KELİMELER VE KAVRAMLAR 29) ECEL VE ÖLÜM
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
ECEL ve ÖLÜM
Belli bir zaman parçası ve bu parçanın sonu; vakit ve son.
Birşey için belirlenmiş zaman dilimine ecel denir. İnsanın veya herhangi bir canlının eceli, kendisine tâyin edilen ömürdür. “Ecelin gelmesi” ise, tâyin edilmiş bulunan ömrün son bulması, yani ölümdür.
Allah indinde her canlı için tâyin edilmiş bir ecel vardır. Eceli geldiğinde dünya hayatı son bulur. “Eğer Allah, insanları, yaptıkları her haksızlıkta cezalandırsaydı, yeryüzünde tek canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir süreye kadar erteler. Ecelleri (süreleri) geldiği zaman da bir an dahi ne geri kalırlar, ne de ileri geçerler” (en-Nahl, 16/61).
“Eceli geldiği zaman bir kimsenin ölümünü Allah geciktirmez” (el-Münafıkun, 63/11)
Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) elindeki iki çakıl(dan birini yakına, diğerini uzağa) atarak:
“Şu ve şu neye delalet ediyor biliyor musunuz?” dedi. Cemaat:
“Allah ve Resulü daha iyi bilir” dediler. Buyurdu ki:
“Şu (uzağa düşen) emeldir, bu (yakına düşen) de eceldir. (Kişi emeline ulaşmak için gayret ederken ulaşmadan ölüverir.[1]
Ecel, kazâ ve kaderle ilgili bir meseledir. Nasıl diğer olayları Allah, geçmiş ve geleceği kuşatan ilmiyle belirlemişse, eceli de ilmiyle takdir etmiştir.[2]
Ehl-i Sünnet’in tamamına göre öldürülen kişi de eceliyle ölmüştür. Ancak katil bu fiilinden dolayı ceza görür. Eceliyle ölmediğini söylemek yanlıştır. Allah o kişinin öldürüleceğini önceden bilmektedir ve ecelini de ona göre tâyin etmiştir. Allah onda ölümü yaratmasından dolayı ölmüştür. Öldürülerek ölen kimse için, “Öldürülmeseydi yaşayacaktı” gibi sözler söylemek doğru değildir. Hattâ “öldürülmemiş olsaydı, ne olurdu?” gibi bir varsayım üzerinde birtakım görüşler ileri sürmek dahi yanlıştır. Çünkü bütün bunlar Allah’ın takdiriyle olmaktadır ve aksi sözkonusu olamaz.[3]
Ölüm ise ; Ruhun bedenden ayrılması olayı. Ölüm insan varlığı için bir âlemden diğerine intikal etmektir. Bu anlamda ölüm yok olmak değildir, kelâm bilginlerinin çoğunluğuna göre ruh, suyun yaş ağaca nüfuz etmesi gibi bedenle iç içe olan latif bir varlıktır. Ehli sünnete göre ruh bâkidir, yok olmaz. İslâm bilginleri; Allah, Ruhlar öldüklerinde onları vefat ettirir” (ez-Zümer, 39/42) ayetini “cesetleri ölünce” şeklinde anlamışlardır.
Her canlı varlık için ölüm kaçınılmaz bir gerçektir. Canlılar doğar, büyür ve ölürler. Kur’an-ı Kerim’de ölümle ilgili pek çok ayet vardır. Bazıları şunlardır: “Her can ölümü tadıcıdır” (Âl-i İmrân, 3/185); “Onlar için bir ecel tayin ettik ki onda hiç şüphe yoktur” (el-İsrâ, 17/99); Biz senden önce de hiçbir beşere dünyada ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar baki mi kalacaklardır?” (el-Enbiyâ, 21/34); “Yer yüzünde bulunan her canlı fanidir” (er-Rahmân, 55/26).[4]
Ebû Hüreyre (ra) den rivayet edildiğine göre; Resulullah (sas) :
“Lezzet ve zevkleri keseni (ölüm) çokça hatırlayınız” buyurdu.[5]
“… (Abdullah) bin Ömer (ra) dan; Şöyle demiştir ;
Ben, Resûlullah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)’in beraberinde idim. Ensâr’dan bir adam Ona geldi ve Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)’e selâm verdikten sonra:
Yâ Rasulallah! Mü’minlerin hangisi daha faziletlidir? diye sordu. Resul i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
Huy bakımından en güzel olanı, buyurdu. Adam: Peki, mü’minlerin hangisi daha akıllı – şuurludur? diye sordu. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
Ölümü en çok hatırlayanı ve ölümden sonraki (hayatı) için en güzel şekilde hazırlananı. İşte onlar en akıllı – şuurlu olanlardır, buyurdu.”[6]
Bu iki hadîse göre akıllı, şuurlu ve ileri görüşlü adam o kimsedir ki, nefsini hesaba çeker, Allah’a karşı kulluk görevini yapar, ölümü sık sık hatırlar ve ölüm sonrası için gerekli hazırlığı yapar.
Âciz de o kimsedir ki nefsinin esiri olur, canı ne çekerse helâl haram demeden onu işler, Rabb’ine karşı kulluk görevini ihmal eder ve ölümden sonraki hayat için hiç bir hazırlıkta bulunmaz. Üstelik, Allah Gâfûr ve Rahîm dir, keremi boldur. Bana ve benim amelime ihtiyacı yoktur, O, beni bağışlar gibi laflarla bir takım temennilerde bulunur.[7]
Peki Allah (cc) ölümü ve hayatı niçin yaratmıştır ?
“O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.”(Mülk/2)
Yani, O, hanginizin daha hayırlı ameller yapacağını denemek maksadıyla ölümü ve hayatı yarattı. “Bu kısa cümle pekçok gerçeğe işaret etmektedir. Birincisi, ölüm ve hayat Allah’tandır. Ve hiç kimse bir başkasına hayat veremez, ölüm de getiremez. İkincisi, kendisine iyilik ve kötülük yapabilme kudreti verilen insanın yaradılışı maksatsız değildir, bilakis Allah onu imtihan etmek maksadıyla yaratmıştır. Bu hayat insana bir imtihan süresidir ve ölüm bu sürenin sona ermesi demektir. Üçüncüsü, Yaratıcı’nın bu süreyi (fırsatı) insana vermesinin nedeni, onun iyi mi, kötü mü olduğu dünyada fiilen ispatlansın diyedir. Dördüncüsü, hangi davranışın iyi, hangi davranışın kötü olduğunu belirtmek yetkisi ancak Yaratıcı’ya, yani imtihanı yapan Zat’ın indinde hangi amellerin makbul olduğunu bilmesi gerekir. Beşincisi, bu imtihanın kendiliğinden çıkan sonuca göre, herkes yaptığı davranışın karşılığını (ceza ve mükafat) mutlaka görecektir. Çünkü bu karşılık olmasaydı, bu imtihanın bir anlamı olmazdı.[8]
Azrail ise ;
Allah’ın kendisine verdiği emirle canlıların ruhlarını almakla görevli olan ölüm meleği. Kur’an-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde bu şekliyle değil, doğrudan anlamı olan Melekü’l-Mevt (ölüm meleği) terimi kullanılmaktadır.
“De ki; üzerinize memur edilen ölüm meleği, canınızı alır. Sonra Rabbinize döndürülürsünüz. ” (es-Secde, 32/11)
[1] Tirmizî, Emsâl: 7, (2874); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/473
[2] Şamil İA
[3] İmâmu’l-Harameyn el-Cüveynî, Kitâbu ‘l-İrşâd ilâ Kavâti’i ‘l-Edilleti fî Usûli’l-İ’tikad, Mısır 1950, 363
[4] Şamil İA
[5] İbn Mace/Zühd – 31/4258
[6] İbn Mace/Zühd – 31/4259
[7] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları
[8] Tefhimu’l-Kur’an/Mülk-2