BİSMİLLAHİRRAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd alemlerin Rabbi Rahman ve Rahim olan insanı boş yere amaçsız ve gayesiz yaratmayıp niçin yaratıldığının da ona en güzel şekliyle gönderdiği elçileriyle insanlara vahiy vasıtasıyla haberdar olmasını sağlayan Allah (c.c)’a mahsustur.
Salat ve Selam var oluş gayesinin bilinciyle hareket eden Peygamberimize (s.a.v) ve onun izinden giden bütün Ümmet-i Muhammed’in üzerine olsun inşaAllah.
Allah tüm kâinatı ve insanı yoktan var etmiştir. Bu varlıklar arasında insana sayısız nimetler vermiş, en önemlisi de onu diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan bir ruhla yaratmıştır. İnsana verilen nimetler o kadar çoktur ki, Allah Kuran-ı Kerimde bu nimetlerin genelleme yapılsa dahi saymakla bitirilemeyeceğini bildirmektedir. (Nahl Suresi, 18) Bu durumda insanın, kendisine bunca nimetin ne amaçla verildiğini, bunların karşılığında kendisinden ne istendiğini düşünmesi gerek.
Yüce Allah insanlara dünya hayatında yaşayacakları kısa bir süre tanımıştır. Tüm insanların dünyaya gelişlerinin ve bu kısa hayatlarının tek ve en önemli amacı Yüce Allah’a kul olmaktır. Kuran’da bu amaç şöyle bildirilir:
Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi, 56)
Peki Allah’a kul olmak ne demektir?Yüce Allah’a kul olmak; O’nun varlığını ve birliğini kabul etmek,Hayatının her alanında Tevhid etmek, Onu gereği gibi tanıyıp takdir etmek, Ondan başka İlah edinmemek ve tüm yaşamını O’nun istediği biçimde geçirmek demektir. Kuran’da bize, Rabb’imizin insanlar için beğendiği ahlak ve yaşam biçimi detaylı olarak haber verilir ve insanlar bu şekilde yaşamaya davet edilirler. Bir ayette yaratılış amacını göz ardı ederek sorumsuzca bir hayat süren ve bunun acı sonucundan da endişe etmeyen kimselerin ahirette şöyle karşılanacağı haber verilmiştir:
Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilemeyeceğinizi mi sanmıştınız? (Mü’minun Suresi, 115)
Aslında insanlar yaratılış amaçlarından habersiz değildirler. Yüce Allah kitapları ve elçileri vasıtasıyla onları bu gerçekten haberdar etmiş ve onlara izlemeleri gereken doğru yolu göstermiştir. Onlara öğüt almaları için de bir ömür boyu süre vermiştir. Kendilerine tanınmış bu kadar çok fırsatı görmezden gelip, yalnızca nefislerinin istek ve tutkularını amaç edinerek gerçek amaçlarından sapanların ise ebedi pişmanlıkları ahirette kendilerine fayda vermeyecektir. Bu önemli gerçek Kuranda şöyle bildirilmiştir:
İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: “Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım.” Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi, 37)
Yüce Allah insanlara kendisine nasıl kulluk etmeleri gerektiğini bildirmiştir.
Allah’a kulluk etmeleri için yaratılmış olan insanların bunu nasıl yapacakları Kuran da detaylı olarak bildirilmiştir.Kuran’da müminlere,Yüce Allah’a nasıl dua etmeleri, O’nu nasıl anmaları gerektiği, namazı, zekatı ve Allah’ın kendilerinden istediği her türlü ibadet şeklini nasıl yerine getirecekleri;Güzel ahlak yapısının nasıl olması gerektiği, müminin ne tür vasıfları kazanması, ne tür özellik ve tavırlardan kaçınması gerektiği;Tevazu, fedakarlık, dürüstlük, adalet, merhamet, hoşgörü, kararlılık ve bunlar gibi pek çok üstün ahlak özelliğinin Allah’a kulluk etmenin temel vasfı olduğu Kuran da haber verilen önemli hükümlerdir.Ayrıca kötü ahlak özellikleri, kötü tavır, davranış ve konuşma biçimleri de Kuran’da detaylı olarak bildirilmiş, müminler bu tür olumsuz tutumlardan sakındırılmışlardır.Yüce Allah’ın kullarından istediği en temel konu ise,şirksiz iman etmeleri, onların Kendisini hoşnut etmeyi gaye edinmesi, yani Allah rızası için yaşamaları ve sürekli bu bilinçte olmalarıdır. Bunun için de kişinin her olay karşısında, nefsinin isteklerinden vazgeçip Yüce Allah’ın rızasını tercih etmesi gerekir. Eğer kişi nefsini hoşnut etmeyi amaçlarsa o zaman nefsini ilah edinmiş olur. (Allah’ı tenzih ederiz). Bu durum bir Kuran ayetinde şöyle ifade edilir:
Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü?… (Furkan Suresi, 43)
Mümin hayatı boyunca karşısına çıkan her olayda, her düşüncede, her tavırda bu hükümlere göre davranarak, Allah’ın rızasını tercih eder ve yalnızca Ona kulluk eder.
Günümüzde insanların büyük bir bölümü, içinde yaşadıkları ve sürekli şikayet ettikleri dejenerasyonun nedenlerinin, kendi bencil tutkularına uymaları ve Yüce Allah’a eş koşmaları olduğunu düşünmezler. Bu nedenle de çözümü çok farklı yerlerde ararlar. Yalnızca ekonomik, sosyal ve kültürel reformlar yaparak, ülkenin zenginliğini artırarak ve teknolojisini geliştirerek sorunlarını çözebileceklerini düşünürler. Oysa insanlar arasında güçlü bir Allah inancını yerleştirmeden, bu yöntemlerin hiçbiri kesin çözümler getirmez.Kimi insanların içinde yaşadıkları bu karanlık ve ürkütücü yaşam tarzından kurtulabilmelerinin, huzurlu, güvenilir ortamlar içinde yaşayabilmelerinin tek bir yolu vardır. Bu yol, toplumu oluşturan bireylerin, yalnızca Yüce Allah’a iman etmeleri ve Rabbimizin Kuran’daki emir ve yasaklarına uymalarıdır yani kısacası İslam’ın yeryüzüne hakim olmasıdır. Bu, tüm insanlar için mutlak bir kurtuluş demektir. Çünkü insanı Yüce Allah yaratmıştır ve onun ruhunun neye ihtiyacı olduğunu da en iyi O bilir. Kuran’da bu gerçek şöyle haber verilmektedir:”
Yüce Allah, rızasına uyanları bununla (Kuran ile) kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir.”(Maide Suresi, 16)
Dünya hayatında aranılan huzur ve mutluluk ancak Allah’a kulluk etmekle elde edilir.
İnsanlar Allah’ın kendilerine yüklediği sorumluluğu ve yalnızca Ona kulluk etmeleri gerektiğini kavradıklarında aradıkları Dareyn saadetini Allah’ın izniyle elde ederler. Bu durum, toplumsal açıdan da geçerlidir ve toplum içinde bir dengenin oluşmasını sağlamaktadır. Ancak aksi söz konusu olduğunda; yani Allah’ın varlığını inkar edenlerin, O’nun vereceği cezadan ve ahiret gününün getireceklerinden korkmayanların sayısı arttığında, bu denge bozulur. Kuran’da, insanların Allah’ın emirlerini terk edip kendi hatalarına uymalarının, insanlığı ciddi bir dejenerasyona götüreceği şöyle haber verilmektedir:
Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. (Mü’minun Suresi, 71)
İnsanın ahiret yaşamı, kişinin dünya hayatını nasıl geçirdiği ile belirlenir. Öldükten sonra bir daha hataları telafi etme imkanı yoktur. Bu nedenle, sanki dünyaya tesadüfen gelmiş, başıboş bırakılmış ve yaptıklarından hesaba çekilmeyecekmiş gibi bir mantıkla hareket etmek, kişinin kendi ahiret hayatı için çok büyük bir kayıp olacaktır.
SONUÇ
İnsan, kendisini yoktan var edenin ve sahip olduğu tüm nimetleri verenin Allah olduğunu, bu nedenle yalnızca Ona şükretmesi gerektiğini, vicdanıyla düşünerek bulabilecek akla sahiptir. Ancak Allah’a olan şükrünü ne şekilde ifade edeceğini, O’na nasıl kulluk edeceğini Kuran’dan öğrenerek uygulayabilir. Yüce Allah’ın Kuran’da bildirdiği, Onun razı olacağı biçimde bir ömür süren ve O’na gereği gibi kulluk etmiş olan bir mümin, dünyadaki yaşamı için de ölümünden sonraki hayatı için de müjdelenmiştir. Allah’ın rızasını kazanmış ve Rabbimizin rahmetiyle cennetine layık gördüğü seçkin bir kişi olarak sonsuz mutluluk ve mükafata kavuşmayı umut eder hale gelmiştir. Bu amaçtan sapan, boş gayeler peşinde koşan ve Allah’ın istediği şekilde yaşamayan, O’na gereği gibi kul olmayan kimseyi de kötü bir son beklemektedir. Bu sonuçtan da anlaşılacağı gibi, kişinin Allah’a kulluk etmesinin yalnızca kendisine faydası vardır. Yüce Allah’ın hiç kimsenin ibadetlerine, iyiliklerine, güzel ahlaklı olmasına ihtiyacı yoktur. Kuran’da bildirildiği gibi; “Allah alemlerden müstağnidir.” (Ankebut Suresi, 6)
Rabbim yaratılış gayesini,Gaye edinenlerden eylesin… AMİN..
SELAM VE DUA İLE…