KİMSENİN KİMSEYİ HATIRLAMAYACAĞI YER (SIRAT)
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd âlemlerin Rabbi, Maliki, ölümü ve hayatı biz kullarının hangisinin daha iyi amel işleyeceğini belirlemek için yaratan, yolundan gidildiği takdirde emniyetin elde edildiği Allah (Celle Celaluhu)’a aittir.
Salat ve selam rehberimiz ve önderimiz, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (sav)’e onun ehli beytine, dinin yaşanması konusunda bizlere örneklik teşkil eden Ashabına, bugüne kadar yaşamış ve yaşamakta olan tüm Müslümanların üzerine olsun.
ALLAH(Celle Celaluhu) insanoğlunun tamamının dünyada yaptıkları amellerin hesabını sorduktan sonra artık her insan hak ettiği yani yaptığı ameller karşılığında gideceği yere (cennet veya cehennem) gitmek için cehennem ateşinin üzerinde sırat köprüsü kurulur. Bir ucu mahşer diğer ucu cennette gidecek. Bütün insanlar ordadırlar kimse kimseyi hatırlamaz herkesin dehşete düşeceği yerdir orası.
Hz. Âişe (r.a) nakleder: “Bir defasında Cehennem’i hatırlayıp ağladım. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) beni bu vaziyette görünce: Âişe, neyin var?» diye sordu. Cehennemi hatırladım da ağladım. Siz peygamberler kıyâmet günü âile fertlerinizi hatırlar mısınız? dedim.
Allah Rasûlü (s.a.v) şu karşılığı verdi: Üç yer vardır ki oralarda kimse kimseyi düşünmez:
1:Mîzan’da ameller tartılırken, terazinin hafif mi yoksa ağır mı geldiğini öğrenmeden,
2. “…İşte buyrun kitabımı okuyun!” (el-Hâkka, 19) deyinceye kadar amel defterleri verilirken, defterinin sağından mı, solundan mı, arkasından mı verileceğini bilmeden,
3. Bir de cehennemin sırtlarına Sırat Köprüsü kurulduğunda. Köprünün iki yanında pek çok kancalar ve sert dikenler vardır. Allah Teâlâ bu kancalar vasıtasıyla mahlûkâtından dilediğini yakalayıp cehenneme atar. İşte kişi bu kancalardan kurtulup kurtulamayacağını öğrenmedikçe kimseyi düşünemez.
Ebu Hureyre (ra) Peygamberimiz (asm)’den şöyle rivayet ediyor:“Cehennemin ortasına sırat (köprüsü) kurulur. Oradan peygamberlerden ümmetleri ile beraber geçenlerin ilki ben olacağım. Peygamberlerden başka o gün kimse konuşamaz, peygamberlerin sözleri de ‘Ey Allah’ım, kurtar kurtar.’ olur.” (Buhari ve Müslim’den naklen, Tâc, V, 377-378)
İşte o gün o esnada hiçbir ışık olmayacak göz gözü görmeyecek
Buhari’de Sevban r.a naklettiği hadiste: Yahudilerden biri Rasulullah(sav)’ın yanına geldi ve şöyle sordu; ALLAH(Celle Celaluhu) gökleri başka göklerle yerleri başka yerlerle değiştirecek insanlar nerde olacak? Rasulullah; insanlar karanlıklar içerisinde sırat köprüsünün yanında olacaklar.
Tam o esnada müminlerin amelince önünde bir nur belirlenecek.
Sırat üzerinde her bir mü’minin yalnız kendisinin faydalanacağı bir nûru vardır. Bu nurdan başkası faydalanamayacaktır. Kimse, başka bir kimsenin nûru içerisinde gidemeyecektir.
Tahrim 8:Ey iman edenler, günahlarınıza samimi bir tövbe ile Allah’a dönün! Umulur ki Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları önlerinden ve yanlarından koşar da, ‘Ey Rabbimiz, nurumuzu tamamla, bizi bağışla; muhakkak sen her şeye kadirsin.’ derler.
Bu âyette, mü’minlerin nurlarından kastedilen, iman ve amelleriyle gelen nurlardır. Özellikle bu nurları Sırat üzerinde onları götürecek ve selamete çıkaracaktır. O gün Allah(Celle Celaluhu), Peygamberi ve ona uyan mü’minleri kâfirlerin önünde utandırmayacak, aksine onlara ikram edip aziz kılacaktır.
Ebussuûd şöyle der: Burada Yüce Allah(Celle Celaluhu)’ın rezil ettiği kâfir ve fâsıklara tariz(karşılık) vardır. O mü’minlerin nuru, sırat üzerinde onlar için ışık saçacaktır. Ayın gece karanlığında ışık saçtığı gibi, onların nuru da önlerini, arkalarını, sağlarını ve sollarını aydınlatır.
Başka bir ayeti kerimede ALLAH(Celle Celaluhu) şöyle buyuruyor;
Hadid 12:Mümin erkekleri ve kadınları, nurları önlerinden ve sağlarından koştuğunu gördüğün gün (melekler) “Bu gün size altından nehirler akan ve içlerinde ebedî kalacağınız cennetler müjdeler olsun.” (derler). İşte bu, büyük murada ermenin ta kendisidir.
İbni Mes’ud’un bu ayetin tefsiri sadedinde söylediğine göre insanlar amellerinin mikdarına göre sıratı geçecekler: Bir kısmının nuru dağ kadar, bir kısmınınki hurma ağacı kadar, bir kısmının da ayaktaki insan boyu kadar olacaktır. Nuru en az olanınki ise elinin başparmağında olacak, bir yanıp bir sönecek.
Katade şöyle dedi: Bize nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.v) şöyle diyordu: “Müminlerden bazılarının nuru Medine’den Aden’e ve San’a’ya kadar aydınlatır. Kimisininki daha az olur. Hatta bazılarının nuru sadece iki ayağının yerini aydınlatır.”
Münafıkların ordaki Halini ise ALLAHcc şöyle bildiriyor
Hadid 13- O gün, münafık erkekler ve münafık kadınlar iman edenlere “Bizi bekleyin, nurunuzdan bir parça alalım.” derler. “Arkanıza dönün de, bir nur arayın.” denilir. Hemen aralarına tek kapısı olan bir sur çekilir. Surun içinde rahmet, dış tarafında da azap vardır.
Münafıklar, azaptan kurtulan müminlerden kendilerini de beraber götürmelerini ve nurlarından istifade etmeleri için beklemelerini veya ağır olup buna fırsat vermelerini isteyerek onlardan yardım talep ederler. Ebu Ümame şöyle dedi: Mümine nur verilir kâfir ve münafık ise nursuz bırakılır.
Düşünün ki mü’minlerle münâfıklar bir aradalar. Belki Mahşer yerinde toplu haldeler. Allah mü’minlere diyecek ki: “Ey mü’minler! Haydi sizler cennete gidin!” Mü’minler şöyle nûrlarıyla birlikte, önlerini aydınlatan ışıklarıyla birlikte cennete doğru o mekândan ayrılıverince, münâfıklar karanlıkta kalıverecekler, etrafları kapkaranlık oluverecek, perişan olacaklar, müthiş bir kaos üzerlerine çöküverecek, kahrolacak, mahvolacaklar. O gün münâfık erkek ve kadınlar, iman ettiğini söyleyip te inanmamış olanlar, inanmadıkları halde iman gösterisinde bulunanlar, mü’minlere diyecekler ki: “Hey! Müslümanlar! Kardeşlerimiz! Arkadaşlarımız! Akrabalarımız!
Ne olur dönün bize biraz da, biz de bakalım! Ne olur bizim tarafa, bizden yana dönün biraz da, şu nûrunuzdan, ışığınızdan biz de istifade edelim! Ya da biraz bizden tarafa dönseniz de biz de ne yapacağımızı bir bilsek! Karanlıkta kaldık, ne yapacağımızı şaşırdık! Ne olur siz gidince biz kahrolduk. Biraz istifade etseydik nûrunuzdan.” Tam o esnada
Bir sur gerilecek aralarına. Mü’minlerle o münâfıkların arasına bir set çekilecek. Artık mü’minlerle beraberliklerine bir son verilecek. Müslümanlarla birlikte bulunamayacaklar. Çünkü aralarına bir sur gerilecek, bir engel konulacak. A’râf sûresinde ‘hicap’ deniyor buna. Öyle bir sur, öyle bir hicap ki, bir tarafı azap, diğer tarafı da rahmet olacak. Bir tarafa rahmet, öteki tarafa da azap kapısı olarak bir sur çekilecek. Münâfıklar tarafı azap üstüne azap olurken, müminler tarafıda rahmet olacaktır. Aralarında bir sur var ve mü’minler bir yanda, münâfıklar da öteki yanda olacak. Karanlıkta kalmışlar ama yine de müminleri görüyorlar. Müslümanların nûrlarıyla birlikte o ortamdan ayrılıp bir yerlere doğru gittiklerinin farkındalar. Onlara bağırıp çağırıyorlar.
Hadid 14:Münafıklar şöyle seslenirler: “Biz sizinle beraber değil miydik?.” Müminler: “Evet. Lakin siz kendi kendinizi belâya soktunuz, beklediniz, şüphe ettiniz, kuruntular sizi aldattı, nihayet Allah’ın emri geldi ve o çok aldatan (şeytan) sizi Allah hakkında da aldattı.” Derler
Yani münafıklar müminlere şöyle seslenirler: Biz dünyada sizinle beraber değil miydik, sizin yaptıklarınızı yapmıyor muyduk, sizinle beraber cumalarda hazır bulunmuyor muyduk, mescidlerde sizinle beraber namaz kılıyor. Arafat’ta beraber vakfe yapıyor, savaş meydanlarında beraber oluyor, diğer görevleri sizinle beraber eda ediyor ve İslâm’ın bütün amellerini yapıyorduk, bütün bunlarda beraber değil miydik?
Müminler de münafıklara şu şekilde cevap verirler: Yani dünyada ağzınızın ucuyla biz de Müslümanız diyordunuz, ama bu konuda samimi değildiniz. Sadece iman gösterisinde bulunuyordunuz. Hayatınızda, dünyanızda İslâm’la küfür arasında bir hayat yaşadınız. İslâm’la küfrü sarmaş dolaş yaşadınız. Biz Müslümanız dediniz ama izimlerin peşinden koştunuz. Bir Müslümanlıktan Bir demokratlıktan dem vurdunuz. İslâm’a hiçbir zaman sıkı sıkıya bağlanmadınız. İnandık dediğiniz Allah(Celle Celaluhu)’ın istediği gibi bir hayat yaşamadınız. Siz başınıza belâ satın aldınız. Allah(Celle Celaluhu)’ın istemediği şeylerin peşine düştünüz.”
Evet, görünüşte bizimle beraberdiniz, ama siz inkârı gizleyerek münafıklık yapmak suretiyle başınızı belâya soktunuz, zevk ü sefaya, şehvet ve isyanlara dalarak kendinizi helak ettiniz, tevbeyi geciktirdiniz, müminlerin, hakkın ve haktan yana olanların başına felâket ve musibetler gelmesini beklediniz, din konusunda ve öldükten sonra dirilme meselesinde şüpheye düştünüz. Kur’an’ın indirdiklerini tasdik etmediniz, apaçık mucizelere iman etmediniz.
Boş kuruntular sizi aldattı. “Biz affolunacağız” dediniz dünya ve tûl-i emel sizi aldattı, nihayet ölüm gelip çattı. Şeytan sizi kandırdı, hatta size “Allah af edicidir, merhametlidir, size azap etmez.” dedi.
Mücahid, Dehhak ve Hasan-i Basri diyorlar ki: “Kıyamet gününde müminler, münafıkların nurlarının söndüğünü görünce rablerinden, kendi nurlarının devam etmesini isteyeceklerdir Allah(Celle Celaluhu)’a şöyle diyerek dua ederler: “Ey Rabbimiz! Bu nuru üzerimize tamamla. Onu bizim için devamlı kıl. Bizi, karanlıklarda bocalar bırakma.
İbn Abbâs şöyle der: Bu, Allah(Celle Celaluhu) münafıkların nurunu söndürdüğü zaman, mü’minlerin yaptığı duadır. Korktukları için, cennete varıncaya kadar, bu şekilde Rablerine dua ederler.
Ebu Said el Hudrî’nin rivayetinde Peygamberimiz (asm) şöyle buyuruyor:Mahşerde muhakeme ve muhasebe işlerinden sonra Cehennemin üzerinde bir köprü (Sırat) kurulur. Allah şefaate izin verir. (Mü’minler) ‘Ya Allah selamet ver, selamet ver, diye dua eder durur.
Ya Rasulallah, köprü nedir?’ diye sorulduğunda; ‘Kaypak ve kaygan bir yoldur. Orada; kancalar, çengeller ve Necidde bilen sa’dan denilen sert dikencikler gibi dikenler vardır. Mü’minler amellerine göre kimi göz açıp kapayıncaya kadar, kimi şimşek gibi, kimi rüzgar gibi, kimi kuş gibi, kimi iyi cins yarış atları gibi, kimi deve gibi süratle geçerler. Mü’minlerden kimi sapasağlam kurtulur. Kimi de tırmalanmış (hafif yaralı) olarak salıverilir. Kimileri de cehennem ateşi içerisine dökülür.'” (Buhari, Müslim)
Ebû Sa’id el-Hudri’nin rivayet ettiğine göre, Sırat köprüsü, kıldan ince, kılıçtan keskindir. Sırat’ın uzunluğu bin senelik yokuş, bin senelik iniş ve bin senelik de düzlüktür. Bu mesafe bazı insanlar için olacaktır. Her bir kimsenin bu mesafeyi geçmesi, amelleri ile orantılı bir zamanda olacaktır. (Mansur Ali Nasıf, Tâc, V.394; Acluni, Keşfül-Hafa, II, 31).
Bazı ulemâya göre Sırat’ın kıldan ince, kılıçtan keskin olduğuna dair rivayetler, bu köprünün üzerinden geçmenin pek müşkil ve zor olduğundan kinayedir.
Mü’minlerin Sırat’ın üzerinden çabuk geçip geçmemeleri, onların haramlara yönelip yönelmemelerine bağlıdır. Kalbine haram işleme düşüncesi gelip de ondan hemen yüz çevirip uzaklaşan kimseler Sırat’tan çabuk geçecektir.
VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN