeyler onların zararınadır.
ALLAH AZZE VE CELLE, yararımız için emrettiklerine teslim olan ve zarara uğramaktan sakındırdıklarından muhafaza olan samimi kullarından olmayı nasip etsin…
Elhamdulillahirabbilalemin