KELİMELER VE KAVRAMLAR (90) SÜNNET
SÜNNET
Yol, gidiş, tabiat, şeriat, yüz, yüzün görünen yeri, alışılmış yol. Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerinin bütününü ifade eden terim. Çoğulu “sünen”dir.
Kur’ân-ı Kerim’de dört âyette “öncekilerin sünneti” ifadesi “önceki ümmetlerin izlediği yol” veya “önceki ümmetlere uygulanan hüküm” anlamında kullanılmıştır (el-Enfâl, 8/38; el-Hicr, 15/13; el-Kehf, 18/55; Fâtır, 35/43). İki âyette çoğul olarak kullanılmıştır. Şu âyette şeriat anlamı görülür: “Şüphesiz sizden önce bir çok Şeriatlar gelip geçmiştir” (Âlu İmrân, 3/137). Şu âyette de “öncekilerin yolları” anlamında kullanılmıştır: Allah size bilmediklerinizi tam olarak açıklamak, sizi öncekilerin yollarına iletmek ve sizin tevbelerinizi kabul etmek ister” (en-Nisâ, 4/26; ayrıca bk. el-İsrâ, 17/77). Sekiz âyette de Âllah’ın sünneti” ifadesi geçer. Bu, Allah’ın evreni, canlıları ve toplumu yaratırken veya daha sonra yönetirken izlediği yolu, metodu, kanun ve prensipleri ifade eder. Bu prensiplerin değişmeden devam edeceği bildirilir: “Allah’ın öteden beri gelen sünneti (âdeti) budur. Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişme bulamazsın” (el-Feth, 48/23; ayrıca bk. Fâtır, 35/43; el-Ahzâb, 33/62).[1]
Mü’minlerin Yolu Olarak Sünnet
‘Sünnet’ aynı zamanda önceden gelen ama Tevhid dini üzerinde bir yaşayışları olan ‘muvahhidlerin’ yollarını ifade etmek üzere de kullanılmıştır. (İsra/77)
İyi veya Kötü Çığır (Adet) Olarak Sünnet
Sünnet bazı hadislerde sözlük anlamlıyla iyi veya kötü çığır, iyi veya kötü adet anlamında kullanılmıştır. Şu örnekler bu anlamı belirleme açısından oldukça dikkat çekicidir.
Ebû Cuhayfe (Radiyallahü anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlulah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Kim iyi bir çığır açar ve kendisinden sonra o çığırda gidilirse ona, kendisinin sevabı verileceği gibi, açtığı çığırda giden insanların sevablarından hiç bir şey eksiltmeden o sevabların bir katı da verilecektir. Kim de kötü bir çığır açar ve kendisinden sonra o çığırda gidilirse, ona kendisinin günahı yükletileceği gibi, açtığı yolda gidenlerin günahlarından hiç bir şey eksiltmeden o günahların bir misli de yüklenecektir. [2]
İbn Amr es-Sülemî ile Hucrun şöyle dedikleri rivayet edilmiştir: Hakkında: “Sen, sizi bindirecek birşey bulamıyorum deyince, harcayacak birşey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözlerinden yaş akarak dönen kimselerin aleyhine de bir yol yoktur.”
(âyeti) inen el-Irbaz b. Sâriye’nin yanına varmıştık. Selam verdik ve “Seni ziyarete, hastalığın için geçmiş olsun demeye ve (senden) ilim almaya geldik” dedik. Bunun üzerine Irbaz (şöyle) dedi:
“Birgün Rasûlullah (s.a.) bize namaz kıldırdı. Sonra bize dönüp çok tesirli bir va’z etti. Bu va’zdan dolayı gözler yaşarıp kalpler ürperdi. Derken bir konuşmacı: “Ey Allah’ın rasulü (senin) bu (va’zın yolculuğa çıkacağı için kalanlara) veda eden bir kimsenin va’zına benziyor. Binaenaleyh bize neyi tavsiye edersiniz?” (söyleyin de bilelim), dedi. (Fahr-i kâinat efendimiz de):
“Size Allah’dan korkmanızı (başınızdaki idareciler) Habeşli bir köle olsa bile (onlan) dinleyip, itaat etmenizi tavsiye ederim. Çünkü benden sonra sizden kim yaşarsa o, pek çok (dini) ihtilaflara şahid olacaktır. Binaenaleyh size gereken, sünnetime ve doğru yolum üzerinde bulunan halifelerimin sünnetine sarılınız. Bu sünnetlere (adeta) dişlerinizi (bir daha çıkmamak üzere iyice) batırınız. Sizi (din adına) sonradan ortaya atılan işlerden sakındırırım. Çünkü sonradan ortaya atılan her iş bid’attır ve her bid’at sapıklıktır” buyurdu.[3]
Kanun (Hüküm) Anlamı Olarak Sünnet
Sünnet kelimesinin sözlük anlamına baktığımız zaman onun Kur’an ve hadislerde sosyolojik bir içeriğinin olduğunu, sosyla olayları Tevhid açısından değerlendirmekte kullanıldığını görürüz. İnsan topluluklarının yaşama biçimleri, hayat anlayışları, küştür ve medeniyetleri Sünnet kelimesiyle ifade edilmektedir.
Kainatın sahibi, hem genel anlamda bütün evrene, hem de canlı-cansız bütün varlılara bir yol çizmiştir. Bütün varlıkla Allah’ın takdirinin doğrultusunda işlevlerini yerine getirirler. İnsan ve onun içinde yaşadığı toplumda bu durumun dışında değildir. İnsanın da yolu çizilmiştir. Ancak insan irade sahibi olduğu için bu yolda dilediği gibi ilerler ve hareketlerinden sorumlu olur. Allah elçileriyle yolun doğrusunu ve yanlışını gösterir. Nasıl hareket ederlerse, nelerle karşılaşacaklarını kendilerine haber verir. Onlar durumlarını değiştirmezlerse Allah’ta onların iyi ve kötü durumlarını değiştirmez. (Rad/11)
Peygamberin Tavrı Olarak Sünnet
İnsanların ilahi vahyi tebliğ eden bütün peygamberler gibi son peygamber Hz. Muhammed (sav) de uyarıcı ve korkutucudur. O kendisine gelen vahyi açıklar, sözüyle ve hayatıyla insanlara yol gösterir. Peygamberin insanlara gösterdiği bu tavır, O’nun sünnetidir. O’nun sünneti, vahyin tefsiridir ve uygulamasıdır. Vahye inanan müminler, Peygamber’in sünnetine uyarlar. Çünkü peygambere uymak aynı zamanda Allah’a itaat etmektir. (Nisa/80)
Kısaca Sünnet, Peygamberimize ait sözlere, fillere ve O’na ait olaylara verilen genel isimdir.
Peygamberimize ait olduğu kesinleşen Sünnet dinin kaynağıdır, Müslümanları bağlar. Bunun böyle olduğu hem Kur’an’da, hem de hadislerde belirtilmiştir.
“Kim Rasul’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur”(Nisa/80)
“Peygamber size neyi verdiyse alın ve size neyi yasakladıysa ondan sakının. Allah’tan hakkıyla ittika edin (çekinin), çünkü Allah’ın azabı çetindir.”(Haşr/7) ve benzeri ayetler bunu göstermektedir. (Maide/92, Nur/63, Nisa/65, Al-i İmran/31)
Buhari ve Müslim’de Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Size bir şeyi emrettiğim zaman gücünüz yettiği kadar onu yapın, nehyettiğim şeyden de kaçının.” Ahmed b. Hanbel, Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Tirmizin’nin rivayet ettiklerine göre İbni Mesud şöyle dedi: “Döğme yapan ve yaptıran, yüzündeki kılları yolan ve güzellik için ön dişlerini seyrekleştirip Allah’ın yarattığı şekli değiştiren kadınlara Allah lanet etsin.” Esedoğullan’ndan Ümmü Yakup denilen, Kur’an okumasını da bilen bir kadına bu söz ulaşınca kalktı İbni Mesud’a geldi ve “Duydum ki şöyle şöyle demişsin.” dedi. İbni Mesud da “Rasulullah’m (s.a.) lanet ettiğine niçin lanet etmeyeyim, hem o Allah’ın Kitab’ında da vardır.’ dedi. Kadın “Ben Kur’anı baştan sona okurum, böyle bir şey görmedim.” deyince İbni Mesud: “Okusaydm bulurdun, “Rasul size ne verdiyse onu alın, sizi neden nehyetmişse onu terkedin.” ayetini okumadın mı?” dedi. Kadın “Evet okudum” dedi. Bunun üzerine İbni Mesud “Rasulullah (s.a.) bunu yasak etti.” dedi.”[4]
Dinin Kaynağı Sünnet
Sünnet, Kur’andan sonra dinin ikinci kaynağıdır. Kur’an’ın nasıl anlaşılması gerektiğini ve nasıl uygulanacağını, vahyin hedeflerini ve örnek insanlık kurumunu ancak sünnetle öğrenebiliriz. Kur’an bir çok konuyu gayet kısa özlü ve mücmel (kapalı ve özet) bir şekilde ortaya koymuştur. Sünnet, bütün bunları açıklar.
Sünnetin en önemli özelliği örneklik oluşturmasıdır. Peygamberin görevi, insalara indirlen vahyi açıklamaktır, daha doğrusu vahyin ne olduğunu ortaya koymaktır.(Nahl/44)
Peygamberde Allah’a inanan ve ahreti uman bütün insanlar için en güzel örnek vardır.(Ahzab/21)[5]
Sünnet Çeşitşleri
Sünnet, Kur’ân-ı Kerim’den sonra ikînci ana kaynaktır. Fıkıh usulünde delil olarak kullanılan sünnet, Hz. Peygamber’den geliş şekline göre; söz, fiil veya tasvip (takrir) olmak üzere üçe ayrılır.
1. Kavlî sünnet: Hz. Peygamber’in çeşitli vesilelerle söylemiş olduğu sözlerdir. Meselâ; Âmeller ancak niyetlere göredir ve herkese niyetinin karşılığı vardır. Kim Allah ve Rasûlü için hicret etmişse, onun hicreti Allah ve Rasûlünedir. Kim elde edeceği bir dünyalık veya evlenmek istediği bir kadın için hicret ederse, onun hicreti de, kendisi için hicret ettiği kimseyedir” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, I; İmân, 41; Müslim, İmâre, 155).
“Ramazan hilalini görünce orucu tutun, Şevval hilalini görünce orucu yeyin” (Buhârî, Savm, II; Müslim, Sıyâm, 4,18).
2. Fiilî sünnet: Hz. Peygamber’in namaz kılışını ve haccedişini örnek verebiliriz. Allah elçisi; “Ben namazı nasıl kılıyorsam, siz de öyle kılın ” (Buhârî, Ezân, 18; Edeb, 27; Âhad, I).
“Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden alın” (Ahmed b. Hanbel, III, 318, 366) buyurmuştur. Yine Hz. Peygamber’in savaşlarda yapmış olduğu işler de fiili sünnete girer.
3. Takriri sünnet: Hz. Peygamber’in görüp işittiği bir işe karşı çıkmaması ve onu kabul etmesidir. Çünkü Allah’ın Rasûlü bir işin yapıldığını gördüğü veya işittiği halde onu reddetmemiş ve susmuşsa, bu durum onun bu işi tasvip ve kabul ettiği anlamına gelir.
Meselâ; Bir gün Hz. Peygamber. kabir başında ağlayan bir kadına rastlar. Ona; “Allah’tan kork ve sabret ” der. Kadın Rasûlüllah (s.a.s)’ı tanımadan; “Benim başıma gelen, senin başına gelmediği için beni anlayamazsın” diye cevap verir. Daha sonra onun Allah elçisi olduğunu öğrenince de, evine giderek özür diler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Asıl sabır, olayla ilk karşılaşmada gösteren sabırdır” (Buhârî Cenâiz, 32). Burada Allah’ın Rasûlünün kadının kabir ziyaretine ses çıkarmadığı görülmektedir. Bu, erkekler gibi kadınlar için de kabir ziyaretinin caiz olduğunu gösteren bir takrirdir.
Yine Amr b. el-Âs (r.a), Zâtü’s-Selâsil gazvesi sırasında, çok soğuk bir gecede ihtilam olmuş, su ile yıkanırsa canının tehlikeye düşeceğini anlayınca da teyemmümle topluluğa sabah namazını kıldırdı. Gazve dönüşü durum Hz. Peygamber’e anlatılınca, Amr’a; “Cünüp olduğun halde arkadaşlarına imam oldun öyle mi?” diye sordu. Amr; “Kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir” (en-Nisâ, 4/29) âyetini hatırlayarak teyemmüm yaptığını ve namazı kıldırdığını bildirdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber tebessüm etmiş ve susmuştur. İşte bu tebessüm ve susma, su bulunsa bile çok soğuk havada teyemmümle namaz kılınabileceğini gösterir (Zekiyüddin Şa’ban, Usulül-Fıkh, Terc. İbrahim Kafi Dönmez, Ankara 1990, s. 66).[6]
Kısaca Sünnet, İslam toplumunun üzerinde olması gereken yoldur, gidişattır, yaşama anlayışıdır. Bu sünnet, Allah tarafından çerçevesi çizilmiş ve Hz. Muhammed’in uygulamasıyla yaşayıp ortaya koymasıyla belirginleşmiştir.[7]
Günümüzde Sünnet üzerinde büyük algı operasyonları oluşturularak tesiri azaltılmaya çalışılmaktadır. Kur’an bize yeter safsatasıyla yola çıkan müsteşrikler, cahil olan topluluk üzerinde Sünnet’i tahrif etmeye çalışarak peygambersiz bir din oluşturmayı hedeflemişlerdir. Sünneti sadece takke, sarık, şalvar, sakal anlayan topluluk ise bu tuzağa çok rahat bir şekilde düşmüşlerdir. Kur’an ve Sünnet et ve tırnak gibidir. Hz. Aişe’ye Allah Rasulunun ahlakı sorulduğunda; “Siz, hiç Kur’an okumuyor musunuz? Kur’an O’nun ahlakı idi.” Cevabını vermiştir. Görüldüğü üzere Sünnet, Kur’an’ın pratik hale dönmüş şekldir. Sünnet ortadan kalktığı takdirde Kur’an’ın da pratiği yitirelecek ve böylelikle kitleler İslam’dan fersah fersah uzaklaşacaktır. Müsteşrikler tarafından yapılmak istenen, hedeflenen de budur.
Rasûlullah (s.a.) (şöyle) buyurmuştur: “Şunu iyi biliniz ki bana Kur’an-ı Kerim ile birlikte (onun bir) benzeri de verilmiştir. Dikkatli olun koltuğuna kurulan tok bir adamın size: (Sadece) şu Kur’an lazımdır onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz (yeter), diyeceği (günler) yakındır.”[8]
“Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaşınca koltuğuna yaslanmış durumda iken, bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız derken) bulmayayım.”[9]
[1] Şamil İA
[2] İbni Mace( mukaddime 270)
[3] Ebu davud ( 4607) , Tİrmizi (ilim 16)
[4] Vehbe Zuhayli – Tefsiru’l Munir (Haşr/7)
[5] H.Ece – İslam’ın Temel Kavramları
[6] Şamil İA
[7] H.Ece – İslam’ın Temel Kavramları
[8] Ebu Davud – Sünnet 5/4604
[9] İbn Mâce, Mukaddime: 2; Ebû davud, Sünnet: 17, Tirmizi İlim/10