İSLAM’DA CAHİLİYYE’YE YAMA OLMAK YOKTUR!
Hamd alemlerin Rabbi ALLAH(C.C)’a, Salat ve Selam sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v)’e, aline ve ashabına olsun İnşaAllah.
Birbirinden farklı, uyuşmaları mümkün olmayan iki sistem…(Tevhid ve Şirk)
Tevhid, insanı tüm kainatı yaratan ve ortağı olmayan, insanın inanç esaslarını, yasa ve hükümlerini, hayat metodunu, ölçülerini, edep ve ahlakını, hayata ilişkin düşünce sistemini nereden alacağını belirleyen bir sistem… Şüphesiz Mü’min tüm bunları sadece ve sadece ALLAH(C.C)’tan alır. Gizli ve açık hiçbir şekilde şirk unsurları bulaşmadan tüm hayatı bu esasa dayanması ve bu esas üzerinde hareket etmesi gerekmektedir. İşte, böyle bir ayrılığın gerçekleşmesi hem davetçi arasından hem de davet edilenler açısından bir zorunluluktur.
Bir kere şu çok iyi bir şekilde bilinmelidir ki cahiliyye tüm organları ile yine eski cahiliyyedir. İslam’da öyle… Aralarında uçurum büyüktür. O zaman tek çare cahiliyeden tamamen bir ayrılış ve tüm kirlerden arınmış olarak İslam’a giriştir. Cahiliyyeyi bırakıp, İslam’a hicret… İşte yolun ilk adımı budur. Davetçinin atacağı ilk adım, cahiliyeden kopmak ve bu kopuşun şuurunu taşımaktır. Düşünce yapısıyla hayat metodu ve günlük fiilleri ile cahiliyeden ayrılmasıdır. İşte bu ayrılış, gerçekleştiği zaman orta yolda anlaşmaya, yardımlaşmaya imkan yoktur. Bu ayrılış cahiliyye mensuplarının mensup oldukları düzenlerini tamamen terk edip İslam saflarına katılacakları güne kadar sürecek bir ayrılıştır. Şu halde orta yol çözümlerine başvurmak, yolun bir yerinde buluşmak veya cahiliyeye bir yama olmak yoktur cahiliye, İslam kılıfına bürünse bile…
Cahiliyyeden ayrılmak ve bunu bilinçaltına yerleştirmek davetçinin ilk adımı ve mihenk taşıdır. Çünkü o, kendisinin tüm bu cahiliye fertlerinden uzak olduğunu bilmek zorundadır. Onların dini onlara, kendi dini kendinedir. Onların yolu onlara, kendi yolu kendinedir. Bir tek adım dahi olsa onların yolunda yürüyemez. Çünkü davetçinin görevi, yaranmaya kalkışmadan yolundan küçük veya büyük hiçbir şekilde ödün vermeden onları yolları ile başbaşa bırakmaktır. Çünkü tam bir soyutlanma, tam bir ayrılış ve apaçık bir kararlılık söz konusu olur.
İslam davetçileri bugün böyle bir ayrılış ve kararlılığa ne kadar muhtaçtır. Tamamen sapmış bir cahiliyenin içerisinde, ALLAH(C.C)’ın dinin daha önce tanıyıp da zamanla bu dinin gerçeklerinden uzaklaşmış insanların arasında, İslam’ı yeniden hayata geçirme şuuruna ne kadar da muhtaçtır. Akide ile bir zamanlar tanıştıkları halde;
“Kalpleri katılaşan ve pek çokları da fasık olan” (Hadid 16)
İnsanların arasında bu bilince ne kadarda muhtaçtırlar. Öyleyse orta yol çözümlerine başvurmak, yolun bir yerinde buluşmak yoktur. Cahiliyyenin hatalarını ıslah etmek ona, yama olmak yoktur… Bunların hiç birisi yoktur. Olması gereken tek şey davettir. Tıpkı ilk günkü davet gibi cahili bir ortamda ama cahiliyeden tamamen ayrılmış şekilde bir davet…
“Sizin dininiz size benim dinim banadır.” (Kafirun 6)
Bu ayrılış gerçekleşmediği sürece aldanmak, cahiliyeye yama olmak devam edecektir. Ana esaslara dayalı olmayan bir İslam çağrısı sönük ve güçsüz olmaya mahkumdur. Çünkü İslam çağrısının dayandığı temel nokta KARARLI olmaktır. Açıklık, belirlilik veya cesarettir. İşte ilk çağrıcının kullandığı yolda buydu…
“Öyleyse kafirlere itaat etme ve onlara karşı (Kur’an ile) büyük cihad ver! (Furkan 52)
Bugün bizlerinde istikrarlı bir şekilde büyük bir azim ve gayretle bu ayrışımı yapmak durumundayız. Çünkü bu ayrılış olmadığı, yapılmadığı sürece sadece amellerle hiçbir yere varamayız. Akide ve varoluşta ki şuuru yakalamak elzemdir. Rabbim bizlere cahiliyeden tamamen sıyrılıp, Tevhid safında buluşanlardan eylesin… Amin.
-VELHAMDULİİLAHİRABBİLALEMİN-