KELİMELER VE KAVRAMLAR 7) AKİDE
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
Akide düğümlemek anlamındaki “akd” kökünden türemiştir.Sözlükte “gönülden bağlanılan şey” demektir.[1]Bir şeye inanmak, bir kimseyi veya bir haberi tasdîk etmek ve kabul ile ona sadık kalmak; inanış tarzı, inanma şekli, telâkki tarzı.[2]
Bir kavram olarak akide, Allah (cc)’ın gönderdiği İslam’ı, yani Hz. Muhammed (sav)’in getirip tebliğ ettiği dinin bütün esaslarına, bütün hükümlerini kalp ile doğrulamak, dil ile söylemek, bir anlamda İslam’ın doğruluğuna tanıklık etmek demektir.
Akide, bir dinin inanç esaslarıdır.Bir kişi, o inanç esaslarını kabul ettiği zaman, o dini benimsemiş olur, o dinden sayılır.Akide aynı zamanda, o dinde bulunan emir, tavsiye, prensip, yasak gibi ameli ilkelrede yön verir. Çünkü, akidenin gereği ahlak ve davranış, yani amel olarak hayata yansır.Yalnızca inanç olarak kafalarda kalan “akide”ler zamanla yerini başka inançlara terk ederler. Bu açıdan bakıldığı zaman denilebilir ki, akide kişinin dünya ve ahiret görüşünün bütünleşmiş şeklidir.
Bilindiği gibi İslami ilimler içerisinde “akaid ilmi” de vardır.Bu ilim dalı- İslam’ın itikadi hükümlerinden bahseder.Bu ilmin konusu, akideyi meydana getiren prensipler, yani imanın şartlarıdır.Akaid ilmi, “amentü” de yer alan inanç esaslarını, geniş olarak Kur’an ve mütevatir hadis ışığında anlatır.
O, Allah’tan, ahiretten, kitaplardan, peygamberlerden, melekelerden ve kaderden bahseder.Amacı, müminlere gerçek bir imanı anlatmak, onları batıl ve sapık düşüncelerden kurtarmaktır.İslam Tarihi’nde akaid adı altında bir çok kitabın yazıldığını görmekteyiz.Yine bir çok kitabın, hatta hadis kitaplarının, iman, akaid veya başka başlık altında akide konularına yer verdiği bilinmektedir. (Akaid : akidenin çoğuludur.)[3]
Akaid Kelimesi : Akaid kelimesi sözleşme anlamına gelmektedir. Nitekim Allahü Teala (cc) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır :
“(Vefat iddeti beklemekte olan) kadınlara kendileri ile evlenmek istediğinizi üstü kapalı olarak anlatmanızda veya bu isteğinizi içinizde saklamanızda sizin için bir günah yoktur. Allah biliyor ki, siz onlara (bunu er geç mutlaka) söyleyeceksiniz. Meşru sözler söylemeniz dışında sakın onlarla gizliden gizliye buluşma yönünde sözleşmeyin. Bekleme müddeti bitinceye kadar da nikah yapmaya kalkışmayın. Şunu da bilin ki, Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir. Onun için Allah’ a karşı gelmekten sakının ve yine şunu da bilin ki Allah gerçekten çok bağışlayandır, halimdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)”
(Bakara 235)
Kısaca inanılan ve kalben bağlanılan şeylere Akaid denir. Hz. Adem (as)’dan Hz.Muhammed(sav)’e kadar inanılması ve reddedilmesi gereken şeyleri bizlere haber veren kıyamete kadar değişmeyecek inanç esalarına Akaid denilir. Allahu Teala mealen şöyle buyurmaktadır : “Allah, şehadet etti ki: Gerçekten O’ndan başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahibleri de adaleti ayakta tutarak buna şehadet ettiler; O’ndan başka ilah yoktur. O, Aziz’dir, Hakim’dir.”(Ali-İmran/18)
Ayet-i kerime’de hem akaid ilminin mahiyeti hem de ilmin önemi beyan edilmektedir.Ayet-i kerime’de ilim ve ilim adamının mahiyeti de izah edilmektedir.
Akaid bütün amellerden üstündür. Kişinin amellerinin makbul olabilmesi için sağlam bir inanca sahip olması elzemdir. Resul-i Ekrem (sav) sağlam bir imana sahip olan kimseleri birçok defa müjdelemiştir. Nitekim aşağıdaki hadis bu müjdenin çok net bir şekilde ifade edildiği hadislerden birisidir.[4] Hz. Ebu Zerr (ra) anlatıyor:
“Bana Cebrail aleyhisselam gelerek “Ümmetinden kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk koşmadan) ölürse cennete girer” müjdesini verdi” dedi. Ben;
“Zina ve hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum.
“Hırsızlık da etse, zina da yapsa” cevabını verdi. Ben tekrar: ”Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha!” dedim.
“Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da yapsa!”
Hz, Peygamber (sav) dördüncü keresinde ilave etti: “Ebu Zerr burnu sürtse de cennete girecekektir.””[5]
İslâm’ın günümüz açısından uygulanabilirliği konusunda şüphe ve tereddütler taşımak da iman ile bağdaşmaz. Bu en azından yüce Rabbimiz’in görüneni, görünmeyeni, geçmişi ve geleceği bileceğine inanmak gereği ile çelişir. Allah’ın Şeriatı’nın herhangi bir zamanda yeterli geleceğinde şüphe içerisinde olmak, Allah’ın sıfatlarında şüpheye düşmek demektir. Allah hakkındaki bir şüphe ve tereddüt ise, mâhiyet ve boyutu ne olursa olsun, kişiyi imandan çıkartır.
Bununla birlikte, tasdik ve inkâr bakımından insanlar 3 kısma ayrılırlar; mümin, kâfir, münafık.
1) Mümin: İslâm’ın itikâd esâslarına ve hükümlerine tamamıyla inanan ve bunların gereğini yapmaya çalışan kimse tam mümin ve müslîmdir.
2) Kâfir: Allah’a ve peygamberine inanmayan ve dinden olduğu kesin olan bir hükmü inkâr eden kimsedir.
3) Münafık: Dıştan inanmış görünüp, içinden inkâr eden de münâfıktır. Yüce Allah Nisâ Sûresi 45’inci ayetinde münâfıkların cehennemin en aşağı tabakasında bulunacaklarını bildirmektedir.
İslâm* ise sözlükte, itâat, boyun eğme, bir şeye teslim olma anlamlarına gelir. Terim olarak; Allah’u Teâlâ’ya itaat etmek, Hz. Peygamber’in din adına bildirmiş olduğu şeyleri kalb ile tasdik, dil ile ikrar etmek ve güzel bulmaktır. İslâm, din anlamında da kullanılır. Allah’ın dinine, yalnız “din” denildiği gibi “millet, şerîat, İslâm ve İslâm dini” de denir. Bazan İslâm, iman anlamında da kullanılır.[6]
Hz. Ömer b. el-Hattâb şöyle anlatıyor: “Bir gün Allah’ın Resulu’nün yanında idik. Beyaz elbiseli, siyah saçlı bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk izi yoktu, ama hiçbirimiz kendisini tanımıyorduk. Hz. Peygamber’in önünde diz çöküp oturdu. Dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de Allah’ın Rasûlü’nün dizlerinin üzerine koyup sordu :
“- İslâm nedir? bana anlat” Allah’ın Resulu cevap verdi:
“-İslâm Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in, Allah’ın elçisi olduğuna inanman, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan orucunu tutman, gücün yeterse Hacca gitmendir”
“- Doğru söyledin, peki iman nedir?”
“- İmân, Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve kadere, kaderin hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına inanmandır.”
“- Doğru söyledin. İhsan nedir?”
“- İhsan, * Allâh’ı görüyormuşsun gibi ona ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni görüyor. ”
Bu sorulardan sonra kıyâmet alâmetlerini de soran adam kalkıp gitti. Arkasından baktılar, hemen ortadan kaybolmuştu. O’nun kim olduğunu merak eden ashâb-ı kirama Allah Resulu şöyle buyurdu:
“- O Cebrâil idi, size dininizi öğretmek için geldi.” [7]
[1] H.Ece İslam’ın Temel Kavramları
[2] Şamil İA
[3] H.Ece İslam’ın Temel Kavramları
[4] Ş.Sarı İslam Akaidi c.1 sh67-71
[5] Buhari
[6] Şamil İA
[7] Buhâri, İman, 37; Müslim, İman, 13.