sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

KELİMELER VE KAVRAMLAR (114) ZULÜM

KELİMELER VE KAVRAMLAR (114) ZULÜM
A+
A-

Herhangi bir şeyi kendi yerinden başka bir yere koymak, ziya, ışık ile nurun aksi. Dinî anlamdaki manası ise, hak yemek, eziyet, işkence ve baskı kullanmak, adaletsizlik yapmak, hadda aşmak söz ve fiilde aşın gitmek demektir.

Zulüm, arapça bir kelimedir. “Zale-me” fiilinin masdardır. Aynı kökten türemiş bir isim olarak da kullanılır. Aslı zulm olup Türkçe’de zulüm diye kullanılır. Çoğulu zulümattır.

Kelime olarak zulüm, azgınlık, gadr, karanlık, azab ve ezâ ile eş anlamlıdır. Zıddı ise, nur, aydınlık ve adalettir.

Kur’ân’ın üzerinde en çok durduğu kavramlardan biri şüphesiz zulümdür. Aynı kökden gelen kelimelerle birlikte, Kur’ân’da üç yüz’e yakın yerde geçmektedir.

Adalet; Düzenli ve dengeli davranma, her şeyin ve herkesin hakkını verme, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutma, bir şeyi yerli yerine koyma, insaf ve eşitlik anlamında bir terimdir. Geniş kapsamlı bir kavram olan adâletin zıttı zulüm,* gadr* ve insafsızlıktır. İslâm’ın emrettiği adalet doğrultusunda kâinatın düzeninin ayakta durması tabiî bir hadisedir. Adalet mülk’ün temelidir. Adaletin olmadığı yerde zulüm hâkimdir. Allah ve onun koyduğu bütün hükümler zulmün her çeşidinden uzaktır. Allah’ın emirlerinin uygulandığı bir ortamda hiçbir kimseye zerre kadar zulüm yapılmaz.[1]

“Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder.” (en-Nisa, 4/58).

“Hükmettiğin zaman onlar arasında adaletle hükmet. Şüphesiz Allah adil davrananları sever.” (el-Mâide, 5/42; ayrıca bk. el-Hucurât, 49/9).

İslam fıkhına göre adalet insanların birbirleriyle olan münasebetlerini ve iktidar sahipleri ile insanların ilşkilerini Allah’ın indirdiği hükümlere (Hakikate) göre düzenlemektir. Dolayısıyla Allahu Teâlâ’nın her emrini emrettiği gibi yerine getirmeye adalet denir.[2]

Allah(cc), insanın cüz’i iradesini eline vermiş, ona müdahele etmemiştir. Bunun anlamı, dileyen iman eder, dileyen etmez. Allah(cc) kendi yarattığı ve nimet verdiği insan iradesine ipotek koymamıştır. Ancak insanların kurduğu nice zulüm sistemleri, başkalarının iradelerine müdahale ederler. Onlara şöyle inanacaksınız, böyle düşüneceksiniz, şöyle giyiniceksiniz, böyle yaşayacaksınız diye dayatmaktadırlar. Şüphesiz bu zulümdür. İnsan hakları ihlalleri, tabiatın acımasızca tahribi, canlıların ormanların, yeşil alanların ve yeraltı zenginliklerinin yağmalanması birer zulümdür. Irkçılık, ayrımcılık, sınıf ayrımı gibi tefrikalar ayrı ayrı zulümdür.

İnsanlar en güzel hayatı İslam gösterdiği gibi, insanlar arasında adaleti de ancak İslam’ın kuralları sağlayabilir. İslam, insanların haklarını ve bu haklara riayet etmeyi en güzel şekilde göstermiştir. Allah’ın hükümleri hayatı düzene koyan hükümlerdir. Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek zulme sebep olur. Buna sebep olanlarda zalimlerdir.[3]

“…Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. …Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.” (Maide 44 45)

“İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.”( Enam 82)

“Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” ( Lokman 13)

“Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (Araf 23)

“Zunnun’a (Yunus’a) gelince hani o öfke içinde yurdundan ayrılırken artık bizim kendisini sıkıntıya uğratmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonra karanlıklar içinde «Senden başka ilah yoktur, sen her türlü noksanlıktan münezzehsin, ben gerçekten bir zalim oldum» diye bize seslendi.” (Enbiya 87)

Zulüm kavramı Kur’an’ı Kerimde birçok ayette bildirilmiştir. İnsan oğlunun zalim olduğu    ( Ahzab 72) beyan edilmiştir ki insanoğlunu Allah azze ve cellenin bu sıfatla sıfatlandırması üzerinde düşünülmesi gereken bir meseledir. Yine hadis şeriflerde Resulullah(Sav) konuyu izah etmiştir.

 

Rasulu Ekrem (sav): “Zulüm 3 türlüdür. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affetmez. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affeder. Bir zulüm vardır ki, Allah onun  mutlaka hesabını sorar.Allahu Teala (cc)’nın affetmediği zulüm, şirktir. Çünkü Allah şirk büyük bir zulümdür buyurmuştur(Lokman/13). Allahu Teala (cc)’nın affedeceği zulüm, kulların kendi nefislerine karşı işlediği zulümdür. Rabbleri ile kendi aralarındaki işlerde (emre itaat ve nehiyden kaçınmak noktasında) yaptıkları hatalardır. Allah’ın hiç bıkrakmayıp, mutlaka hesabını soracağı zulüm ise kulların birbirine karşı hayasızlıklarıdır. Allah bunların hesabını sorar ve zalimleri cezalandırır.”[4]

Zulüm Çeşitleri

Alimler zulmü üç kısım halinde incelemişlerdir:

1- İnsanın Allah’a karşı işlediği zulüm, şirk ve küfürdür. “İmân edip de imânlarına zulüm karıştırmayanlar (var ya) işte korkudan emin olmak için onların hakkıdır ve doğru yolu bulanlar da onlardır” (el-En’âm, 6/82) âyeti inince, bu âyetin ifâde ettiği, imâna zulüm karıştırma meselesi ashabın nefsine ağır geldi ve, “Hangimiz nefislerine zulmetmez?” dediler: Bunun üzerine Yüce Allah: “Şüphesiz ki, şirk büyük bir zulümdür” (Lokman, 31/13) âyetini indirdi. Böylece yakandaki âyette söz konusu olan zulüm kelimesinden şirk kastedildiği anlaşılmıştır.[5]

Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; “Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.” (Lokman/13)

İlahlık iddiasında bulunmak ve bulunanlara boyun eğmek de zulümdür.

“Yüce Allah meleklerine emreder: “Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve taptıklarını, Allah’dan başka (taptıklarına) onlara cehennemin yolunu gösterin. Durdurun onları, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.”(Saffat/22-24)

2- İnsanlar arasındaki zulüm. Bu da, insanların kendi hemcinslerine karşı işledikleri suçlar, günahlar ve haksızlıklardır.

İnsanların diğer insanlara, içinde yaşadıkları topluma ve tabiata, diğer canlılara karşı işledikleri suçlar, haksızlıklar ve tecavüzlerdir.

Allah(cc), insanın cüz’i iradesini eline vermiş, ona müdahele etmemiştir. Bunun anlamı, dileyen iman eder, dileyen etmez. Allah(cc) kendi yarattığı ve nimet verdiği insan iradesine ipotek koymamıştır. Ancak insanların kurduğu nice zulüm sistemleri, başkalarının iradelerine müdahale ederler. Onlara şöyle inanacaksınız, böyle düşüneceksiniz, şöyle giyiniceksiniz, böyle yaşayacaksınız diye dayatmaktadırlar. Şüphesiz bu zulümdür.

İnsan hakları ihlalleri, tabiatın acımasızca tahribi, canlıların ormanların, yeşil alanların ve yeraltı zenginliklerinin yağmalanması birer zulümdür.Irkçılık, ayrımcılık, sınıf ayrımı gibi tefrikalar ayrı ayrı zulümdür.

İnsanlar en güzel hayatı İslam gösterdiği gibi, insanlar arasında adaleti de ancak İslam’ın kuralları sağlayabilir.İslam, insanların haklarını ve bu haklara riayet etmeyi en güzel şekilde göstermiştir. Allah’ın hükümleri hayatı düzene koyan hükümlerdir. Allhai2ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek zulme sebep olur. Buna sebep olanlarda zalimlerdir.(Maide/44-45-47)[6]

Bir de Rasûlüllah (s.a.s) dünya hayatında insanlara zulmetmenin, ahirette, zulmeden kişiyi iflasa götüreceğini bildirmiştir. Ebû Hureyre (r.a)’ın naklettiğine göre, (bir gün); Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sormuştur. (Hazır bulunan) ashâb: “Müflis bizim aramızda, parası olmayan ve malı bulunmayandır” deyince, o şöyle devam etmiştir: “Ümmetimden müflis, kıyâmet günü namaz, oruç ve zekât sevabı ile, (ve amel defterine) şuna sövdü, buna zina iftirası yaptı, şunun malını yedi, bunun kanını döktü, şunu dövdü (diye yazılmış olarak) gelen kimsedir. Onun hasenatının sevâbından (hak sahibi olan) şuna, buna verilir. Eğer üzerindeki borç ödenmeden önce ibâdet ve iyiliklerinin sevabı tükenirse, alacaklıların günahlarından alınıp onun üzerine yüklenir. Sonra (onların günahları ile birlikte) cehenneme atılır”.[7]

3- Zulmün bir çeşidi de, insanın kendi kendine zulmetmesidir.

İnsanın kendi kendine zulmü, ya şirke veya küfre bulaşarak olur, ya da inandığı halde Allah’a isyan ederek, yani günah işleyerek olur. Nitekim Hz. Adem ve eşi, cennetten, orada yaptıkları hata sebebiyle, çıkınca şöyle dua ettiler;

“Ey Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz, bize merhamet etmezsen kesinlikle hüsrana uğrayanlardan oluruz. ” (Araf/23)

“Yine onlar bir kötülük işlediklerinde ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının affedilmesini dilerler. Günahları Allah’tan başka kim affedebilir? Onlar işledikleri günahlarda bile bile ısrar etmezler.”(Al-i İmran/135)

Bu din; şu zayıf ve yolunu şaşırmış yaratığın yüzüne tevbe kapısını kapatmamaktadır. Onu çölün ortasında şaşkın bir durumda bırakmamakta ve onu dönüşten korkan kovulmuş biri olarak terk etmemektedir. Onu, bağışlanma konusunda ümitlendirmekte, yolunu göstermekte, titrek ellerinden tutup kayan ayaklarına destek olmaktadır. Güvenilir sınıra ve güvenceli bir korunağa gelmesi için yolunu aydınlatmaktadır.

Birtek şey istiyor ondan; Allah’ı unutacak şekilde kalbinin taşlaşmamasını ve ruhunun kararmamasını… Allah’ı andığı, ruhunda bu yol gösterici kıvılcım olduğu, vicdanından bu sürükleyici ses geldiği, kalbinden bu serin rüzgâr estiği sürece, ruhunda yeniden nuru bulacaktır. Güvenilir sınıra dönecek ve kuruyan tohum yeniden yeşerecektir.[8]

“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar, sorumluluğundan korktular. Pek zalim ve cahil olan insan onu yüklendi.”(Ahzab/72)

“Sonra bu Kitab’ı seçtiğimiz kullarımıza miras bıraktık. Bunların kimi kendilerine yazık eder, kiminin davranış notu ortadır, kimi de Allah’ın izni ile iyiliklerde öncüdür. İşte büyük lütuf budur. Bunlar Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler takarlar. Oradaki elbiseleri ipekten olur.”(Fatır/32-33)

“Kim bir kötülük işler ya da kendine zulmeder de Allah’tan af dilerse Allah’ı bağışlayıcı ve esirgeyici olarak karşısında bulur.”(Nisa/110)

Zalim anlam mahiyeti: Bir kimsenin hakkını zorla elinden alan, haksızlık yapan, merhametsiz ve gaddar kimse. Arapça bir kelime olup Arap dilinde mastarı: “Bir şeyi ait olduğu yerin dışında bir yere koymak” anlamındadır. Bir şeyi eksik ya da fazla yapmak yahut zamanının veya mekânının dışında yapmak da zulüm olarak ifade edilmektedir.

Emiru’l Müminin Hz. Ali (Rah) zulmün iki temel unsuru vardır. Biri zalim diğeride mazlumdur. Zalim zulmettiği için, mazlumda zulme rıza gösterdiği için hesaba çekilir diyerek önemli bir inceliğe işaret etmiştir.[9]

Zulme rıza zulümdür. Bir zalimin zulmüne engel olmak için çalışmamak susup oturmak onun zulmüne ortak olmak demektir. Zulümle mücadele yalnızca mazlumların görevi değildir. İnsanlık onuru taşıyan insan haklarının değerini bilen herkes zulümle ve zulmün uygulayıcısı zalimlerle mücadele etmelidir. Kur’an müminlere zulme uğrayanlar uğruna mücadele etmeyi hatta savaşmayı emrediyor.(Nisa 75)[10]

“Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.”( Bakara 270)

“Onları, yaklaşmakta olan güne karşı uyarıp korkut; o zaman yürekler gırtlaklara dayanır, yutkunur dururlar. Zalimler için ne koruyucu bir dost, ne de sözü yerine getirebilir bir şefaatçi yoktur.” (Mu’min 18)

“İman edip salih amellerde bulunanların ecirleri eksiksiz ödenecektir. Allah, zalim olanları sevmez.” (Ali İmran 57)

“Cennet halkı, ateş halkına (şöyle) seslenecekler: «Bize Rabbimizin vadettiğini gerçek olarak bulduk; siz de Rabbinizin vadettiğini gerçek buldunuz mu?» Onlar da: «Evet» derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir: «Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.” (Araf 44)

“Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin: Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz. Dediklerini çok iyi biliriz.”(İsra 47)

“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar, sorumluluğundan korktular. Pek zalim ve cahil olan insan onu yüklendi.”(Ahzab/72)

İnsanın zalim ve cahil olması emaneti üstlenmesinden değildir. Emanetin kadrini bilmediği için cahil, emanete riayet etmediği ve emaneti muhafaza etmediği, emanetin zıddını yaşadığı için zalimdir. Böylece akıl emanetin gereği olan ilahi emirlere riayet ve muhafaza ile imtihan olunmaktadır. İmtihanı kazanmak ve kaybetmekte insanın ihtiyarına verilmiştir.[11]

“Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Bakara 258)

Mazlum: Zulme ve haksızlığa uğramış, hakkı gasbedilmiş, ezilmiş, müstazaf; hakkını arayamayan pasif kimse.

Zalimlerin cezası:

“De ki: Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz ben de yapıyorum. Bu yurdun (dünyanın) sonu, kimindir, bilip öğreneceksiniz. Gerçek şu ki zalimler kurtuluşa ermiyeceklerdir.” ( Enam 135)

 

 

“Cennet halkı, ateş halkına (şöyle) seslenecekler: «Bize Rabbimizin vadettiğini gerçek olarak bulduk; siz de Rabbinizin vadettiğini gerçek buldunuz mu?» Onlar da: «Evet» derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir: «Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.” (Araf 44)

 

Zulme razı olmamak:

“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” ( Hud 113)

Bize Abdullah h. Mesleme b. Ka’neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Dâvud (yâni İbni Kays) Ubeydullah b. Miksem’den, o da Cabir b. Abdillah’dan naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): —Zulümden sakının! Çünkü zulüm kıyamet gününde karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de sakının!  Çünkü cimrilik sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevketmiştİr’ buyurmuşlar.[12]

Ebû Zer’den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’den naklen Allah Tebâreke ve Teâlâ’dan rivayet ettikleri meyânında şunu rivayet etti:

(Allah) Buyurdu ki: Ben zulmü kendime haram kılmışımdır. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Binâenaleyh birbirinize zulmetmeyin! Ey kullarım! Hepiniz dalâlettesiniz, yalnız benim hidâyete erdirdiğim müstesna! İmdi benden hidâyet dileyin ki, sizi hidâyete erdireyim. Ey kullarım! Hepiniz açsınız! Yalnız benim doyurduğum müstesna. İmdi benden yiyecek isteyin ki, sizi doyurayım. Ey kullarım! Hepiniz çıplaksınız, yalnız benim giydirdiğim müstesna! Şu halde benden giyecek isteyin ki, sizi giydireyim. Ey kullarım! Siz gece-gündüz günah işliyorsunuz. Bütün günahları affeden de benim. Şu halde benden af dileyin ki, sizi affedeyim! Ey kullarım! Sizin bana zarar vermeye elbet gücünüz yetmez ki, zarar veresiniz. —Bana fayda vermeye de gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz.— Ey kullarım! Sizin evveliniz âhiriniz, insiniz cinnîniz sizden en takva sahibi bir adamın kalbi üzre olsalar, bu benim mülküme bir şey ziyâde etmez. Ey kullarım! Sizin evveliniz âhiriniz ve insiniz cinnîniz en sapık bir adamın kalbi üzere olsalar, bu benim mülkümden bir şey eksiltmez. Ey kullarım! Sizin evveliniz âhiriniz ve insanınız cinnîniz bir toprağın üzerinde ayağa kalkarak benden isteseler, ben de her İnsana dilediğini versem; bu bende olandan ancak iğnenin denize batırıldığı vakit azalttığı kadar azaltır. Ey kullarım! Bunlar ancak sizin amellerinizdir. Onları size sayıyorum. Sonra onların karşılığını size tastamam veriyorum. İmdi (verileni) kim hayır bulursa Allah’a hamdetsîn!  Hayırdan başka bulan ancak kendini muaheze etsin![13]

“Peygamberimize, Hangi cihadın daha faziletli olduğu soruldu. Buyurdu ki: Zalim bir sultanın(yöneticinin) yanında hak kelimesini konuşmaktır.[14]

Bu gibi Kur’an ve sünnette gelen haberlerde insanların arasındaki zulmün ya da insanların kendilerine karşı işlemiş oldukları zulümlere sessiz kalmamaları gerektiği ve nasıl olması gerektiği bildirilmiştir. Müminlerinin imanlarının gereği olan bu mücadele Selim fıtrat sahipleri içinde bir gayret sebebidir. Hiç kimse kendi hakkının yenmesinine razı olmaz fakat herkes bu zulmün durması uğrunda mücadele edecek kadar adam değildir.

[1]  Şamil İ.A

[2]  İmam Şafi Er-Risale

[3]  H. Ece İslamın Temel Kavramları

[4] İbn-i Kesir, Beyrut 1969, c1 sh.508

[5] İbn Kesîr, Tefsiru’r-Kur’ani’l-Azîm, Beyrut 1969, II,153

[6] H.K.Ece – İslam’ın Temel Kavramları

[7] Müslim, Birr, 60; Ahmed b. Hanbel, II, 303, 324, 372

[8] Fi Zilali’l Kur’an – Al-i İmran 135

 

[9] Kelimeler ve kavramalar Y. Kerimoğlu

[10] H. Ece İslamın temel kavramları

[11] Ş. Sarı Ahde Vefa Sh: 26

[12] Sahih-i Müslim Birr 2578

[13]  Sahih-i Müslim Birr 2577

[14] İbin mace fiten Hd. No: 4012)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.