KELİMELER VE KAVRAMLAR 21) CENNET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
Ağaçlı bahçe; yeşillikleri bol bostan; sık dal ve yaprakları ile yeri gölgelendiren hurmalık ve bağlık.[1] Aynı kökten gelen diğer kelimelerde de bir çeşit ‘örtme ve gizlilik’ anlamları vardır. Örn, aynı kökten gelen ‘Cinn’ herkese görünmeyen bir yaratık , ‘cinnet’, aklın kaybolması, gizlenmesi, ‘mecnun’ aklı gitmiş demektir. Kavram olarak ‘cennet’, dünya gözü ile görülmeyen ahiretteki sevap yurdunun özel adıdır.[2]
Peygamberlerin davetine uyarak iman edip, dünya ve ahirete ait işleri, kulluk vazifelerini elden geldiği kadar güzel bir şekilde yapan temiz ve müttakî kişiler için hazırlanmış bir huzur ve saadet yurdudur. Kısaca ahiretteki nimetler yurdunun adıdır. Çoğulu Cinân ve Cennât’tır.[3]
Cennet’in Tasviri :
“Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’dolunan cennetin durumu şudur: Onun içinden ırmaklar akar, yemişleri ve gölgeleri devamlıdır. İşte bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanların sonudur. İnkâr edenlerin sonu ise ateştir”.(Rad/35)
” Adn Cennetleri vardır ki, (ağaçları) altından nehirler akar, orada ebedî kalacaklar. İşte böyle Cennetler’ de ebedî kalış, küfür ve isyandan temizlenenlerin mükâfatıdır” (Tâhâ, 20/75-76)
“Hepsi de örtüleri atlastan döşemelere yaslanırlar. İki cennetin meyvelerini de kolayca toplarlar.”(Rahman/54)
“Fakat Rabblarından korkanlar için, üzerlerine konaklar yapılmış, altlarında ırmaklar akan yüksek köşkler vardır. Bu, Allah’ın verdiği sözdür. Allah, verdiği sözden caymaz.”(Zümer/20)
Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.(Tevbe/89)
“Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.”(Ali İmran 133)
Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a: “Cennette at var mı?” diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm da: “Allah Teala hazretleri seni cennete koyduğu takdirde, kızıl yakuttan bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin her yere uçuracaktır” buyurdular. Bunun üzerine diğer biri de:
“Cennette deve var mı?” diye sordu. Ama buna Aleyhissalâtu vesselâm öncekine söylediği gibi söylemedi. Şöyle buyurdular:
“Eğer Allah seni cennete koyarsa, orada canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır.”[4]
“Cennette bir ağaç vardır ki, binekli bir kimse yüz yıl gölgesinde yürüse onu katedemez.”[5]
“Sehl İbnu Sa’d (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü! dedim, insanlar neden yaratıldı?””Sudan!” buyurdular.”Ya cennet? dedim, o neden inşa edildi?””Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk. Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da za’ferandır. Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz.”[6]
“Ubade İbnu’s-Samit (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:”Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası, sema ile arz arası kadar geniştir. Firdevs bunların en yukarıda olanıdır. Cennetin dört nehri buradan çıkar. Bunun üstünde Arş vardır. Allah’tan cennet istediğiniz vakit Firdevs’i isteyin.” [7]
“el-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Cennet ehlinden derecesi en düşük olanın seksen bin hizmetçisi, yetmiş iki zevcesi vardır. Onun için inciden, zebercedden ve yakuttan bir çadır kurulur. Bu çadır, Câbiye’den San’a’ya kadar (bir aylık mesafe) uzanan bir büyüklüktedir.”[8]
“Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah Teala hazretleri cenneti yarattığı zaman Cibril aleyhisselam’a: “Git ona bir bak!” buyurdular. O da gidip cennete baktı ve: “[Ey Rabbim!] Senin izzetine yemin olsun, onu işitip de ona girmeyen kalmayacak, herkes ona girecek!” dedi. (Allah Teala hazretleri) cennetin etrafını mekruhlarla (nefsin hoşlanmadıklarıyla) çevirdi. Sonra: “Hele git ona bir daha bak!” buyurdu. Cebrail gidip ona bir daha baktı. Sonra da: “Korkarım, ona hiç kimse girmeyecek!” dedi. Cehennemi yaratınca, Cebrail’e: “Git, bir de, şuna bak!” buyurdu. O da gidip ona baktı ve: “İzzetine yemin olsun, işitenlerden kimse ona girmeyecektir!” dedi. Allah Teala hazretleri de onun etrafını şehvetlerle kuşattı. Sonra da: “Git ona bir kere daha bak!” dedi. O da gidip ona baktı. Döndüğü zaman: “İzzetine yemin olsun, tek bir kişi kalmayıp herkesin ona gireceğinden korkuyorm!” dedi.”[9]
Cennet’ten Allah’ın Görülmesi :
Ehl-i Sünnet inancına göre mü’minler Cennet’ten Allah’ı görecekler, bu onlar için en büyük nimet olacaktır. Buna “Rü’yetullah” denir. Bu hususta Kur’ân-ı Kerîm’de: “O gün Rablerine bakan ter-ü tâze (ışık saçan) yüzler vardır. ” (el-Kıyame, 75/22-23) buyrulur. Rasûlullah da bir hadislerinde şöyle buyurur: “Siz gerçekten tıpkı şu ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi gözle (açıkça) göreceksiniz. Onu görmekte haksızlığa uğramıyacak, izdihâma düşmeyeceksiniz. ” (Buhârî, Mevâkıt 16, 26). Suheyb (r.a.)’ın rivayetine göre Peygamber (s.a.s.): “iyi iş ve güzel amel işleyenlere daha güzel karşılık ve bir de ziyâde (Allah’ı görmek) vardır. ” (Yunus, 10/26), ayetini okuduktan sonra şöyle buyurdu: “Cennetlikler Cennet’e girdiği zaman Allah (c. c.) şöyle buyuracak: ” Size daha da vermemi istediğiniz bir şey var mı?” Cennetlikler de Şöyle derler: “Yüzlerimizi ak çıkarmadın mı, bizi Cennet’e koymadın mı, bizi Cehennem’den kurtarmadın mı? (o yeter).” Rasûlullah sözlerine devam buyurarak: “Cenâb-ı Hak perdeyi kaldırır, Cennetliklere artık Rablerine bakmaktan daha sevimli gelecek hiç bir şey verilmiş olmaz. ” (Müslim’in rivayeti, et-Tâc, V, 423).
Müminlerin Allah’ü Teâlâ’yı Cennet’ten görmeleri, herhangi bir yön, yer ve şekilden uzak olarak vukû bulacaktır. Bunun keyfiyeti bizce meçhuldür. “Allah bilir” deriz. Kur’an ve Sünnet’te bildirildiği için kesinlikle böyle inanırız. Ehl-i Sünnet inancına göre, Cennet halen vardır, yaratılmıştır, hazırlanmıştır. Nitekim şu ayet bunu açıkça ifade eder: “Rabbinizin mağfiretine ve eni göklerle yer kadar olan Cennet’e koşun. O Cennet takva sâhipleri için hazırlanmıştır. ” (Âli İmrân, 3/133).[10]
Cennet Nimetleri : Kuranı kerimde ve sünnette cennetliklere bahşedilen nimetler ;
“İman edip sâlih amel işleyen kimseleri, Rableri, imanları sebebiyle, ağaçları altından ırmaklar akan, nimeti bol Cennetler’e hidâyet buyurur. Bunların, Cennet’te duâları: Allah’ım, seni tesbih ve tenzih ederiz. sözüdür ve aralarındaki dilekleri de hep selâmdır. Duâlarının sonu ise; “Bütün hamdler, âlemlerin Rabbine mahsustur.” gerçeğidir” (Yunus, 10/9-10).
“Kim de O’na bir mümin olarak sâlih ameller işlemiş olduğu halde varırsa, işte onlara en yüksek dereceler var. ”
” Adn Cennetleri vardır ki, (ağaçları) altından nehirler akar, orada ebedî kalacaklar. İşte böyle Cennetler’ de ebedî kalış, küfür ve isyandan temizlenenlerin mükâfatıdır” (Tâhâ, 20/75-76).
“İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır.” (Rahman/66)
“Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah’ın rızası ise hepsinden üstündür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.”(Tevbe/72)
“Gerçek şu ki, biz hurileri (ceylan gözlüleri) yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. Onları hep bakireler olarak kıldık,Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt”(Vakıa/35-37)
“(Onlar) cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler.Karşılıklı olarak onların üzerinde yaslanırlar.Çevrelerinde, ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dolaşırlar.Kaynağından doldurulmuş, testiler, ibrikler ve kadehlerle. Ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.nBeğendikleri meyvalar,Canlarının çektiği kuş etleri,İri gözlü hûriler, saklı inciler gibi.Yaptıklarına karşılık olarak verilir. Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler. Duydukları söz, yalnız “selam”, “selam” dır.” (Vakıa/15-26)
“Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Cennette siyah gözlülerin (hurilerin) toplanma yerleri vardır. Orada, benzerini mahlukatın hiç işitmediği güzel bir sesle şarkı okurlar ve şöyle söylerler: “Bizler ebedîleriz, hiç ölmeyiz! Bizler nimetlere mazharız, fakr bilmeyiz! Rabbimizdan razıyız, mükedder olmayız! Kendisinin olduğumuz beylerimize ne mutlu!”[11]
“Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Derken kuzey rüzgârı eser, elbiselerini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle hüsün ve cemalleri artar. Böylece ailelerine, daha da güzelleşmiş olarak dönerler. Hanımları: “Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin cemal ve güzelliğiniz artmış!” derler. Erkekler de: “Sizler de, Allah’a kasem olsun, bizden sonra çok daha güzelleşmişsiniz!” derler.”[12]
Rasûlüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
Musa Rabbine sordu : (Yarabbi!) Cennetliklerin makam itibarı ile en aşağısı kimdir? dedi. (Teâlâ hazretleri de) — Ehi-i cennet, cennete konduktan sonra gelecek bir adamdır. Ona cennete gir, denilecek. O : — Yarabbi nasıl gireyim! Herkes alacağını almış, yerine yerleşmiş, diyecek. Kendisine : — Dünya hükümdarlarından bir hükümdarın mülkü kadar mülkün olmasına razı değil inisin? denilecek. O da : — Razı oldum Yarabbi! diyecek. Bunun üzerine (Teâlâ hazretleri} : — Bu kadarı ve onun bir misli daha, bir misli daha, bir misti daha, bîr misli daha senindir, diyecek. O adam beşincisinde : — Razı oldum Yarabbi! diyecek. Bunun üzerine (Teâlâ hazretleri) : — Bunlar ve bunların on misli de senindir. Canının istediği ve gözünün beğendiği her şey de senindir, diyecek. O zat: — Razı oldum Yarabbi! diyecek. buyurdu.
Bu cevaptan sonra Musa) Yarabbi! Ya cennetliklerin makam itibarı ile en yüksek olanı kimdir, diye sordu. (Teâlâ hazretleri) : — Onlar öyle kimselerdir ki; ben diledim de onların keramet fidanların! kendi yed-i kudretimle diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Binaenaleyh (onları) ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş, ne de bir insanın hatırından geçmişlerdir.» buyurdu. Allah (Azze ve Celle) nin Kitabında bunun delili: — «Hiç kimse onları memnun etmek için kendilerine neler gizlendiğini bilemez.» (Secde: 17) ayet-i kerimesidir.[13]
“Enes b. Mâlik’den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar :Hakikaten cennette bir çarşı vardır ki, ona her hafta gelirler. Derken şimal rüzgârı eserek yüzlerine ve elbiselerine vurur. Bu suretle güzellik ve cemalleri artar da, ailelerinin yanına güzellik ve cemalleri artmış olarak dönerler. Aileleri kendilerine :
Vallahi bizden ayrılalı güzellik ve cemâliniz artmış, derler. Onlar da: Vallahi sizin dahi bizim arkamızdan güzellik ve cemâliniz artmiş, derler.”[14]
“Buhari’nin Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)’den yaptığı bir rivayette:”Orta yolu tutun, güzele yakın olanı arayın, sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında yürüyün (ibadet edin), ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hiç kimseye, yaptığı amel, cenneti kazandırmayacaktır” buyurdu. “Sen de mi (amelinle cennete gidemiyeceksin) ey Allah’ın Resûlü?” dediler “Evet, ben de, dedi, Allah affı ve rahmeti ile muâmele etmezse ben de!””[15]
İbnu’l-Cevzî der ki: “Bundan dört cevap ortaya çıkar:
1) Amel için tevfik (yardım), Allah’ın rahmetindendir. Eğer Allah’ın sebkat eden rahmeti olmazsa, kurtuluşa sebep olan iman ve taat hasıl olmaz:
2) Kölenin hasıl ettiği menfaatler efendisine aittir. Öyleyse, onun ameline efendisi hak sahibi olur, kendisi değil. Öyleyse efendi ona, ameline ücret olarak her ne verirse, bu onun fazlındandır.
3) Bazı hadislerde, cennete girişin kendisi Allah’ın rahmetiyledir, derecelerin elde edilmesi amellerledir.
4) Taatle ilgili ameller kısa bir zaman (mesela 50-100 yıllık dünya hayatını) işgal eder. Halbuki sevap (ebedî olarak) tükenmeyecektir. Öyleyse mahdud bir amel için verilen tükenmez ücret amelin karşılığı değil, fazl-ı İlâhîdir.”[16]
Kuranı kerimde ve sünnette Allah cc bizlere vaadetmiş olduğu nimetler haktır ve mutlaka Allah cc kendilerini rahmetiyle muamele ettiği kulları o nimetlere ulaştıracaktır.
Tüm bu sayılan nimetlerin elbette bir bedeli vardır. Bu bedel ise elbetteki mülk sahibi tarafından belirlenmiştir.Kim bu ücreti öder ve belirlenen bedele razı olur, anlaşmaya uyarsa ona vaadedilen kendisine verileceketir. Fakat bu büyük mükafatın karşılığında küçük bedeller ödeyerek elde edeceğini düşünmek ise büyük bir hüsranla sonuçlanacaktır.
“Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim korkarsa akşam karanlığında yol alır. Kim akşam karanlığında yol alırsa hedefine varır. Haberiniz olsun Allah’ın malı pahalıdır, haberiniz olsun Allah’ın malı cennettir.””[17]
AÇIKLAMA :
1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın burada mevzubahis ettiği korku, seher vaktinde düşmanın baskın korkusudur. Çünkü, umumiyetle baskınlar sabah vakti olmakta idi.
2- Tîbî, bu hadiste Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ahiret yolcusu için bir temsil getirdiğini belirterek der ki: “Zîra şeytan yolunu kesmiş, nefsi ve boş hayalleri de şeytanın yardımcısı durumundadır. Bu yolcu sefer esnâsında uyanık davranır ve işlerinde halis niyetten ayrılmazsa şeytan ve hilesinden emin olur. Kimin de yolunu, şeytan avaneleriyle keserek, âhiret yolundan yürümenin zor, âhireti elde etmenin çetin bir iş olduğunu telkin ederse, o kimse azıcık bir gayret bile gösteremez.”
3- “Cennetin pahalı olması”, kıymetinin yüce olması demektir. Bu onun dünyevî kazançla, kolay kolay elde edilemeyeceğini de ifade eder. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendisi dahil hiç kimsenin ameliyle cennete gidemiyeceğini, ancak İlâhî rahmetin imdâd edeceğini belirtir. Gerçek o ki, Allah cenneti râzı olduğu kullarına lütuf olarak ihsan edecektir.
4- Allah’ın malı diye tercüme ettiğimiz tâbirin aslı sil’atullah’tır, yani Allah’ın ticârete arzettiği metâı demektir. Bununla cennet kastedildiği de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tarafından açıklanmıştır. Cennetin ticaret malı (sil’a) olarak tavsifi, âyet-i kerimeye uygundur. Zîra âyet-i kerimede: “Allah mü’minlerden nefislerini ve mallarını cennet mukabili satın almaktadır” (Tevbe 111) buyurulmuştur.[18]
Nitekim Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’de bu konuyla ilgili olarak ;
“Ey iman edenler; sizi, elim azabtan kurtaracak bir ticareti göstereyim mi size? Allah’a ve peygamberine iman eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad ederseniz. Eğer bilirseniz; bu sizin için çok daha hayırlıdır. O; sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel yerlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.”(Saff/10-12)
“Muhakkak ki Allah, mü’minlerin mallarını ve canlarını, karşılığı cennet olmak üzere satın almıştır. Onlar, Allah yolunda savaşırlar; öldürürler ve öldürülürler. Tevrat’da, İncil’de ve Kur’an’da kendi üzerine hak bir vaaddir. Kim Allah’tan daha çok ahdini yerine getirebilir? Öyleyse yaptığınız alış-verişe sevinin. En büyük kurtuluş işte budur.”(Tevbe/111) buyurmaktadır.
“Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah bulanların ta kendileridir.” (Mücadele/22)
Allah’ın cennetini vaat ettiği ve müjdelediği müminlerin belli başlı vasıfları ayetlerde şöyle belirtilmiştir:
İman edip, salih amellerde bulunurlar. Allah’tan korkup sakınırlar.Bollukta da darlıkta da infak ederler.Öfkelerini yenerler.İnsanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçerler. Çirkin bir hayasızlık işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp, hemen günahlarından dolayı bağışlanma isterler.Yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmezler.Allah’a ve elçisine itaat ederler.Namazı kılarlar, zekatı verirler, elçilere inanır, onları savunup desteklerler.Doğru sözlüdürler.Hicret ederler, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd ederler.Güzel davranışlarda bulunurlar.Rablerine kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlanırlar.Tevbe ederler.Emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.Namazlarını (titizlikle) korurlar.Hayırlarda yarışırlar.Muhlistirler.Allah’ın ayetlerine iman ederler.Bizim Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru bir istikamet tuttururlar.Takva sahipleridir.Gönülden Allah’a yönelip, dönerler.Görmedikleri halde Rahman’a karşı içleri titreyerek korku duyarlar ve içten Allah’a yönelmiş bir kalp ile gelirler.İhsanda bulunurlar.Seher vakitlerinde istiğfar ederler.Yarışıp öne geçerler.Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar.Ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.Elçiye gereken saygıyı gösterirler.(Bakara: 2/25.Al-i İmran: 3/15.Al-i İmran: 3/134.Al-i İmran: 3/134.Al-i İmran: 3/134.Al-i İmran: 3/135.Al-i İmran: 3/135.Nisa: 4/13.Maide: 5/12.Maide: 5/119.Tevbe: 9/20.Yunus: 10/26.Hud: 11/23.Meryem: 19/60.Müminun: 23/8.Müminun: 23/9.Fatır: 35/32.Saffat: 37/40.Zuhruf: 43/69.Ahkaf: 46/13.Muhammed: 47/15.Kaf: 50/32.Kaf: 50/33.Zariyat: 51/16.Zariyat: 51/18.Vakıa: 56/10.İnsan: 76/7.İnsan: 76/8.Hucurat: 49/3)
[1] Şamil İA
[2] H.Ece İslam’ın Temel Kavramları
[3] Şamil İA
[4] Tirmizî, Cennet 11, (2546)
[5] Tirmizî, Tefsir, Vakıa, (3289, Cennet 1, (2525)
[6] Tirmizî Cennet 2, (2528)
[7] Tirmizî, Cennet 4, (2533)
[8] Tirmizî, Cennet 23, (2565)
[9] Ebu Davud, Sünnet 25, (4744); Tirmizî, Cennet 21, (2563); Nesâî, Eyman 3, (7, 3)
[10] Şamil İA
[11] Tirmizî, Cennet 24, (2567)
[12] Müslim, Cennet 13, (2833)
[13] Müslim, İman 312
[14] Müslim, Cennet 13, (2833)
[15] Buhârî, Rikak: 18
[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/19.
[17] Tirmizî, Kıyâmet 19, (2452)
[18] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:6/350-351.