Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.
Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmetin üzerine olsun.
Kur’an-ı Kerim, sadece mü’min ve salih kimselerin yolunu belirlememiş, aynı zamanda Sapık ve mücrimlerin de yolunu belirtmiştir. Kur’an, bâtılı da açıklayıp ortaya koymaktadır. Mücrimlerin yolunu belirlenmedikçe, mü’minlerin yolunu belirleyebilmek zordur. Bu konuyla alakalı bir ayeti kerime de;
“(Kur’an) ayetlerini (hakkın izharı) ve mücrimlerin yolunun belirlenmesi için açıklıyoruz.” (En’am/55)
Mevdudi (rha) bu ayeti kerimenin tefsirinde şöyle diyor:
Bu ayetin anlamını iyi kavramak için, müşriklerin “Bu Peygambere Rabbinden bir ayet indirilmeli değil mi?” şeklindeki sorusunu söz konusu eden 37. ayeti göz önünde bulundurmalıyız. Bu ayeti izleyen bölümde (38-54. ayetler) bol bol ayet (mucize) bulunduğunu fakat kafirlerin onları görmek istemediğini göstermek için çok sayıda apaçık ayet (delil) sayılmıştır. Sonra 55. ayette bu tür kişiler sanki şöyle denilerek uyarılmaktadır: “Böylece biz ayetlerimizi apaçık ortaya koyuyoruz ki, bu ayetlere rağmen küfürlerinde direnenler suçluluklarını kanıtlamaktadırlar. Çünkü onlar, Doğru Yol’u gösterecek ayetler olmadığından değil, kendileri bu ayetleri görmek istemediklerinden bile bile sapıklık yolunu seçmektedirler.”
Kur’ân-ı Kerîm’de mücrim kelimesi ikisi tekil, diğerleri çoğul (mücrimûn, mücrimîn) şeklinde olmak üzere elli iki âyette geçmektedir. Bu âyetlerin çoğunda mücrim kavramı, dinî mânada en büyük suçu işleyenler konumunda bulunan kâfirlere işaret etmektedir. Bunların içinde peygamberlere ve müminlere zulmedenler, inananlar karşısında kibirlenip onları aşağılayan ve alaya alanlar (meselâ bk. Yûnus 13, 75; Hicr 12; Câsiye 31), Allah’a şirk koşanlar (Rûm 12-13) ve münafık olanlar da (Tevbe 65-66) vardır. Ayrıca Allah’ın âyetlerini yalanlamak da mücrimlikle nitelendirilmiştir (A‘râf 40; Yûnus 17; Secde 22). Buradaki “âyetler” kelimesi, “ilâhî kitaplardaki pasajlar” mânasında olabileceği gibi “tabii nesneler ve tabiatın işleyişinde gözlenen mükemmellik” anlamına da gelebilir. Mücrim kavramı bazı âyetlerde dinin temel ilkelerinden nübüvvet ve âhiret inancını benimsemekten kaçınanları ifade eder (meselâ bk. En‘âm 147; Neml 66-69). Hz. Lût’un kavminden iman etmeyenler de insan onuruyla bağdaşmayan “aşırı derecede çirkin fiili” (fâhişe) işledikleri için mücrim olarak anılmıştır (A‘râf 84; Hicr 58; Zâriyât 32). Müddessir sûresinde beyan edildiğine göre (39-47) âhiret hayatında cennettekiler cehennemdeki mücrimlere kendilerini yakıcı ateşe sevkeden davranışlarının ne olduğunu soracak, onlar da şu cevabı verecektir: “Biz namaz kılmıyor, yoksulu doyurmuyorduk. Sürekli günah işleyenlerle beraber bulunuyorduk. Büyük hesap gününün vuku bulacağına inanmıyorduk. Nihayet ölüm karşımıza çıkıverdi” (ayrıca bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “crm” md.). Hadis literatüründe az sayıda geçen cürm kavramı mutlak mânada günahı ve günahkârı ifade eder (Müsned, VI, 57; Buhârî, “İʿtiṣâm”, 3; Müslim, “Feżâʾil”, 132-133).
Naslardan anlaşılacağı üzere mücrim; iman esaslarını ve bunların gerektirdiği davranış kurallarını ihlâl eden, dolayısıyla ebediyen cehennemde kalmaya mahkûm edilecek olan âsi ve günahkâr kişidir. Elmalılı Muhammed Hamdi, Kalem sûresinin 35. âyetindeki kullanıma dayanarak mücrim kelimesini müslimin zıddı olarak gösterir.
35- Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç?
36- Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz?
37- Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz?
Ya biz artık müslümanları yüzlerini ancak Allah’a tutmuş, esenliği düşünür, suç işlemekten korunur, güzellikle çalışır, temiz kalpli müslümanları hiç suç işleyenler gibi kılar mıyız? Gerçekte ikisinin akıbetlerini eşit yapar mıyız? Elbette suç işleyen akıbetini azap, müslümanın akıbetini Naim yapacağız. Burada müslüman mücrimin yani suç işleyenin karşılığı olarak zikredilmiştir.
MÜCRİM, suç işleyen demektir. Bunun başı da, suç işlemeyi vicdanen helal ve mübah saymaktır ki küfürdür. Böyleleri suç işlemekten ancak fiilî bir engel karşısında çekinirler.
MÜSLİM, bunun tam anlamıyla zıddıdır. Bunun imanı vardır. Suç işlemeyi vicdanında çirkin bilir, cezasına inanır; işlerse insanlık icabı bir hata ile veya zorunlu bir sebeple işler. Doğrusu inanmayanlar da suç işlemenin çirkin olduğunu bilir. Onun için kendisine karşı işlenen bir suça öfke püskürür fakat kendi yaptığını suç saymaz, hoş görür. Çünkü suçu hak gözüyle değil, kendi keyfine göre ölçer, kendi üstünde bir hak tanımaz. Aslında o suçun çirkinliği kendisine sonsuza kadar bir ceza olacağını hesap etmez. Âhirete inanmaz. Bunun bütün nedeni de verdiği hükümde yanılması, her hak ve yetkiyi kendisinde görmesidir. Tefsirlerin açıklamasına göre, Mekke’de kâfirler şöyle demişlerdi: “Öldükten sonra her şey biter. Müslüman ile suçlu eşit olur. (bugünkü mücrimler de kendilerini Müslümanlardan üstün görüyor). Biz dünyada fırsatı kaçırmayız, canımızın istediğini yapar, dilediğimiz gibi hüküm verir, zevkimize bakarız. Bu nedenle öldükten sonra müslümanlardan daha iyi ölmüş oluruz. Şayet Muhammed’in dediği o öldükten sonra dirilme varsa, biz zevkimizi peşin almış oluruz”. (Elmalılı Tefsiri)
Allah (c.c.), hak ve hayra ilişkin kesinleşmiş bir inanç oluşturmanın, meselenin diğer yüzünü; yani bâtıl ve şerri tanımayı da gerektirdiğini elbette ki, bilmektedir. Çünkü insanın “şu, tam anlamıyla şer ve bâtıldır, şu da tam anlamıyla hak ve hayırdır” diye kesin bir karara varmasının yolu budur.
İmanın, ıslahın ve hayrın belli olması, bir de mücrimlerin yolunun ortaya çıkması için bu, zorunludur. Bu, Rabbanî ayetlerin açıkça ortaya koyduğu bir hedeftir. Mücrimlerin tutum ve yollarında söz konusu olabilecek herhangi bir şüphe veya karışıklık; mü’minlerin tavır ve yolunda da bir karmaşa ve şüpheye neden olabilir. Çünkü bunlar iki zıt durum ve birbirinden ayrı iki yoldur. Bu bakımdan çizgi ve renklerin iyice ortaya çıkması gerekir.
Rabbim müminlere yakışır şekilde inanıp yaşamayı, mücremlerden ve amellerinden sıyrılabilmeyi nasip etsin.