sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

KELİMELER VE KAVRAMLAR (104) TEVHİD

KELİMELER VE KAVRAMLAR (104) TEVHİD
A+
A-

TEVHİD

Birlik, birlemek. Allah’ın varlığını, birliğini, tüm yetkin nitelikleri kendisinde toplandığını, eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve buna inanmak. Bu bilgi ve inanç en özlü biçimde “Lâ İlâhe İllallah” (Allah’tan başka ilah yoktur) cümlesiyle ifade edilir. Bu nedenle bu cümleye tevhid kelimesi (kelime-i tevhid) denir. Tevhid kelimesini söyleyen ve buna inanan kişi mümin ve muvahhid adını alır. Tevhid konularını inceleyen ilme ve tevhid ilmi (ilm-i tevhid) adı verilir.[1]

Kelime-i Tevhid, İnsanlığın kurtuluşunun membaıdır. İnsanlık bu kelimenin manasını anlayarak kalp ile tasdik edip, beraberinde getirdiği mükellefiyetleri kabullenerek onun gölgesinde yaşayarak saadeti dareyne nail olur. Peygamberlerin de gayesi insanlığı bu saadete davet olduğuna göre, bu kelimenin hükmünün hâkim olması için mücadele vermek gerekir. Bu mücadelede nice peygamber ve onların izinde giden ehli Tevhid şehid olmuştur. Niceleri bu uğurda çok çeşitli sıkıntı ve eziyetlere maruz kalarak bütün dünyalıklardan fedakârlık yapmışlar ama bu kelimenin manası ve hükmünden taviz vermemişlerdir. Zira bu kelimeyi gerçekten kabullenmenin anlamıda budur. Bunun içindirki; Hz. Muhammed(sas) bu kelimenin hâkim olması yolunda bizzatkendisi ve ilk iman edenler çok sıkıntı, eziyet, işkencelere maruz kalmıştır. Birçok mü’min bu kelim euğrunda şehid olmuştur. Allah Resulu cihan şumul ve kıyamete kadar risaleti geçerli bir peygamber olarak bizzat, kendisi bir hadisinde şöyle buyurmuştur:

“Allah’tan başka bir ilah bulunmadığına şehadet getirinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.”( İmam nevevi 40 hadis no:8)

İnsanlık âlemi Tevhidi tasdik etmekle ve hükmünü yeryüzüne hâkim kılmakla mükelleftir.[2]

Tevhidin yansımaları: Tevhid esasına göre nefiy edilmesi gerekenleri nefiy, ispat edilmesi gereken Yüce Allah’ın vahdaniyetinin kabulu ile beraber bu kabulun nasıl hayat geçirileceğine dair Allah cc’nun gönderdiği Rasul ve ona nazil olan şeraiti kabul ederek uygulamak için vahiy yoluna ittiba etmektir. Muhammedun Rasulullah demek; Hz Muhammedin Allah cc’nun son peygamber olarak gönderdiği insanlığın hayat önderi olduğunu ve Hz. Muhammed (sas)’e Allah tarafından nazil olan Kur’an’ı Kerimi ve kapsadığı hayat nizamı, İlahi Anayasa olarak şeriat ahkâmının yegâne hayat nizamı olduğunu kabul etmek ve bu nizamı yaşamak için Hz. Muhammed (sas)’in yaşantısınıda fert ve toplumun yegâne hayat metodu olarak kabul etmesi gerekir. Hakikatte böyle kabul edilmediği takdirde La İlahe İLLALLAH demiş bile olsa Ehli şirkten kurtulmuş ve ehli tevhid olmuş olamaz. Bu hususta Kur’an’ı Kerimde şöyle buyurulmaktadır:

“Aralarında hükmetmesi için, Allah’a ve Resulüne çağrıldıkları zaman mü’min olanların sözü: İşittik ve itaat ettik demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır. Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse ve Allah’tan korkup O’ndan sakınırsa, işte ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır.”( Nur 51 52)

“Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: «Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah’a teslim ettim. Ve kendilerine kitap verilenlerle ümmilere, de ki: Siz de teslim oldunuz mu? Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık yalnızca sana düşen duyurup-bildirme (tebliğ) dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.”  ( Ali İmran 20)

Allah’a teslimiyet, İslamı tamamen kabul edip Hz. Muhammed (sas)’i Tartışmasız yegane önder olarak kabul edip ona tabii olmanın zaruriyetine inanmakla olur. İnanılan bütün İslam-i esaslarda tatbik edilmek içindir. İslam sadece kall değil, ikrarla beraber yaşanması gereken hal dinidir. Tevhid dini ancak bunu emreder. Hz Muhammed (sav)’i önder olarak almayanlarda ehli Tevhid ve Müslüman olmazlar.[3]

Evrendeki Tevhid:

“Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra da arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.” (Araf 54)

“Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Saf 1)

“Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” İkisi de: “İsteyerek (İtaat ederek) geldik” dediler.” (Fussilet/11)

“Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete uygun olarak ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr edenler ise, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.” (Ahkaf/3)

Göklere sade bir göz atış kalbe yaratıcının azameti ile ilgili hisler doldurur. Vahdaniyeti düşündürür ve onun çevresindeki gülünç sapıklıkları siler atar.

İşte bu Kur’an’ı indiren Yüce Allah, insanların kalbinde bu kainata göz atmanın ne büyük tesirler icra edeceğini çok iyi bildiğinden dolayı onları düşünmek üzere açık bulunan kainat kitabına yöneltmekte ve oraya bakmalarını, onun seslerine kulak vermelerini buyurmaktadır. Çünkü onun sesi doğrudan doğruya kalbe işler.[4]

Tevhid ve Allah’ın Hakimiyyeti

“Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.” (Bakara/255)

“Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf/40)

“Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.” (İbrahim/52)

“De ki: O Allah, birdir. Allah, Samed’dir (her şey O’na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır). O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O’nun dengi değildir.” (İhlâs Suresi)

Gökler ve yeryüzü denince hapsedilmiş birisi gibi bunlarla her taraftan kuşatılmış olan insanlar madde ve kuvvetin, duygunun, hayalin, kuruntunun, aklın, tasavvurun, hükmün ve bütün itibarî belirlemelerin içinden son sınırına dayanır. Bunların ötesi deyince kayıtsız şartsız, kalbî bir merakla sonsuz bir ortama, sınırsız mutlak bir emel sahasına geçmek için çırpınırlar. İnsanlar kendilerince, yerkürenin küçük bir parçası üzerinde bile bir devlet ve hükümet ele geçirip idare ve muhafaza etmenin ne kadar zor bir iş olduğunu ve asırlardan beri gelen nice nice devletlerin, milletlerin bu yüzden memleketlerini koruyamayarak yıkılıp gittiklerini görüp bildiklerinden nihayet tasavvur edemedikleri bu göklerin ve yerin bir kabza-i tasarruf (tasarruf avucun)da vahdet kürsüsünden bir saltanat ile idare olunur bir memleket olduğunu düşündükleri zaman, “koruması ne kadar zor ve ağırdır” gibi bir zanna düşebilirler. Fakat o ilâhî kürsü, bütün gökleri ve yeri tutmuş olmakla birlikte, bu gökleri ve yeri o vahdet (birlik) kürsüsünden tasarruf avucunda tutup muhafaza etmek ve korumak Allah’a ağır da gelmez. O’nun için bu hiçbir şey değildir. O şanı yüce Allah pek yüksek, pek büyüktür. Biricik yüce, biricik ulu olan ancak O’dur. Bu bakımdan bundan başka gerçek bir ilâh nasıl mümkün olur? Ve buna karşı başkalarına tapılıp da şefaatleri nasıl umulur? Ve böyle yapan kâfirler ne kadar bedbahttır![5]

Allah’ı birlemek olan tevhid, Allah’ın noksan sıfatlardan münezzeh ve kemal sıfatlarla muttasıf olduğunu bilmektir. Bunların zıddına yapılan her türlü davranış şirktir. Hakimiyyette Allah’ı birlemek, kanun koyma yetkisini O’na tahsis etmekle mümkündür. Allah’ın iradesinin bütün iradelerin üstünde olduğunu kabul etmektir. İlk ve son sözün Allah’a ait olması demektir. Bunların hilafına; son söz ya da geçerli olan söz eğer millet adı altında halka ait olduğu ya da herhangi bir makama ait olduğu benimsenmişse Allah’ın hâkimiyeti kabul edilmemiş demektir.

Tevhidi mücadele: “İman edenler, Allah yolunda savaşırlar, küfredenler de tağutun yolunda savaşırlar; öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır.” (Nisa 76)

Allah katında iki tür savaşçı vardır. Birincisi Allah yolunda, yeryüzünde O’nun dinini ikâme etmek için savaşan müminlerdir ve her mümin bu görevle yükümlüdür. İkinci grup ise tağutî bir nizam kurmak için savaşan kâfirlerdir ve hiçbir mümin bu kötü işte onlarla beraber olamaz.[6]

Yeryüzünde Tevhid ve şirk taraftarları var olduğu gibi bu taraftarların birbirlerine olan düşmanlığı daima var olagelmiştir. Bu çatışmanın başlangıcı Âdem A.s dönemine kadar uzanmaktadır. Ancak herkonuda olduğu gibi bu konudada mücadelenin şeklini ve aşamalarını Allah ve Rasulu belirlemektedir. O halde, zamanın gerektirdiği cihadı vermek her Müslüman üzerine farzdır ki bu mesele ihtiyara bırakılmamıştır. Allah cc yeryüzünde İslam’ın hâkim olmasını murad etmiştir ve olacaktırda. Bize düşen samimi ve ihlâslı olarak Allah yolunun çizgisinde ferdi olarak değil içtimai olarak haraket etmektir.

Tevhidi bozan durumlar: Kelime-i Tevhidi bozan durumlar ki bunlar; Söz fiil ve bazı hallerle meydana gelir. Bu konu daha geniş olarak Akaid ve Fıkıh kitaplarında; Bab’ur Ridde veya Elfazı küfür bölümlerinde izah edilmiştir. Ancak hüküm aynı olmakla beraber zaman zaman insanların kullandığı kavram ve anlayış farklılığına göre yeniden anlaşılır şekilde izahata ihtiyaç vardır. Fakat burada bu konunun izahına girme imkânımız olmadığından sadece ana hatlarıyla özetlemek suretiyle iktifa etmek durumundayız. Ölçü anlaşılırsa Tevhidin muhafazası için gerekli şartlarında anlaşılacağı kanaatindeyiz. Evvela iman ettikten sonra küfre girmenin mümkün olduğunu beyanla Allah cc Kur’an’ı Kerimde şöyle buyurmaktadır;

“Doğrusu, imanlarından sonra küfredenler, sonra küfürlerini arttıranlar; bunların tevbeleri kesinlikle kabul edilmez. İşte bunlar, sapıkların ta kendileridir.” (Ali İmran 90)

Allah cc hakkında tevhidi bozan haller: Bu tür haller Allah cc’nun Halikıyetinin, Rububiyetinin, Ulûhiyetinin ve Mabudiyetinin yetkilerinden bir cüz’ünü masivai bir varlığa isnat etmek gibi bir halin gelmesiyle meydana gelir. Esasen bu madde diğer maddelerin tamamını da öz olarak kapsar bu hususta Allah cc Kur’an’ı Kerimde şöyle buyurmaktadır;

“Sizler Allah’ı bir yana bırakarak birtakım putlara tapıyor, düzmece iddialar ortaya atıyorsunuz. Allah’ı bir yana bırakarak taptığınız putlar size rızık veremezler. Rızkınızı Allah katında arayınız, O’na kulluk ediniz, O’na şükrediniz, O’nun huzuruna döndürüleceksiniz. “ Ankebut 17) (Bakara 21,22)

Rasulullah hakkında Tevhidi bozan haller; Bu durum Hz. Muhammed (sav) Risaletini kabul etmemek veya ona itaat etmemek suretiyle meyadana gelir.

“Kim peygambere itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiştir. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.” (Nisa 80) Ayrıca bkz (Nisa 65)

Allah Resulune itaat etmenin Allah’a itaat olduğu açıkça ifade olunmaktadır. Ayet Rasulullah (sav)’İn konumunun dinde nekadar önemli olduğunun ispatıdır.

Kur’an’ Kerim hakkında Tevhidi bozan haller; Kur’an’ Kerimin bir bütün olduğu halde onun hidayet oluşu veya Allah tarafından nazil oluşunda bir şüphe meydana gelmesi veya birtek ayeti reddetmek gibi hallerdir. Bu husustaki bütün halleri Red ve tam teslimiyet oluşması için Allah cc Kuran’ı Kerimde şöyle buyurmuştur;

“Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” (Bakara 2)

Din ( İslam) hakkında Tevhidi bozan haller; İslam dininin ulviyetine büyüklüğüne ve kemalatına halel getirek bir durum meydana gelme halidir. Bu durum İslam dinine bir şey ilave etmek bir esası noksanlaştırmak ve İslami hakikatleri gizlemek veya İslam’ın esaslarının bazılarının dahi doğruluğundan şüpshe etmek veya İslamla beraber başka bir dinin de doğru olacağına kanaat getirmek gibi hallerle olur.

“Hiç şüphesiz din, Allah katında İslâm’dır…” (Ali İmran 19)

Gayb hakkında Tevhidi bozan haller; Allah cc bildirmiş olduğu gaybi haberlerden birini veya birkaçını kabul etmemek veya varlığından şüphe etmek gibi durumlardır. Varlığı hakkında sarih nass bulunan haberlerden birini reddetmek, Tevhid akidesini bozduğu gibi Allah cc’nun nass’la bildirmediği konuda gaybe ait bilgilere sahip olduğunu iddaa etmek dahi Tevhid akidesinin bozar. Allah muttakileri tavsif ederken Kur’an’ı Kerimde şöyle buyurmaktadır;

“Onlar gaybe inanırlar…” (Bakara 3)

Kâfirleri veli edinmek; Mü’min olmayanları dost, idareci, lider veya kılavuz edinmek veya onlara itaat etmek gibi hallerde Tevhidi bozar. Allah cc mü’minlerin dostu kafirlerin dostu ise tağut’tur.

“Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.” (Bakara 257)

Muvahhid: Muvahhid ehli Tevhid olma özelliğidir. Ehli tevhid ise, hayatı boyunca tevhidi vasıfları muhafaza eden demektir. Tevhidi vasıflar, kişinin itikad,amel ve bütün halinin tevhidi esaslarla donatılmasıdır. Çünkü ehli tevhid ile tevhidin dışında kalan(Ehli Şirk)ların vasıfları, bütün yönleriyel birbirinden farklı ve tezat teşkil etmektedir. Yani her halükarda ehli tevhid ile ehli şirk birbirinden hemen ayırt edilir bir şekilde farklıdır. Bütün bu farklılılar bu iki kelime arasındaki farklılığın mahiyetinden oluşmaktadır. Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Küfür… Allah(cc) kullarının kelime-i tevhid ile şereflenmesini ve şereflenenlere ahitrette, sonsuz mükafat ile müjdelendiği gibi dünyada dahi desteklendiğini vaad ile beyan ediyor. Yine bu hususta Hz. Muhammed (sav)’in şahsında bütün akıl sahiplerine ikaz ile Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor ;

Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Tevbe/40)

Muvahhid’in Kur’an-ı Kerim’deki Vasıfları

“Muhammed, Allah’ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah’tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat’taki vasıfları budur. İncil’deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va’d etmiştir.”(Tevbe/29)

“Hiç şüphesiz Allah, mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.”(Tevbe/111)

Muvahhid’in Bazı Önemli Vasıfları

Kur’an ve Sünnet’te sabit olan ahlaki ameli ve hükmü olan bütün emirler mü’minlerin vasıflarıdır. Bütün nehiyler ise mü’minlerin, karşı durarak mücadele etmesi gereken vasıflardır.

1- Evvela tam ve kamil manada iman etmek

2- İtikadda kesinlikle sapmalardan uzaklaşmak

3- Her zaman için hata ve günahlardan samimi bir şekilde tevbe-i nasuha ile tevbe etmek

4- Kamil iman halini daima muhafaza etmek. Ölünceye kadar şirk,küfür ve kafirlere yakınlık (sevgi ve dostluk)tan uzak durmak

5- Her halukarda imanına yakışır vaziyette bulunmak. Her hali imanını yansıtmaya ve İslami tebliğe müsait bulunmak. Hergün daha iyi bir kul olmaya ve daha fazla sevap kazanmaya gayret etmek.

6- Her an yaşadığı hayatta İslam’a faydalı ve küfre zararlı olma halini taşımak. İslam’ın ve İslam aleminin yeryüzüe hükümran olması gayesi ve gayretinde olup bunun gereklerinden biri olan küfür sistemlerine karşı mücadele ve mücahede azminde bulunmak.

7- Bir sistem inkılapçısı olarak itikadi, ilmi, ahlaki, siyasi, ictimai, maddi ve manevi İslam inkilabatını hayatında her durumda gerçekleştirmek.

8- Kelime-i Tevhid’in ahidlerine bağlı kalarak ahde vefa için zorluklara katlanmak. Allah dostlarına dost, düşmanlarına düşmanlık yapıp cemaat emirinin emirleri istikametinde fedakarlık göstermek.

9- İslam dinini diğer dinlere (Hristiyanlık, Yahudilik, Beşeri Sistem ve ideolojiler gibi…) karşı kıskanmak. Allah’tan başka hiç kimseden korkmayarak bütün küfre meydan okuyacak cesareti göstermek. İslam’ın hakim olması ve hakimiyet alanının daha da genişletilmesini hedeflemek.

10- Allah’ın rızasını ve Cennet’i kazanmak için dünyayı satmış olmak ve dünyaya satmış olduğu bir mal gözüyle bakmak, asıl karargâhın ahiret olduğunun şevkiyle uhrevi işlere öncelik ve ehemmiyet vermek.

11- İslam kardeşliğini ırsi, ırki ve dünyevi menfaat yakınlıklarından üstün tutarak Müslümanların izzetine yakışır şekilde tavır göstermek.

12- İslam cemaati içindeki konumunu bilerek muhafaza ile ilerletmeye çalışmak. Bunu rütbe için değil hizmet aşkıyla, ifa etmek.

13- Bütün dünyalık imkânlarını dine hizmet için ve yerli yerince seferber etmek.

14- İslam’ı ve bütün İslami emirleri severek yaşamak. Bunun için kalbini kontrol ederek fısk ve nifaktan sakındırarak, günahlarına kefaret olarak sevaplarını artırmak.

15- Dünya hayatı boyunca Allah’ın rahmetinden ümitli ve gazabından korkulu bir halde bulunmak. Ahde vefada sadakatli olmayı hiçbir zaman unutmamak. Bu maddeleri çoğaltmak mümkündür. Fakat özetlemeye gayret gösterdik.[7]

[1] Şamil İ.A.

[2] Ş.Sarı Kelime-i Tevhid ve manası

[3] Ş.Sarı Kelime-i Tevhid ve Manası

[4] Fi Zilali’l Kur’an – Ahkaf 1-5

[5]  Hak Dini Kur’an Dili – Bakara/255

[6]  Mevdudi Nisa 76

[7] Ş.Sarı – Kelime-i Tevhid ve Manası 8. Bölüm (Tevhidi Bozan Durumlar)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.