sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

KABİR AZABI, KABİRDE NİMETLENME VE KABİR SUALİ | Akaid Programı – 48. Bölüm

KABİR AZABI, KABİRDE NİMETLENME VE KABİR SUALİ | Akaid Programı – 48. Bölüm
A+
A-

KABİR AZABI, KABİRDE NİMETLENME VE KABİR SUALİ

Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister boğularak denizin dibinde kalsın veya yırtıcı bir hayvan karnında bulunsun veya yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatı geçirecektir. İnsan öldükten sonra kabre konulunca, Münker ve Nekir adında iki melek, kendisine gelerek; “Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir: Dinin nedir?” diye sorarlar. Tevhid akidesine sahip olup salih amel işleyenler bu gibi sorulara doğru cevap verirler. Bu gibi ölülere cennet kapıları açılır ve Cennet kendilerine gösterilir. Müşrik, kâfir veya münafık olanlar ise bu sorulara doğru cevap veremezler. Onlara da Cehennem kapıları açılır, oradaki azap kendilerine gösterilir. Müminler nimet içerisinde, sıkıntısız ve huzurlu yaşarken, kâfir ve münâfıklar ise kabirde azap göreceklerdir.[1]

Kabirde azap ve nimetin varlığını gösteren birtakım ayet ve hadisler vardır. Bir ayet-i kerimede;

       “Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar. Kıyametin kopacağı gün de denilir ki; Firavun hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun[2] buyurulur.

      Buna göre kıyamet kopmadan önce de yani kabirde de azap vardır.

       Peygamber efendimiz;

        “Allah, iman edenlere bu dünya hayatında ve ahirette, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder”[3]

     ayetinin kabir nimeti hakkında indiğini açıklamıştır. [4]

Kabir azabı ile ilgili hadis kitaplarında pek çok hadis-i şerif zikredilmektedir.

Bunlardan bir kaçı şöyledir:

       Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında:

      “Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur” [5] buyurmuşlardır.

Kur’an’da şehitlerin kabir hayatıyla ilgili olarak şöyle buyurulur:

     “Allah yolunda öldürenleri, sakın ölüler sanmayın. Bilâkis onlar diridirler. Rableri katından rızıklandırılmaktadırlar[6]

       “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilâkis onlar dirildirler. Fakat siz farkında değilsiniz.” [7]

Ölüm anında, ruhlar cesetten ayrılırken rahmet veya azab melekleri vasıtasıyla onlara, hallerine uygun durumlar gösterilir:

Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vura vura: “Tadın Cehennem azabını. ” diyerek canlarını alırken bir görmeliydin…”[8]

 Ayette bildirilen azab, ölüm anında kâfir ve günahkârlara yapılan azabtır.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

      “Mümin kul, dünyadan ayrılmak üzere ve ahirete yöneldiği anda ona semadan beyaz yüzlü melekler iner. Yüzleri sanki güneş gibidir. Yanlarında Cennet kefenlerinden ve kokularından vardır. Onun görebileceği yere otururlar. Ölüm meleği gelir, baş tarafına oturur ve şöyle der: “Ey güzel ruh, çık ve Rabbi’nin rızasına ve mağfiretine gel. ” O da, ağızdan damlayan bir damla gibi çıkar. Kâfir kul dünyadan ayrılmak ve ahirete yönelmek üzere olunca, yanında kaba bir elbise olan siyah yüzlü bir melek gelir, onun görebileceği bir yerde oturur, şöyle der:

“Ey çirkin ruh, haydi çık, Rabb’inin öfkesine ve gazabına gel. Ruh cesedden korkarak ve güçlükle ayrılır.”[9]

Peygamberimiz (s.a.s.)’in ifadesine göre;

    “Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut Cehennem çukurlarından bir çukurdur. [10]

       Ruhun cesetle birlikte kabirde azap ve mükâfat görmesinin bir benzeri, hepimizin zaman zaman gördüğümüz acı veya tatlı rüyalardır ki kişi kendisini sonsuz nimetler veya azap içinde görür de bunlar ancak uyanmakla sona erer.

Kabir hayatı hakkında Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:

       “Ölüm meleği Mümin kulun ruhunu aldığı zaman melekler onu, göz açıp kapayacak kadar ölüm meleğinin elinde bırakmazlar. Onu alır, bu kefene koyarlar. Ondan, yeryüzünde bulunan mis kokusu gibi bir koku çıkar. Onu melekler arasından geçirirken: “Bu güzel ruh nedir?” derler. Dünyada iken söylenen en güzel ismini söyleyerek: “Falan oğlu falandır” derler. Dünya semasına ulaşıncaya kadar çıkarırlar. Nihâyet Cenâb-ı Allah: “Kulumu ‘İlliyyine’ yazınız. ” buyurur. Bu, Cennet’in en yüksek derecesidir. “Ben onu yeryüzündeki cesedine iade edeceğim.” İki melek yanına gelir ve: “Rabbin kimdir?” derler. Ruh:

“Rabbim Allah’tır. ” der. Onlar:

“Dinin nedir?” derler. Mümin ruh:

“Dinim İslâm ‘dır. ” der. Onlar:

“Bunları sana bildiren nedir?” derler. O da:

“Allah’ın kitabını okudum, ona inandım ve tasdik ettim” der.

Bunun üzerine semadan bir ses gelir:

“Kulum doğru söyledi. Cennet’te makamını hazırlayınız. Onun için Cennet’ten bir kapı açınız. der. “[11]

       Başka bir hadiste kâfir kulun ruhunun berzah hayatı hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır:

      “Ölüm meleği kâfir kulun ruhunu aldığı zaman, melekler bu ruhu onun elinde göz açıp kapayıncaya kadar bırakmazlar. Onu hemen kalın bir elbiseye koyarlar. Ondan yer yüzünde bulunan leş kokusu gibi bir koku çıkar. Onu semaya yükseltirler. Meleklerin yanından geçerken: “Bu kötü ruh kimindir?” derler. Melekler, en kötü ismini söyleyerek: “Falan oğlu falandır.” derler. Onun için semanın kapısını açmasını isterler, fakat açmazlar.” Bu esnada Peygamberimiz (s.a.s.) şu ayeti okudu:

        “Onlara gök kapıları açılmaz (ruhları göğe yükselmez) ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar (hiçbir zaman) Cennet’e giremezler.” [12]

         Allah: “Onun kitabını en aşağı makama yazınız” der. Sonra onun ruhu uzaklaştırılır. Peygamberimiz (s.a.s.) sonra şu ayeti okudu:

         “…Kim Allah’a ortak koşarsa o, sanki gökten düşmüş de kendisini kuş kapıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir. “[13]

           Ruhu cesede iade olunur da iki melek (Münker ve Nekir) gelir, yanına oturur ve:

“Rabbin kimdir?” derler. O da:

“Şey şey, bilmiyorum,”der. Onlar:

“Dinin nedir?” derler, o da:

“Şey şey, bilmiyorum,”der. Onlar:

“Size kim peygamber olarak gönderildi? Peygamberiniz kimdir?” derler:

“Şey şey, bilmiyorum,”der. Bunun üzerine semadan bir ses

“Yalan söyledi, Cehennem’deki yerini hazırlayınız.” der. Onun için Cehennem’e bir kapı açarlar. Cehennem’in harareti ve kokusu gelir, kabri daralır ve onu sıkıştırır. Çirkin yüzlü ve kötü elbiseli bir adam gelir ve ona şöyle der:

“Sana yazıklar olsun, va’d olunduğun gün işte bu gündür. ” Kâfir ruh ona:

“Sen kimsin? Çirkin yüz kötülük getirdi,” der. O da:

“Ben senin çirkin amelinim” der. Bunun üzerine:

“Rabbim, kıyameti koparma.” der. Sonra kör, sağır, dilsiz ve elinde balyoz olan birisi gelir. Elindeki bu balyozu bir dağa vursa toprak olur, ona bir vurur, toprak oluverir. Sonra onu Allah eski haline getirir, tekrar bir daha vurur. Öyle bir çığlık atar ki insanlar ve cinlerden başka her şey duyar. “[14]

Ruh, kabirde sorulan suallere verdiği cevaplara göre ya İlliyyîne ya da Siccîn’e gönderilir. Burada, yeniden diriltilecekleri güne kadar emaneten dururlar. Yeniden dirilme gününde ise Allah’ın emri ile tekrar cesetlere girerler. İyi, kötü, bütün ruhların kendi kabirleriyle alâkaları vardır. Bu alâka ile ziyaretçilerini tanırlar. Nimetlerin lezzetlerini, yahutta cehennem’in acısını yanlarında hissederler. Şehidlerin ruhları ise yeşil kuşlar gibi Cennet’lerde otlar ve Arş’ın altında asılı bulunan kandillere sığınırlar. (en-Nisâ, 4/169) Ayette Allah yolunda öldürülen şehidlerin, gerçekte, ölü olmadıkları, Allah katında Cennet nimetleriyle rızıklandırıldıkları bildirilmektedir. Ayrıca şehid ruhlarının, Cennet’te kendilerine yapılan ikramlar nedeniyle, bir daha Allah yolunda öldürülebilmek için ruhlarının cesetlerine iade edilmesini istedikleri bildirilmektedir. [15]

[1] ez-Zebîdî, Tecrîdi Sarih, terc. Kamil Miras, Ankara 1985, IV 496 vd.

[2] el-Mümin Suresi, 46

[3] İbrahim Suresi,17

[4] Buhârî, Tefsîr, sure: 14

[5] Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34

[6] ” Âl-i İmrân Suresi, 169

[7] el-Bakara Suresi, 154

[8] el-Enfâl Suresi , 50

[9] Ahmed İbn Hanbel’in Müsned’i, IV/288, 397

[10] Tirmîzî, Kıyâme, 26

[11] et-Terğîb ve’t-Terhîb,III 369

[12] el-A’raf  Suresi , 40

[13] el-Hacc Suresi, 31

[14] et-Terğîb ve’t-Terhîb,III 369

[15] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dili Kur’an Dili, II, 1229

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.