sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

KALBİN MÜHÜRLENMESİ SEBEP DEĞİL; SONUÇTUR!

A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

KALBİN MÜHÜRLENMESİ SEBEP DEĞİL; SONUÇTUR!

Hamd âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim, din gününün sahibi ALLAH Azze ve Celle’ye olsun. Salât ve Selam örneğimiz, önderimiz, liderimiz kendisine uyulmadığı ve izinden gidilmediği müddetçe kurtuluşun mümkün olmadığı Hz. Muhammed(sav)’e âline ve ashabına olsun İnşaAllah…

Kalp nasıl mühürlenir? Bilindiği gibi, üzeri mühürlenmek, zarf, kap, örtü ve kapı gibi şeylerde olur. İnsanların kalpleri de, ilimlerin zarfları ve kapıları gibidir. Ne kadar anlayışlarımız varsa orada saklıdır. Kulak da bir kapı gibidir, duyulan şeyler oradan girer. Bilhassa geçmişteki, gelecekteki ve şimdiki gayb haberleriyle ilgili haberler, kitaplardaki kavramlar duyma yoluyla bilinir. Kalbin mühürlenmesi, zarfın mühürlenmesine; kulağın mühürlenmesi, kapının mühürlenmesine  benzer.  Hadis-i şerifteki  her günahın, tevbe edilmediğinde kalpte kara bir leke oluşturması ve tekrarlandıkça bütün kalbi kaplaması, kalbin mühürlenmesidir. O salgın leke (virüs, mikrop) kalbe basılıp tab edilir. Başlangıçta, silinmesi mümkün kâğıttaki hata ile yazılmış bir harf, küçük leke iken, silinmez ve hatada ısrar edilirse matbû ve silinmez bir hale gelir.  Diğer bir deyişle, alışkanlıkla ikinci huy olur. Ne silinir, ne çıkar ve o zaman ne iman yolu kalır, ne de küfürden kurtulmaya çare.

Kâfirlerin kalbini Allah mühürlemişse, kâfirin müslüman olmamasında kabahati nedir? sorusu akla geliyor. Allah, Rum suresi ayet 30’da “Sen yüzünü hanif olarak dine çevir. Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa o fıtrata çevir” buyurur. Bu ayete göre Allah bütün insanları İslam fıtratı üzerine yaratmıştır. Peygamber Efendimiz “her doğan, İslam fıtratı üzerine doğar. Anne babası onu yahudi, hıristiyan veya mecusi yapar.” buyurur. (Buhâri, K. Cenâiz 80; Müslim, K. Kader 25)

Tertemiz, pırıl pırıl yaratılan insan, zamanla çevrenin etkisiyle kirlenmeye başlıyor. Aynanın üzerindeki tozlar silinmeyince zamanla aynayı kapattığı gibi, günahlar da kalbi kapatıyor ve küfür de kalbin kilitlenip mühürlenmesine sebep oluyor. İnsan, bir günah işlediğinde gönlünde siyah bir nokta belirir. Eğer kişi, günahına tevbe eder, pişman olursa, o siyahlık gider, yeri yeniden parlar.” (İbn Mâce, Zühd 29; Tirmizî, Tefsiru Sure 83/1; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, 2/297) “Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir. Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O’nu görmekten) mahrum kalmışlardır. Sonra onlar cehenneme girerler.” (83/Mutaffifin, 14-16)

Bu, ömrü deri dibağatıyla geçen kişinin gül kokusundan nefret etmesi gibi, zafiyet hastalığına uğrayan kişinin kendisine yararlı yağlı yiyeceklerden nefret etmesi ve istifra etmesi gibi, kâfirler de küfürle öylesine içli dışlı olurlar ki gül gibi İslam’dan kaçarlar. Gözleri güzellikleri görmez. Görse de kedinin bülbülü bir yudumluk et görmesi gibi görür. Herşeyin değerini paraya göre ölçer. Kulağı para sözünden başka konuşmalara kapalıdır. O öyle isteyince Allah da onun kalbini mühürler ve gözünü perdeler.

Günahlar ardarda gelince kalbi kapatır. Günah onu kapatınca Allah tarafından mühürleme ve damgalama gelir. Bu durumda iman, kalbe girecek yol bulamadığı gibi küfürden kurtaracak bir kurtarıcı da bulamaz. İşte bu, kalbin mühürlenmesidir. Müttakiler için kurtuluş rehberi olan Kitab’ın ve ondaki uyarıcı beyanların inatçı kâfirlerce hiçbir değeri yoktur. Mü’minlerin gönüllerine, ruhlarına açılan bütün pencereler, kâfirlere kapalıdır.

İnatçı kâfirlerin kalp ve kulaklarının mühürlenmesi, gözlerinde perde olması, onların Hakk’ı reddetme nedeninin, kendi hataları olmadığı ve sadece Allah’ın dilemesi ile olduğu anlamına gelmez. Onlar, kabul etmezler, iman etmezler; çünkü, Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Bu mühürleme ve perdeler onların Hakk’ı kabul edememelerinin nedeni değil; bilakis reddetmekte inat etmelerinin bir sonucudur. Kur’an, tabiattaki ilahî kanundan söz eder: Eğer bir kimse, bir şey hakkında aleyhte önyargı sahibi olur ve sürekli bu önyargısını beslerse, o şeyde ne iyi bir taraf görebilir, ne iyi bir şey işitebilir, ne de tarafsızca değerlendirmek için ona kalbini açabilir. Bu, Allah’ın tabiattaki kanunlarından biri olduğu için kalpleri, kulakları mühürlemek ve gözleri perdelemek özellikleri O’na atfedilmiştir.

Bu mühürleme ve tab edilmenin (baskı’nın) kazanılması kuldan, yaratılması Allah’tandır. Mühürlemenin Allah’a isnadı, mecaz değil; gerçektir ve cebir (zorlama) yoktur. Günahların kalbi paslandırıp leke ve mikroplandırmasıyla ilgili hadis ve kalbin pas tutmasıyla ilgili 83/Mutaffifin suresinin 14. ayeti, ahlakta alışkanlık meselesini ne güzel açıklar. Ahlakın ve dinin kıymetinin, devam ve alışkanlıkta olduğunu ne veciz anlatır. Bir günahta ısrar etmekle etmemenin farkı da bundandır. Günahı helal saymanın, haramı helal kabul etmenin küfür olması da bununla ilgilidir.

İman meselesinde kâfirler için bu alışkanlığın sonucu, bu sonradan edinilen ikinci huy, bu kökleşmiş meleke ne ise; amel konusunda mü’minler için ibadetlerin durumu da böyledir.

İyiliklere, âdet edinmekle alışılır. Kötülükler de alışkanlık ile içinden çıkılmaz bir ikinci huy olur. Hayatın akışı bu alışkanlığın kazanılması demektir. İlk yaratılışta beşer iradesinin ilgisi yoktur. Fakat alışkanlıkta ilk hissesi önemlidir. Bununla beraber, bunun üzerine sonuç olarak yaratma yine Allah’ındır. Ama ilk yaratılış gibi cebr, yani zorlama yoktur. Aynı zamanda insanın yaratıcılığı da yoktur; yalnız eylemi, kesbi, yani kazancı vardır. İnsan bir taraftan yaratılmışı alır, diğer taraftan yaratılacağı kazanır. Onun kalbi, Allah’ın yarattığı ve yaratmasının güzergâhıdır. Allah, insanlara başlangıçta kalp vermeseydi veya kendiliğinden mühürlü olarak kalbi yaratsaydı, o zaman cebr/zorlama olurdu. Allah mühürü, insan iradesi ve alışkanlığıyla sonradan oluşturduğu ikinci huyundan, kulun istemesinden sonra vurmuştur. Kader, bir bilmedir, zorlama değildir. Bunlar, Allah’ın ilminden dolayı kâfir olmamış; kâfir olduklarından ve olacaklarından ötürü Allah öyle bilmiş, öyle takdir etmiştir.  (4)

“…Allah, münâfıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir. Yeminlerini kalkan yapıp Allah yolundan yan çizdiler. Gerçekten onların yaptıkları ne kötüdür. Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra küfretmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar.” (63/Münâfıkun, 1-3) Münâfıklar, küfürleri sebebiyle kalpleri mühürlenmiştir de artık hiç anlamazlar. Allah onlara sadık bir müslüman, şerefli bir insan olmayı nasip etmemiştir. Onlarda hakikatı kavrama yeteneği kalmayıp, ahlaki duyguları silinmiştir. Çünkü böyle bir yolda yürüdükleri, davranışları arasında çelişkilerle yaşadıkları için, bu değerlerden mahrum olmuşlar ve bu zilleti kendileri tercih etmişlerdir. Onlar, mü’min olduklarını söylemelerine rağmen, küfür yolunda ısrar etmiş ve bu yüzden de Allah’ın kalplerini mühürlemiş olduğu kimselerdir. Çünkü onlar, kendileri için münâfıklığı tercih etmiş ve Allah da onlara bu ahlakî rezilliği nasip etmiştir. Allah’ın yarattığı psikolojik yasalar dolayısıyla küfür, kibir ve nifak, kalbin mühürlenmesine neden olur.  İnsan  inkâr  ettikçe  kalbi  katılaşır,  hiçbir  şeye inanmaz olur. Allah, hakikati kabul etmek istek ve niyeti gösterenin kalbini mühürlemez. Ancak kâfirlerin, zorbaların kalplerini mühürler. Anlamak istemeye istemeye anlayışsızlık onların huyu, doğal durumu haline gelir. Gönül, alıştığı huylardan başkasına istek göstermez. O insan, vurdum duymaz olur. Allah o kimseleri kendi nefislerine, bâtıl arzularına terk eder. İşte Allah’ın kalpleri mühürlemesi, bu psikolojik durumu anlatmaktadır.

“Ve onlara büyük azap vardır.” İnatçı küfrün sonucu budur. Allah’ın uyarıcı beyanlarını hiçe saymanın, azapla korkutulmakla korkutulmamayı eşit görmenin doğal sonucu elbette bu olacaktır. Bu dünyada küfür devletinin yıkılması, zulme dayanan saltanatlarının yerle bir olması onlara büyük azap olduğu gibi; ahirette büyük azap vardır. Bu ayetteki azabın yalnız ahirette olacağı manasına gelmez. Ayetlerin bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr edenlere dünyada rüsvaylık, ahirette de büyük azap vardır. (2/Bakara, 85) Mescidlerde Allah’ın adının anılmasını engelleyenlere, o mescidlerin harap olmasına çalışanlara dünyada rezillik, ahirette büyük azap vardır. (2/Bakara, 114) Allah ve Rasülü’ne karşı savaşanların yeryüzünde bozgunculuk yapanların cezası dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır. (5/Mâide, 33)

 

VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.