KELİMELER VE KAVRAMLAR (68) İSTİŞARE
İSTİŞARE
Herhangi bir konuda doğruya ulaşmak veya yaklaşmak için bir başkasının görüşüne başvurma.
Müşavere, şivâr, meşvure, meşvere, meşûre, istişare, danışıp işaret ve görüş almak anlamına geldiği gibi, müşâvere ve işaret; arı kovanından bal almak, rey vermek manalarına da kullanılır. Toplanıp meşveret eden cemaate de şûra denir.[1]
İstişârenin lügat manası ile ıstılah manası arasında yakın bir bağ vardır. Çeşitli görüşlere başvurmak suretiyle doğruyu elde etmek veya ona yaklaşmalarının çeşitli çiçeklerden gerekli malzemeyi alıp işledikten sonra ortaya çıkardığı balı kovandan alması gibidir. Bu bakımdan Kur’an-ı Kerîm olayın ehemmiyetini şu şekilde ortaya koymuştur: “İş hususunda onlarla müşavere et” (Al-i İmran, 3/159); “Onların işleri aralarında istişare iledir” (Şûrâ, 42/38).
İstişare, kişinin kendisini ilgilendiren konularda bir başkasının görüşüne başvurması veya idarecilerin ümmetin durumunu ilgilendiren konularda müşaverede bulunması şeklinde iki cepheden ele alınabilir. Birinci durumda istişare sünnettir (Nevevî, Şerhu’l, Müslim, Kahire 1347-49/1929-30, IV, 76).[2]
Onların işleri aralarında şura iledir.(Şura/38)
Şûra; Teşâvür, müşaverede bulunmak, bir iş hakkında bilgi edinmek için konuşmak, en doğru, uygun olan hususun anlaşılması için görüşlere müracaat etmek demektir.
Denilmiştir ki: Herhangi bir kavim, istişarede bulunursa en doğru olan işe yol bulmuş olur. Resül-i Ekrem Efendimiz dahi Ashâb-ı kirâmiyle birçok işler hakkında, meselâ: Cihad hususunda danışmada bulunurdu. Fakat dinen malûm olan hükümler hakkında istişareye mahal yoktur. O Yüce hükümler her ne ise onu bütün Müslümanların öylece kabul etmeleri icab eder. Ancak bazı dini meseleleri herkes bilmediği için o hususta kitaba ve sünnete müracaat edilir. O meselenin hükmünün o iki esastan nasıl çıkarılmış olduğu ve müçtehitlerin o konudaki beyanlarının anlaşılması için ilmî bir şekilde istişare yapılır, o gibi hususlarda keyfî kanaatlere kıymet verilemez.
İstişarede bulunanlar, salahiyetli olmalıdırlar, sırf hakkın, sevabın tecellisini temin maksadı takip edilmelidir, bencillik ve şahsî faide hissinden uzaklaşarak tam bir samimiyetlere hakikatin, en fâideli hususun meydana çıkmasını temine çalışmalıdır ve ortaya çıkan hakkı kabulden kaçınmamalıdır.[3]
Hz. Enes: “Arkadaşları ile istişarede Hz. Peygamber kadar ileri giden bir başkasını görmedim” der. Hz. Ömer, Peygamberimiz aleyhisselam’ın Müslümanlarla alâkalı bir meselenin istişaresi için Hz. Ebu Bekir ile birçok geceler boyu baş başa kaldıklarını bazen kendisinin de katıldığını belirtir.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’den: “Allah bana farzları yapmamı emrettiği gibi, ( istişare yoluyla) insanları iyi idare etmemi (müdaretu’nnas) dahi emretti” hadisini kaydeder.[4]
[1] (İbn Manzûr, Lisanü’l-Arab, IV, 434-437; Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, III, 318-320; Elmalılı, Hak Dini, İstanbul 1979, II, 1213).
[2] Şamil İA
[3] Ömer N. Bilmen (Şura/38 tefsiri)
[4] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/125-127