sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

KELİMELER VE KAVRAMLAR 6) AKIL

KELİMELER VE KAVRAMLAR 6) AKIL
05.01.2022
1.472
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

Bağlamak, engel olmak, tutmak, diyet vermek, idrak, muhakeme kabiliyeti, kavrayış, zeka. insanların tehlikeye düşmesine engel olan şey. Düşünme, kavrama ve bilgi elde etme gücü.[1]

İlmi kabul etmeye hazır olan güce denir.Bu güç ile insanın elde ettiği ilme “akl” denir.[2]Bundan dolayı Emiral Muminin Hz. Ali şöyle demiştir : “Gördüm ki “akıl” iki kısımdır: Doğuştan gelen ve işitilen.Doğuştan geleni olmadıkça işitileni fayda sağlamaz.

Tıpkı göz görmediği halde güneş ışığının yarar sağlamadığı gibi.[3]

1) Doğuştan gelen akıl çeşidine, Hz.Peygamber (sav) şu sözüyle işaret etmektedir; “Allah akıldan daha fazla değerli bir şey yaratmamıştır.”[4]

2) İşitilen akıl çeşidine, Hz.Peygamber (sav) şu sözüyle işaret etmektedir, “Hiç kimse,kendisini hidayete yönlendirecek ve kötülükten döndürecek bir akıldan daha üstün bir şey elde etmiş değldir.”[5]

Yüce Allah’ın kafirleri akılsızlıkla yerdiği her ayet ikinci akıl çeşidine işaret eder.Örn.; ” İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.” (Bakara/171)

Akıl olmadığından dolayı kulun sorumlu tutulmadığı her ayette birinci akıl çeşidine işaret eder.(Doğuştan akli melekeleri olmayan insanlar)[6]

Aklın İşleyişi : Kur’an aklın işleyişi ile ilgili;

“Şayet Biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirmiş olsaydık; sen, onun Allah’ın haşyetinden baş eğerek parça parça olduğunu görürdün. İşte Biz, bu misalleri insanlara anlatırız, belki düşünürler.” (Haşr/21) buyurarak aklın faaliyetinin düşünmek olduğunu belirtmektedir.

Bir gerçeğe varabilmek için, ayetler, işaretler, deneyler ve eserler (izler) aklın üzerinde yürüdüğü yoldur.Akıl bunlardan geçerek, bunların ifade ettiği gerçeğe ulaşır.Örn.

‘ Bu bahis, gerçek Tevhîd inancını en doğru bir şekilde öğrenme bahsidir. İmamı Âzam Ebû Hanîfe rahimehullah’tan rivayet edildiğine göre, kelâmcılardan bir topluluk Allah’ın birliğini ispat hususunda kendisi ile konuşarak bahse girmek  istediler. İmam Âzam onlara şöyle dedi:“Konuşmaya başlamadan önce bu konuda vuku bulmuş bir olay hakkında bana cevap verin Dicle’de bir gemi kendi kendine limana gidiyor! kendi kendine doluyor, yiyecek giyecek ve benzeri eşya yükleniyor, kendi kendine dönüyor, demir atıyor; kendi kendine boşalıyor ve tekrar geri dönüyor, böylece çalışmasına kaptansız, tayfasız olarak devam ediyor. Bu olaya ne dersiniz? Dedi. Onlar dediler ki; bu mümkün değildir, asla olamaz. Buna karşılık İmam Âzam da şöyle dedi: Bu geminin böylece kendi kendine idaresi mümkün olamazsa ya bu âlem nasıl kendi kendine idare edilir?”[7]

Akıla nakil, yani Kur’an ve naklin açıklaması olan Sünnet yön verirse isabetli karar alır.İslam, aklı hakem sayan bütün pozitivist düşünceleri ve felsefeleri reddeder.Hevanın (aşırı isteklerin) güdümündeki akıllar doğru hükme, hikmete ve hidayete ulaşamazlar.

İslam’da Aklın Önemi :

İbn Abbas’dan (r.a) rivayet edildiğine göre, Allah’ın Rasûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Her şeyin bir aleti ve hazırlığı vardır. Mü’minin âleti ise akıldır. Herşeyin bineği vardır. Kişinin bineği ise akıldır. Herşeyin direği vardır. Dinin direği ise akıldır. Her kavmin bir hedefi vardır, âbidlerin hedefi ise akıldır. Her kavmin bir dâvetçisi vardır, ibadet edenlerin davetçisi ise akıldır. Her tüccarın bir sermayesi var, Allah yolunda çalışanların ser mayesi ise akıldır. Her hane halkının bir idarecisi var. Sıddîklarm hanelerinin reisi ise akıldır. Her harâbe olan ye rin bir tamircisi vardır, âhireti imar eden ise akıldır. Her kişinin bir zürriyeti ve nesli vardır, ona nisbet edilir ve o da o nesille yâd edilir. Fakat sıddîklarm, nisbet edilen ve yâdedilmelerine vesile olan nesilleri akıldır. Her kavmin bir çadırı vardır, müslümanlarm çadırı ise akıldır.”[8]

Allah (cc)’ın aklı muhatap aldığının en bariz delillerinden bir tanesi de bir çok ayet-i kerimedeki “اَفَلَا تَعْقِلُونَ ” (Akletmeyecek misiniz?) ibaresidir.İnsanı, diğer canlılardan ayıran özellik aklının olması değil aklını kullanmasıdır.Bununla alakalı Kur’an; “Andolsun ki; Biz cinn ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır; anlamazlar, gözleri vardır; görmezler, kulakları vardır; duymazlar. Onlar; hayvanlar gibidirler, hatta daha da sapıktırlar. İşte onlar; gafillerin kendilerdir.”(Araf/179) buyurmaktadır.

Ayetten de anlaşıldığı üzere; aklın elverişli hale gelmesi; duyu organlarının yaratılış amacına uygun kullanılmasına bağlıdır.Nitekim Allah Rasulu (sav)’in Ömer b. Hişam’a Ebu Cehil demesinin sebebi, etrafındaki maddeleri görememesi ya da Rasulullah (sav)’i işitememesinden değil, Allah (cc)’ın maddeye baktığında görmesini istediğini görmediğinden, doğru haberi işittiğinde de işitmesini istediğini işitmediğinden kaynaklanıyordu.

 

Nitekim, Hz. Peygamber bir hadîsinde şöyle buyuruyor:

“Allah’ın yarattığı şeylerin ilki akıldır. Aklı yarattıktan sonra ‘Yüzünü çevir (gel)’ dedi, akıl da yüzünü çevirdi. ‘Arkanı dön (git)’ dedi, o da arkasını çevirdi. (Akıl, Allah’ın dediğini olduğu gibi kabul etti). Bu teklifleri kabul ettikten sonra Allah Teâlâ ona şöyle hitab etti: İzzet ve celâlim hakkı için senden daha kıymetli bir mahlûk yaratmadım. Seninle halkı muahaze eder, seninle verir, seninle sevab kazandırır ve seninle cezalandırırım.”[9]

Yukarıdaki hadisten de anlaşıldığı üzere yaratacıyı tanımak, O’na kulluk etmek ve azaba ya da mükafata dücar olmak insanoğluna verilmiş akıl vasıtasıyla gerçekleşmektedir.

Hz. Aişe’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir:

– Ey Allah’ın Rasûlü! Dünyada insanlar ne ile birbir

lerinden üstün olabilirler?

– Akıl ile…

– Ahirette ne ile üstünlük sağlanabilir?

-Akıl ile…

– Peki, âhirette herkes yaptıklarıyla mükâfat veya ceza görmez mi?

– Ey Aişe! Acaba insanlar Allah’ın kendilerine vermiş

olduğu akıldan fazla mı amel ederler? Bu bakımdan herkese

ne kadar akıl verilmişse, onun nisbetinde hayırlı hareketleri

olur ve hayırlı hareketleri nisbetinde de mükâfat alır.[10]

Aklın iki fonksiyonu vardır ; kullanmak ya da kullanmamak.Kur’an her iki durumu bize şu şekilde izah etmiştir;

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.” “Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu ‘hor ve aşağılık’ kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur.” “Rabbimiz, biz: “Rabbinize iman edin” diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür.”(Ali-İmran/190-193)

“Allah katında canlıların en şerlisi; akletmeyen sağır ve dilsizlerdir.”(Enfal/22)

Allah (cc)’ın insanı üstün bir vasıfta yarattığı kat-i nass ile sabittir. Bu üstünlüğünün sebebi ise kendisine verilmiş olan aklın görevi, fonksiyonu ve sorumluluğunu yerine getirmesi sebebiyledir. Nitekim Allah (cc) Kur’an’ da mealen şöyle buyurmaktadır;

“Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.”(Tin/4-5)

Nasıl ki üstünlüğün sebebi kendisine verilmiş olan akıl ise, ayette bahsedilen “aşağıların aşağısı olmak” da aklın kullanılmaması sebebiyledir. İnsanoğlu aklını faal bir hala getirmeyerek fıtratını bozmuş ve hayvanlardan daha aşağı bir konuma kendisini düşürmüştür.

Akıl Emniyeti :

Aklın mahiyetine, işleyişine, önemine ve değerine değindikten sonra, belirtilmesi gereken bir nokta daha var ki o da aklın emniyet altına alınmasıdır. Zira aklın sağlıklı çalışabilmesi için onun kimyasını  bozacak olan işlevselliğini yitirmesine sebep olacak olan faktörlerden korunması gerekir. Akıl emniyeti, İslam’ın sağlamış olduğu beş emniyetten sadece bir tanesidir. Akıl, İslam’ın anlaşılıp yaşanması noktasında en önemli vasıtadır. Bundan dolayı İslam, onun muhafazası için gerekli tedbirleri almakla beraber onu dumura uğratacak etkenleri de bildirmiştir. Nitekim Allah (cc) ;

“Ey iman edenler; içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları; ancak şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki, felaha eresiniz.Şeytan; ancak içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçersiniz değil mi?” (Maide/90-91)” buyurmaktadır.

İmam Gazalî ; Hadd-i Şûrb (içki cezası) insanların akli melekelerini muhafaza içindir.İlahi teklife muhatap olan akıl, ancak bununla muhafaza edilebilir.”[11] Hükmünü zikretmektedir.

Kumarın, tapmaya mahsus dikili taşların ve fal oklarının da insanın akli melekelerini tahrip ettiği bilinmektedir.Çünkü, bunlarla şeytanın kalbe vesvese verdiği, haber-i sadık ile sabittir.Ayet-i kerimede bunların tamamı şeytana has ameller olarak nitelendirilmektedir.Akıl, kalpte bulunan bir nur olduğuna göre şeytan bu vasıtalarla aklı perdelemeyi esas alıyor demektir.Sihir, kehanet, ilm-i remil ve bunun gibi fillerin haram kılınması da, akıl emniyeti ile yakından alakalıdır.[12]

Dikkat edilirse ; Peygamber (sav) in tebliğinde de mekkeli müşrikler, insanların Kur’an’ı işitip anlamamaları adına büyük mücadeleler vermiştir.Nitekim Kur’an da “Küfredenler dediler ki: Bu Kur’an’ı dinlemeyin, onun hakkında yaygaralar yapın, ki galip gelesiniz”(Fussilet/26) buyrulmaktadır.

İbn-i Abbas (r.a.) bu ayet-i kerime hakkında; “Onları meşgul edin” manasını vermiştir.[13]

Firavuni düzenler, insanların aklını esir alabilmek ve peygamberlerin açıkladığı hakikatlerin anlaşılmaması için bu metodu daima kullanmışlardır.Bunun örneklerini sıralayacak olursak ;

“Böylelikle Firavun kendi kavmini aptallaştırdı, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.”(Zuhruf/54)

Firavunun kavmini aptallaştırmasında ki önemli faktörlerden birisi sihirbazları idi. Sihirbazların toplum üzerindeki etkisi neyse bugün medyanın(tv,radyo,gazete) etkisi de odur.Bunlar aracılığıyla yapmış olduğu algı operasyonlarıyla onların aklını istediği gibi yönlendirebiliyordu.

Bu yaygaralara birkaç örnek daha verecek olursak ;

Portekiz kralı Salazar’a bu ülkeyi 40 yıl nasıl yönettin diye sorulduğunda, cevaben; “onları 3F ile kandırdım” demiştir. 3F kendsine sorulduğunda şu cevabı vermiştir ;

  • Fiesta: Şenlik ve eğlence
  • Futbol : Ayakla oynanan top
  • Femini : Kadın

“Bu sayılanlar sadece bir kaç tanesi.Acaba hayatımız,aklımızı meşgul eden kaç tane ‘F’ kaç tane ‘T’ lerle doludur.Bunlar vahyi anlayışımızın  yani aklın işlevini yerine getirmesinin önündeki engeller barikatlardır.ALLAH(cc) tanımak kitabını bilmek peygamberin çağrısına doğru cevap verebilmek sağlıklı akılla olur ki kurtuluş ancak bu şekilde mümkündür.”

Akıl Hastalığı :

Düşünme,anlama,idrak etme;karar verme ve tedbir alma yeteneklerindeki eksikliktir.

Hayat bulmamız için indirilen İslam dininin yaşam şeklini hayatımıza indirirken bazı sorumluluklardan mükellefizdir.Bu sorumluluklar ancak aklını kullanan ve aklının gereği kendisine verilen emirleri ve yasakları yapmakla kişinin durumu ortaya çıkmaktadır. Kitabullah’ta akıl mükellefiyeti ile ilgili bir çok ayet vardır bunlardan bir tanesinde mealen şöyle buyrulmaktadır;

Siz; insanlara iyiliği emreder de, kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitabı da okuyorsunuz, hiç aklınızı başınıza almayacak mısınız?(Bakara 44)

Aişe (Radıyallâhü anhâ)’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu; demiştir : “Üç sınıf mükelleflik kalemi kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, erginlik çağına varıncaya kadar çocuktan ve akıllanıncaya veya ayılıncaya kadar deliden.”[14]

Akıl ve temyiz kabiliyeti arızalanınca, kişinin dinî yükümlülükleri kalkar. Burada dikkat edilecek husus, tasarruf sırasında, iyi ile kötüyü ayırt etme kabiliyetinin mevcut olup olmadığıdır. Çünkü bazı akıl hastalıkları temyiz kudretini devamlı sûrette kaldırırken, bazı hastalıkların temyiz gücünü kaldırması sürekli değildir. Hasta aklı başında iken yaptığı iş ve tasarruflardan sorumludur. Meselâ, sar’alıların iki sar’a nöbeti arasındaki zamanda aklı başındadır. Yahut uykuda gezenler, diğer zamanlarda temyiz kudretine sahiptirler.[15]

Akli Delil :

Aklın ve duyu organlarının faaliyetleriyle müşahade edilen veya zannedilen delillerdir.Bunların bir kısmı kesinlik ifade eder, bir kısmı da zanna dayandığından kesinlik ifade etmez.Bu nedenle akli deliller iki çeşittir ; Yakiniyat ve Zanniyat.[16]

  1. a) Yakiniyat : Kalbin mutmain olması için, gözler ile bizzat müşahede edilen olaylarıdır.Buna misal olarak; İbrahim (as), kalbinin mutmain olması için ve yakininde artması için bu noktada Allah (cc)’dan “ölüleri nasıl diriltiyosun” diye bir istekte bulunmuştur.Kur’an-ı Kerim’de bu olay şu şekilde geçmektedir; “Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah cc ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Bakara/260).

Buna bir misalde, İbrahim (as) zamanında, Allah(cc)’ın kendisine hükümranlık verdiği kişi ile arasında geçen  olay bizlere şöyle bildirilmektedir ; “Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim’le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim Rabbim diriltir ve öldürür” demişti; o da: “Ben de öldürür ve diriltirim” demişti. (O zaman) İbrahim: “Şüphe yok, Allah güneşi doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir” deyince,kafir şaşakaldı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”(Bakara/258)

Görüldüğü gibi Hz.İbrahim (as) Nemrut’u kat’i ve açık akli delillerle susturmuştur.Bu delillere yakiniyat denilir.Bir başka açıdan, medlulünü kesin olarak ispat eden delildir ki, bu delillere; kat’i,burhan ve hüccet de denir.

Yakiniyat ifade eden delilleri beş kısımda toplamak mümkündür; Bedihiyat, Mütevatirler, Müşahedeler, Vicdaniyat, Sezgiler.

Bu delilleri kısaca açıklmaya çalışalım ;

  1. a) Bedihiyyat : Aklın ilk nazarda hemen basit bir kıyasla kabul ettiği açık seçik bilgilerdir. Buna, fıtriyyat da denir. İki dördün yarısıdır, dört rakamı çifttir gibi.(bkz. Taha/89)
  2. b) Mütevatirler: Güvenilir bir topluluk tarafından, yani mütevatiren elde edilen bilgilerdir.Ülkeler, şehirler, hükümdarların varlıkları hakkında verilen bilgileri (öğrenmediğimiz) halde kabul etmek gibi.(bkz. Fil Suresi)

Fil Suresi’nde geçen; “görmedin mi” kelimesi, olayın mütevatir haberlere dayandığını göstermektedir.Zira Rasul-i Ekrem (sav) Fil Olayı’nı görmemiş, lakin hadise dilden dile aktarılarak mütevatir hale gelmiştir.

  1. c) Müşahadeler : Müşahadeler, havassı selime(beş duyu organları) ile elde edilen bilgilerdir.Su sıvıdır, ateş sıcaktır gibi. Bu bilgilerin tekrarında tecrübe ile elde edilenleri vardır.Tekrarın sonucunda aklın elde ettiği bilgilerdir.Şifa için kullanılan ilaçlar gibi.

“İnsan, yediğine bir baksın.”(Abese/24)

İnsanın, her gün yediği yemeğe bakarak Allah (cc)’nın nimetlerini idrak etmesi istenmiştir.

  1. d) Vicdaniyat : İç duyların, hissiyatıyla elde edilen bilgilerdir.(bkz Enbiya/52-65)

Bu ayetle ilgili şu hususu dikkate almalı ve vicdanların harekete geçirilebilmesi için vahiyle nasıl hareket edilir; İbrahim (as) bunu bizlere Allah (cc)’ın yardımıyla göstermiştir ve bu noktada İbrahim (as) ; onlara yollarının, inanç ve dinlerinin çirkin olduğunu gösteren şeyleri getirince, uyandılar ve putlara ibadet edişlerinin yanlış olduğunu, bu hususta bir aldanış ve cehalet içersinde olduklarını anladılar.

  1. e) Sezgiler : Aklın ön bilgilerle süratle sonuca ulaşmasında varılan son durumdur.Gündüzün ışığı güneştendir, ay ışığını güneşten alır gibi (bkz Nahl/48-49)

Ayette de, bakıldığında gölgelerin secdesinden örnek verilerek gökte ve yerde her şeyin Allah (cc) ‘ya itaat ettiği beyan edilmiştir.[17]

Zanniyat :

Duyu organları ve akli faaliyetlerin sonunda bilinenden ve delille bilinmeyen hakkında ilim elde etmek için çaba sarf etme şeklidir. Bu şekilde elde edilen bilgi kesbidir.Zan ifade eder bu delillere hitabi istidlal nazari deliller de denir ve dört kısımda toplanır.

  1. a) Meşhurat : Halk arasında itibar edilen söz,deyim, kavram ve meşhur zatların örnekle sevilen (nakledilen) sözleri ve görüşleridir.Adalet güzeldir.”Adalet, mülkün temelidir.”(Hz.Ömer)gibi.Bunlara makbulat da denir.Kur’an-ı Kerim’de buna delil olarak Maide Suresini 27-32 ayetlerine bakınız.Rasulullah (sav)’in Hz.Ömer(ra) den rivayet olunan şu hadisi de buna delildir.”Ameller ancak niyetler iledir ve her kişi için ancak niyet ettiği şey vardır.Her kimin hicreti Allah ve Rasulu için ise onun hicreti Allah ve Rasulu için demektir.Her kimin hicreti elde edeceği bir dünyalık yahut nikahlayacağı bir kadın için ise, onun da hicreti ne için hicret etmiş ise, onadır.”[18]

Hadis-i Şerif sadece Hz.Ömer (ra)’dan rivayet edilmesine rağmen meşhur olmuştur. Hele “ameller niyetlere göredir” bölümü dilden dile dolaşmıştır.

  1. b) Musellemat : Münazarada karşı tarafın delillerini onu susturmak için kullanmak.Hz.Aişe (r.anha) ifkten dolayı eleştiren bir hristiyana Hz.Meryem (as)’ın Hz.İsa (as)’ı babasız dünyaya getirdiği delilini kullanmak gibidir.(bkz Maide/18)

Ayet-i kerimede, Yahudi ve Hristiyanların sözleri direk değil dolaylı olarak ama en etkili bir tarzda reddedilmektedir.

  1. c) Muhayyelat : Duyular kapsamının dışında kalan alemi, müşahede ettiği aleme mukayese edip tahayyulen benzer zanni bilgilerdir.Bu doğru veya yanlış olur. Her cismin bir mekanı vardır. Şarap yakıcı yahut ateş gibidir. Bunlara vehmiyyat da denir. Var olan her şey görülebilir.
  2. d) Karinelerle Hüküm Vermek : Herhangi bir karineyi işareti veya ipucunu, görüp hüküm vermektir. Yoğunlaşmış bulutu görüp yağmur yağacağını söylemek gibi.(bkz Araf/57)[19]

Bakıldığında bu deliller insanları net bir bilgiye götürmediğinden bunlara zanni deliller adı verilmiştir.

 

Sefihlik :

“Beyinsiz-beyinsizlik” anlamında Kur’anî bir kavram.Sefih, “se-fi-he” fiilinden türemiş ism-i faildir. Bu fiilin mastarı “sefh, sefeh”tir. Lügatte sefeh”, hareket ve tutumunda hafiflik olup, akıl noksanlığından kaynaklanır. Yani ucu budalalığa varan hafiflik, fikirsizlik, temkinsizliktir. Bunun zıttı, ağır başlılık, tam akıllılıktır. Şer’an da akıl ve dinin emir ve prensiplerinin aksine hareket etmektir.[20]

“Onlara; insanların inandıkları gibi siz de inanın, denilince; o düşük akıllıların inandığı gibi mi biz de inanacağız? derler. Bilesin ki asıl düşük akıllılar onlardır da bunu bilmezler.”(Bakara/13)

“Halbuki asıl akıllı, önündeki hayır ve nur yolunu görüp de o yolu izleyen kimsedir. Yüce Allah bizzat kendilerinin kıt akıllı olduğunu belirterek cevap vermekte, iddialarını reddetmektedir. Onlar imanı sağlıklı bir şekilde idrak edememekte ve onun gerçek mahiyetini ve etkisini bilememektedirler.Şuur, gizli olan bir şeyi idrâk etmek anlamına gelmekle birlikte, fesat çıkartmak hakkında “farketmezler (la yaş’urûn)”; ilim ise vakıaya uygun ve kesin bilgi demek olduğu halde, imanları hakkında da “bilmezler” denilmesinin sebebi şudur: Yeryüzünde fesat çıkartmak, hissedilebilen bir iştir. Onların ise bu fesadı idrak edecek kadar hisleri dahi yoktur. İman ise kalbî bir durumdur. Onu ancak gerçek mahiyetini bilen kimseler idrak edebilir. İman ayrıca yakînî bilgi olmadıkça gerçekleşmez. İlim bilinen şeyi gerçek mahiyetiyle bilmek demektir. Onların ise imanın gerçeğine ulaşabilmelerini sağlayacak kadar bir bilgileri yoktur.”[21]

Münafıkların, müminler hakkındaki yalan sözlerine cevaben Allah (cc) birkaç sebepten dolayı bu lakabı kendilerine iade etmiş ve asıl beyinsizin onların olduğunu beyan etmiştir;

1) Delilden yüz çevirmekle kalmayıp bir de delile tutunan kimselere akılsız diyen kimse akılsızın ta kendisidir.

2) Dünya mukabilinde ahireti satan kimse yok mu, işte esas akılsız odur.

3) Hz.Muhammed (sas) düşmanlık yapan, Allah (cc)’a düşmanlık yapmıştır. İşte asıl akılsız olan odur.[22]

[1] Şamil İA

[2] Ragıp El-İsfehani (el-Müfredat)

[3] İbn Ebi-d Dûnya, Edebu’d-Dûnya ve’d-din sh.15

[4] Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, Ebu Nuaym, Hilye (c7 sh.318)

[5] İhya, c1 sh.83

[6] Ragıp El-İsfehani (el-Müfredat)

[7] Fıkh-ı Ekber Aliyyul-Kari Şerhi

[8] İhya-i Ulûm’id-din c.1 sh.286

[9] Taberani, el-Evsat – Hilye, Ebu Nuaym

[10] İhya-i Ulûm’id-din c.1 sh.285, Hakîm-i Tirmizî

[11] İmam Gazalî, el-Mustasfa min İlmu’l-Usul,Beyrut 1937 c.1 sh.287

[12] Kelimeler ve Kavramlar, Y.Kerimoğlu

[13] Taberi Tefsiri

[14] İbn Mace hd.no2041,Nesai,Ebu Davud

[15] Şamil İA

[16] Ş.Sarı İslam Akaidi c.1 sh.394

[17] Ş.Sarı, İslam Akaidi c.1 sh.395-409

[18] Buhari ve Muslim

[19] Ş. Sarı, İslam Akaidi c.1 sh. 410-416

[20] Şamil İA

[21] Tefsiru’l Munir

[22] Tefsir-i Kebir c.2 sh.43

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.