KELİMELER VE KAVRAMLAR 35) FESAD/İFSAD
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun
FESAD – İFSAD
Bu kelime lügat açısından bir şeyin itidal ve ölçüden dışarı çıkmasını ifade eder. Bu çıkış az da olsa çok da olsa fesad diye ifade edilir. Zıddı salahdır, düzeltme ve ıslah etmedir. Kelime sadece mânevî sahada değil, maddî sahada da kullanılır. Nefis olsun, beden olsun, eşya olsun istikametten ayrılan her şeyi ifade için bu kelime kullanılır.[1]
Fesad; bozulma kokuşma orta yoldan ayrılma demektir. Kur’an’ı Kerimde; yeryüzünde fitne uyandırıp, insanların durumunu ve yaşama yollarını doğruluktan saptırıp, din ve dünyaya ait çıkarlarını zedelemek anlamında kullanılmıştır.[2]
Islah olmuşken yeryüzünde fesad çıkarmayın ve O’na korka korka ve ümitle yalvarın. Muhakkak ki Allah’ın rahmeti; ihsan edenlere çok yakındır.(Araf 56)
İfsat etmek (bozgunculuk), küfür ve bidatle dilleri bozmayı; öldürmek, organları kesmekle nefisleri bozmayı; gasp, hırsızlık ve hilekârlıkla malları bozmayı; sarhoşluk verici şeyleri ve benzerlerini kullanmakla akılları bozmayı; zina, Lût kavminin işi ve namuslulara iftiraya kalkışmak suretiyle de nesepleri bozmayı kapsayan kuşatıcı bir kavramdır.[3]
Kitabullah’ta ALLAH(cc) Musa(a.s) ile dönemin firavn’u arasında geçen vakıayı bildirir.
Musa; Bizim Rabb’imiz, her varlığı farklı niteliklerle donatarak yaratan, sonra da bu varlıkları nitelikleri doğrultusunda yönlendiren Allah’dır.(Taha 50)
Bu demektir ki her mahluk’ un belirlenmiş, takdir edilmiş bir gayesi bulunmakta ve bu gayeyi gerçekleştirecek uzuvlar ve cihazlarda kendisine yaratılışı ile verilmektedir. Firavn, ALLAH(cc) yaratmış olduğu insanoğlunu, kendi istek ve arzuları çerçevesinde yönetmek, idare mekanizmanın kaynağı olarak şeytan, nefsi ve dünya metaının elde edilmesi olarak görüyordu. Allah’a itaat etmek suretiyle kulluk şerefine ulaşamamış, fayda ve zararı tesbit etme anlamında eksik, ıslah noktasında yaratıcının belirlediği sınırların dışına çıkılan toplum hiç birzaman ıslah olamayacak bilakis bozulma an be an toplumun her zerresini kuşacaktır.
Allah cc Kur’an’ı Kerimde; ‘Gökte ve yerde Allah cc başka ilah’lar olaydı ikiside fesada uğrardı’ yani dengesi, düzeni, uyumu, mükemmelliği, baktığında seni rahatsız edebilecek hiçbirşey göremediğin harikalar, uçsuz bucaksız engin denizlerin içerisinde daha keşfetmeye imkan bulamadığın nice varlıklar ayakta duramazdı peki ne zaman;
Eğer yerde ve gökte Allah’dan başka ilahlar olsaydı yerin ve göğün düzeni altüst olurdu. Arş’ın rabbi olan Allah, o müşriklerin asılsız yakıştırmalarından münezzehtir.(Enbiya 22)
1) Değil birbirinden uzak binlerce yıldızı içeren evren, bir tek kurum veya ev bile iki efendi olduğunda gereği gibi düzgün bir işleyiş içinde olamaz.
2) Dünyanın düzeni dahil tüm evrendeki sistem, evrensel bir kanuna göre işlemektedir. Çeşitli güçler ve sayısız eşya arasında uyum, ahenk, denge ve işbirliği olmasa bu sistem bir an bile işleyemez. Bu da güç ve varlıkların birbirleriyle mükemmel bir denge ve ahenkle uyum ve işbirliği içinde olmalarını gerektiren evrensel ve herşeye hakim bir kanun ve düzenin var olduğunun apaçık bir delilidir. Eğer birbirinden bağımsız yönetici ve hakimler olsa bu mümkün olamazdı. Böyle bir düzenin olması başlı başına, tüm evreni yöneten ve düzenleyen bir Hakim ve herşeyi yöneten bir Efendinin var olduğunun apaçık bir delilidir.[4]
Yönlendirme, direktif, metod, Alemlerin Rabbinin belirlediği şekilde olduğu müddetçe fesadın yaygınlaşması mümkün olmaz. Fakat ne zaman bu yönlendirme, direktif, metod heva hevesin isteği doğrultusunda ilerlerse; fesad gündeme gelir. Fesadın gündeme gelmesiyle ayrışma, bozgunculuk taşkınlık, şımarıklık, düzensizlik, zulüm, huzursuzluk, peyda olur.Tam da bu konuyla alakalı olarak, insanları yaratan ve onları en iyi tanıyan onları tek doğru yola ileten Alemlerin Rabbi Kitab-ı Kerim’inde mealen şöyle buyurmaktadır;
“O, yeryüzünde iş başına geçti mi, orada fesat çıkarmaya, ekini ve zürriyeti kökünden kurutmaya koşar. Allah fesadı sevmez” (Bakara 205)
Bu ayet-i kerimenin tefsirinde Şehid Seyyid Kutub (rha) şunları kaydetmiştir;
Bu insan tipi iş başına geçince yeryüzünde kargaşa çıkarmaya yönelir, ekini ve insan neslini mahvetmeye başlar, yıkıcılığı ve tahripkârlığı yaygınlaştırır, içini kemiren kini, kıskançlığı, şirretliği ve bozgunculuğu dışa kusar. İşte bütün bu melânetleri işlerken biri ortaya çıkıp da kendisine Allah’tan çekinmesini, O`’ndan utanmasını ve gazabından sakınmasını hatırlatmak amacı ile “Allah’tan kork” deyince böyle bir sözü işitmek bile hoşuna gitmez, takvaya yönelmeye burun kıvırır, eğri yolda olduğunu kabul ederek doğruya yönelmeyi gururuna yediremez. Hemen pohpohlanma duygusuna kapılır. Bu pohpohlanma hakla, adaletle ve yararlılıkla değil, “günah” ile olur. İşlediği suçlarla, günahlarla ve eğrilikle üstünlük taslar; kendisine hatırlatılan gerçeğe ve doğrudan doğruya Allah’a karşı utanmadan başkaldırır, serkeşliğe kalkışır. Oysa o, daha önce kalbindeki duyguların içtenliğine yüce Allah’ı şahit gösteriyor; kendini yararlı, iyiliksever, samimi, Allah’a bağlı ve haya sahibi gibi gösteriyordu.[5]
“Kendilerine: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde: “Biz sadece ıslah edicileriz” derler.Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.”(Bakara/11-12)
İfsadın yeryüzünden silinmesinin ve yukarıdaki manzaralardan kurtulabilmenin yolu ise; bu kavramın tam zıddı olan ‘salah’ın gündeme sokulması ile mümkündür.Bunun nasıl yapılıcağı ile alakalı Allah (svt) kitabında mealen şöyle buyurmaktadır;
“Fakat işlediği zulümden sonra tevbe edip islah olan kimse bilsin ki, Allah onun tevbesini kabul eder. Hiç şüphesiz Allah affedicidir ve merhametlidir.” (Maide/39)
“Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa, onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”(Nisa/16)
“Yalnız tevbe edenler, ıslâh olanlar ve gerçeği ortaya koyanlar müstesna; onları ben bağışlarım. Zira ben tevbeleri kabul ederim ve merhametliyim. (Bakara/160)Ayetlerimize inananlar sana gelince onlara de ki: «Selâm size, Rabbiniz merhametliliği üzerine görev yazdı, buna göre içinizden kim bilmeyerek bir kötülük işler de arkasından tevbe edip kendini ıslâh ederse, hiç kuşkusuz, Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.”(En’am/54)
“Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.”(Şuara/151-152)
“Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse(ıslah ederse) onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.”(En’am/48)
Bu gerçeklere ilişkin olarak yapılan açıklama sırasında ayetlerin akışı ilahlık gerçeğinin bir yönünü, gerek peygamberin, gerekse -itaat edeni ve isyan edeniyle- tüm insanların bu gerçekle ilgisini gözler önüne sermekte, hem hidayet hem de bu gerçekten sapmanın tabiatından söz etmektedir. Buna göre bu gerçeğe ilişkin olarak doğru yolda olmak basirettir. Ondan sapmak ise körlüktür. Yüce Allah, tevbe ettikleri, bundan sonra da doğru yolda hareket ettikleri zaman kullarına yönelik olarak tevbede somutlaşan rahmeti ve bilmeden işledikleri günahları bağışlamayı üzerine almıştır. Yüce Allah suçluların yolunun belli olmasını dilemektedir. Bundan sonra inanan bir kanıta dayanarak inansın, sapıtan da bir kanıta dayanarak sapıtsın. İnsanlar asılsız hurafelerin ve sanıların baskısından uzak bir açıklıkla konumlarını belirlesinler…[6]
Fesad yaygınlaştığında, Allah(cc)’ın yeryüzünde imar ve infazdan sorumlu halifesinin(mü’minlerin) belli başlı görevleri vardır ;
“Sizden önceki nesillerden akıllı kimselerin, (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan men etmeleri gerekmez miydi? Fakat onlar arasından, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp şımardılar ve suç işleyenler olup çıktılar. Halkı ıslahatçı kimseler olsaydı, Rabbin o şehirleri haksız yere helak edecek değildi.” (11/Hûd, 116-117)
Bu ayetin tefsirinde Seyyid Kutub (rha) şunları kaydetmiştir ;
Bu ifade, yüce Allah’ın kavimlerin hayat süreçlerine ilişkin yasa sisteminden bir kanunu ortaya koymaktadır. Buna göre, herhangi bir şekilde insanların Allah’dan başkasına kulluk yapmalarıyla içinde bozgunculuk başgösteren bir toplumda, bu durumu bertaraf etmek için harekete geçen kimseler bulunuyorsa, o topluluk kurtulmuş bir topluluktur. Yüce Allah azap etmek, köklerini kurutmak suretiyle onları cezalandırmaz. Ama zalimlerin zulüm işledikleri, bozguncuların bozgunculuk yaptıkları, buna karşılık içinde bu zulme ve bozgunculuğa karşı koyacak kimsenin bulunmadığı veya bu durumdan hoşnut olmamasına rağmen bozulmuş realiteye etki edecek gücü bulunmayan kimselerin yeraldığı milletler ya kökten yokedilme felâketi ile ya da çözülme ve çökme felâketi ile cezalandırılmalarını gerektiren Allah’ın kanunun işlemesini hakederler.
O halde, Allah’ın bir ve ortaksız Rabblığını egemen kılmaya davet edenler, yeryüzünü Allah’dan başkasına kulluk yapma çirkefinden dolayı içine düştüğü fesattan temizlemeye çağrı yapan mü’minler, halklar ve kavimler için Allah’ın azabına karşı emniyet sübobu niteliğindedirler. Bu ise, Allah’ın Rabblığını egemen kılmak için mücadele eden savaşçıların her çeşit zulüm ve bozgunculuğa karşı koyan davetçilerin değerini ortaya koymaktadır. Çünkü onlar sadece Rabblerine ve dinlerine karşı görevlerini yerine getirmekle kalmıyorlar, bununla Allah’ın öfkesini, felâket ve perişanlığı gerektiren azabını da toplumlarından uzaklaştırmış oluyorlar.[7]
[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/357-359.
[2] H.Ece İslamın Temel Kavramları Sh.175
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l Munir(Araf 56 tefsir)
[4] Mevdudi Tefhim-ul Kuran (Enbiya 22)
[5] Fi Zilal-il Kur’an-Seyyid Kutub
[6] Fi Zilal-il Kur’an- Seyyid Kutub/Maide-48
[7] Fi Zilal-il Kur’an- Seyyid Kutub/Hud/116-117