KADER GELDİĞİNDE GÖZ KÖR OLUR.
Hamd alemlerin rabbi her şeyin hükümranı kaderin ve takdirin mutlak sahibi olan Allah azze ve celleye mahsustur. Salat ve selam her türlü sıkıntı ve zorluk karşısında kaderin hükmünü kabul eden, Rasulü Muhammed (s.a.v)’e ehli beytine, ashabına ve izinden giden bütün müminlere olsun.
Hz. Süleyman, Allah’ın kendisine bahşettiği büyük bir mülkün sahibiydi. İnsanlara, cinlere hükmeder, hayvanlarla konuşur, rüzgârı dilediği gibi yönlendirirdi. Yeryüzünün en güçlü hükümdarıydı. Ancak bir gün, suyun yerini bilemedi. İşte tam da burada, küçücük bir kuşa, Hüdhüd’e muhtaç oldu.
Neml Suresi 20. ayette Hz. Süleyman’ın kuşlarıོ gözden geçirdiği ve “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?” diyerek onu aradığı anlatılır. Bu,basit bir merak değil, derin bir hikmeti barındıran bir arayıştır. Çünkü Hüdhüd, sadece bir kuş değil, aynı zamanda yerin altındaki suyu görebilen bir varlıktır.
Ancak ortada yoktu. Hz. Süleyman onu bulamayınca öfkelendi ve şöyle dedi:
“Ya onu şiddetle cezalandırırım ya da bana açık bir delil getirir.” (Neml Suresi 21)ོ
Neden bir kuşun yokluğu böylesine büyük bir tepkiye sebep olmuştu? Çünkü Hüdhüd onun için sıradan bir yaratılmış değildi. Allah(c.c), suyun bulunmasını Hz. Süleyman’ın değil, küçük bir kuşun bilgisine bağlamıştı. Bütün dünya ona boyun eğmişken, o bir damla su için küçücük bir canlıya ihtiyaç duyuyordu. İşte kendisinden başka ilah olmayan tek hakimiyet sahibi Allah(c.c), yaratılmışları birbirine muhtaç etmiş, fakat kendisini herkesten müstağni kılmıştır.
Nafi’, Abdullah ibn Abbas’a sordu:
⤷“Hüdhüd, yerin altındaki suyu görebiliyorken, nasıl olur da bir tuzağın üzerine örtülen toprağı göremeyip yakalanır?”
Verdiği cevap, büyük sırrı açıklıyordu:
“Kader geldiğinde göz kör olur!”
Bu, sadece Hüdhüd’ün değil, insanın da kaçamayacağı bir hakikatti. Ne kadar bilirse bilsin, ne kadar görürse görsün, kaderin hükmü geldiğinde en keskin zihin bile perdelenir. En büyük alim bile basit bir hataya düşer. Ve insan, en güçlü olduğu yerde, en zayıf noktasından imtihan edilir.
Çünkü Allah bir şeyi murat ettiğinde, onu engelleyecek hiçbir güç yoktur.
Ebu Ömer ez-Zahid’in sözleri bu hakikati şöyle anlatır:
✎“Eğer Allah bir kul için bir şey murat ederse, o kişi akıl, görüş ve basiretle dolu olsa da, engellemek için kullandığı tüm sebepler kaderin hükmüne karşı etkisiz kalır. Allah onun kulağını ve aklını örter, zihninden tüy gibi çeker alır. Ta ki kader hükmünü icra ettiğinde, aklını ona geri verir ki ibret alsın.”
İbn Teymiyye (rahmetullahi aleyh) şöyle der:
✎”Allah kuluna bir şeyi diledi mi, onun için imkânsız olanı bile mümkün kılar. Ve bir şeyi murat etmedi mi, kul bütün kuvvetini kullansa da ona ulaşamaz.”
İmam Mâlik (rahmetullahi aleyh) buyurur:
✎“İnsan, hayır için koşar, şerri defetmek için tedbir alır. Fakat bilmez ki, kader ne hayır isteyenin hızına bakar ne de şerden kaçanın gayretine. O yalnızca Allah’ın iradesine tabidir.”
İmam Şâfiî bu kıssa ile ilgili der ki: “Süleyman (a.s.), Hüdhüd’ü ararken, Allah’a tevekkül etmiş ve sonunda doğruyu bulmuştur. Bu, insanın her şeyde Allah’a güvenerek hareket etmesi gerektiğini gösterir. Her kayıp, bir kazanca dönüşebilir.” F. Razi ise Süleyman’ın, kuşu cezalandırmaktan önce onun kaybolmuş olma nedenini araştırmasının önemli bir öğüt olduğunu belirtir.
Bizler zannediyoruz ki basiretimiz, mukadder olanı değiştirmeye kâfidir.. Oysa atılan her adım, çoktan çizilmiş bir yolun taşlarıdır.
Öyleyse insan, yürüsün ama yolun sahibinin kendisi olmadığını bilsin.