KELİMELER VE KAVRAMLAR (47) HİKMET
HİKMET
Hikmet: İlim, fıkıh, adâlet, sebep, kâinatın inceliklerini üstün ilimlerle bilmek, lâfzı az manâsı engin demekle beraber bir daha manaya gelmektedir.
İlimsiz yapılan amel, faydalı da olsa hikmet olamayacağı gibi, amelsiz olan, tatbik edilmeyen ilim de ne kadar câzip görünürse görünsün hikmet ismini almaz.
İbn-i Abbas; hikmet nübüvvetin dışındaki isabetli fark edişlerin adıdır.
Bazı âlimlere göre hikmet, Kur’an-ı Kerîm’de dört manâda kullanılmıştır:
- Kur’ân’ın nasihatları: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve söze öğüt vermek için indirdiği kitabı (Kur’an-ı) ve Kur’ân’daki hikmeti düşünün…” (el-Bakara, 2/23). Bu âyetteki hikmet, nasihat ve öğüt manâsınadır. Bu manâyı âyetin siyak ve sıbakından anlamaktayız.
- İnce anlayış ve ilim. Lokman süresinin 12. âyetinde şöyle buyuruluyor: “Andolsun biz, Lokman’a hikmet verdik”Yani ince anlayış ve ilim verdik.
- Nübüvvet-Peygamberlik. Bakara Sûresinin 251. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: “Allah (c.c) Dâvud’a saltanat ve hikmet verdi.” Bu âyetteki “hikmet” Peygamberlik manâsındadır.
- Kur’ân’ın incelikleri ve sırları: “Allah hikmeti, kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilirse muhakkak ki ona çok hayır verilmiştir” (el-Bakara, 2/269).”İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle dâvet et” (en-Nahl, 16/125)
Hadisi şeriflerde hikmek kavramı;
“… Ebû Hüreyre (Radıyallahu anh)’den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: Hikmetli söz, müminin yitiği (gibi)dir. Onu nerede bulursa almaya en çok hak sahibidir.”
“Nerede bulursa” ifâdesi, hikmetli sözün sahibine bakılmaksızın, sözün kapılmasının önemine işaret eder.(İbn-i mace H.Hatipoğlu)
“… Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)’der; rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
(Bir yerde) oturup hikmetli konuşmayı dinledikten sonra (konuşmacı) arkadaşından işittiği (sözlerin) yalnız şer (yâni yanılma, unutma veya dil sürçmesi eseri) olanı anlatan kişinin durumu şu adamın durumuna benzer ki, bir çobanın yanına varır ve t Ey çoban! Bana koyunlarından kesilmeye elverişli (semiz) bir koyun ver, diye talebte bulunur. Çoban (da) : Git de koyunların en iyisinin kulağından tut (götür), der. Bunun üzerine adam gidip sürünün köpeğinin kulağından tutar.
Hikmetin başı Allah korkusudur.(Feyzul kadir,Tirmizi)
Nazari hikmet; kâinatta cereyan eden ilâhî kanunları (sünnetullah, tabiat kanunları değil de tabiata ait Allah’ın takdir edip var ettiği kanunlar) tefekkür ve muhâkeme etmek yoluyla elde edilir. Kâinat, akıl sahipleri için bir kitabdır, şuurlu kimseleri hayretlere sevkeden hikmetlerle dolu bir kitabdır.
Ameli hikmet ise, isabetli, yerinde ve faydalı olan fiillerdir. Fakat yukarıda da arzettiğimiz gibi, İslâm mütefekkirlerinin çoğunluğu bunları ayrı ayn mütalâa etmemişlerdir. Yani, faydalı ilmi salih amelden ayırmamışlardır. Onun için diyorlar ki; “hikmetin evveli varlık alemini tefekkür, ortası din ve itaat, sonu ebedî saadettir.” Yani kâinat sahifelerini, arz ve sema yapraklarını ibretle tefekkür eden insan, eserden müessire, san’attan san’atkâra, nakıştan nakkaşa, sebepler aleminden o sebepleri yaratana zihnen ve fikren intikâl eder. İşte bu noktada karşısına din çıkar, yaratana karşı olan vazifesini öğrenir ve tatbik eder. Bu üstün tefekkür ve tatbikat (amel) onu ebedi saadete ulaştırır.
(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.(Nahl 125)
Hikmet ile davet etmek: Muhatapların durumlarını ve şartlarını gözönünde bulundurmayı, her defasında ne kadar anlatılmasının uygun geleceğine, ağır gelmeyeceğine dikkat etmeyi, insanların bünyeleri hazırlanmadan, onlara yükümlülükler yağdırmamayı, onlara nasıl hitap edileceğini, iyi seçmeyi, şartlara ve durumlara göre bu hitap yöntemlerini ve yollarını çoğaltmayı gerektirir. Acelecilik, duygusallık ve tepkisellikle işi zora koşup, bu konuların hepsinde ve diğer konularda hikmetin sınırlarını aşmamayı gerektirir.
Güzel öğütle davet etmek: Yumuşak şekilde kalplere girmeye, tatlılıkla, duyguların derinliklerine inmeyi gerektirir. Gereksizce azarlama ve zorlamaya başvurmamayı icap ettirir. Bilgisizlikten veya iyi niyetten kaynaklanmış olabilecek hataları yüze vurmamayı, deşifre etmemeyi zorunlu kılar. Zira öğüt vermedeki yumuşaklık, çoğu zaman katı kalpleri bile doğru yola iletir, birbirinden nefret eden gönülleri kaynaştırır. Neticede azarlama, çıkışma ve rencide etmekten daha iyi sonuçlar doğurur.[1]
“Gençliğinde Allah’a hakkıyla ibâdet edene, ihtiyarlığında Allah hikmet verir.” (Hasan el-
Basrî)
Kays b. Ebû Hâzim şöyle demiştir: Abdullah İbn Mesud’un şöyle dediğini duydum: Hz. Peygamber şöyle buyurdu: Gıpta etmek ancak iki şeyde söz konusudur:
Bir kimseye Cenab-ı Allah mal vermiş, bu malım da hak yolda harcamaya muvaffak kılmıştır. Bir kimseye Cenab-ı Allah bilgi ve hikmet vermiş, o kişi de o hikmete göre hükmetmekte ve onu öğretmektedir(Buhari ilm 15)
Ruhsuz, köksüz, kuru maddecilikle oyalanan insanı Rabbinden uzaklaştıran bilgi neye yarar.Öyle bilgide ne hikmet vardır, nede kalbi tatmin eden bir özellik vardır.İşte bilgi ve hikmeti değerli kılan onlara sahib olan insanın Rabbi’nin makamından kula yaraşacak şekilde korkmasıdır.Ancak hikmet bununla anlaşılır.
[1] Fi Zilal’il Kur’an(Nahl 125 tefsiri)