ÖLÜMDEN SONRAKİ MERHALELER (2) | Akaid Programı – 51. Bölüm
ÖLÜMDEN SONRAKİ MERHALELER
- MİZAN – HESAP
Mizan
Ölçü ve tartı işinde kullanılan terazi, ölçü aleti: ahirette günah ve sevapların iyilik ve kötülüklerin ölçülüp tartılacağı manevi ölçü aleti.[1]
Bu ölçü vasıtasıyla herkes kendi sevap ve günahının derecesini anlayacaktır. Gerçek mahiyetini sadece Allah’ın bildiği mizanın varlığı Kuran’la sabittir.
Kur’an’da bu konuda şöyle buyurulur:
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.”[2]
“Kıyamet gününde amellerin tartılması haktır, gerçektir. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır.”[3]
“Biz kıyamet gününe mahsus adalet terazileri kuracağız. Hiçbir kimse hiçbir Haksızlığa uğratılmaz. Bir hardal tanesi kadar bile olsa, yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak biz yeteriz.“[4]
Mizan, hiçbir kimsenin en küçük amelinin dahi zayi’ olmasına meydan vermeyen, tam manasıyla haklı ve adaletli bir ölçü aletidir. Herkesin ameli, mahiyetini bilmedigimiz bu aletle ölçülecektir. Iyilikleri ağır gelenler cennete gönderilirler. Kötülükleri ağır gelenler de cehenneme gönderilirler. Ancak cehenneme gidenlerden iman sahibi olanlar cehennemde sürekli kalmazlar. Günahları kadar cehennemde kalırlar.
Bir terazinin ağır gelmesi, onunla tartılan şeyin (mevzun’un) ağırlık ve miktarı ile orantılıdır. Ahirette terazinin ağır gelmesi istenilen tarafı iman ve iyi amellerin konulduğu gözüdür. Terâzide imanla birlikte iyilikleri, hayır ve hasenâtı ağır gelenler kurtulacaklardır.
Mîzân konusunda şu anlamda hadisler varid olmuştur:
a) Mîzânda, tartılacak olan, amel defterleridir.[5]
b) Gerekli olan değerlerine göre iyilikler güzel ve nurani suretlere (miktarlara) kötülükler de çirkin suretlere çevirilerek tartılırlar.[6]
c) İnsan bir defa sırtına iyiliklerini yüklenerek sevabıyla tartılır, ayrıca da veballerini sırtına yüklenerek günahıyla tartılır .[7]
Hesap
Mahşerde ilahi adaletin tecellisi için mahkeme kurulacak ve herkes yaptıklarından sorguya çekilecektir. Orada mutlak hakim olan Allah’ın huzurunda herkes hesap verecektir. Allah Tealâ aslında her şeyi bilmektedir. Amel defterlerini alan herkes de kendi yapıp ettiklerini en ince ayrıntılarına kadar görmüştür.
Ancak Allah Tealâ, herkese suçlarını bir bir itiraf ettirmek, azabı hakkettiğini göstermek için daha doğrusu böyle istediği için kullarını bir bir hesaba çeker. Ancak, bir anda insanlardan birinin hesaba çekilmesi, diğerlerinin hesabının görülmesine engel olmaz.
Ahirette insanların nelerden sorguya çekilecekleri bir hadis-i şerifte ana hatlarıyla açıklanır. Buna göre insan:
1- Ömrünü ne yolda tükettiğinin,
2- İlmini ne yolda kullandığının ve onunla hangi amelleri yaptığının,
3- Malını nereden kazanıp nereye harcadığının,
4- Cismini ne yolda yıprattığının,
hesabını mutlaka verecek, bu hesabı vermeden hiçbir yere gidemeyecektir.
Hesap ve sual esnasında, melekler tarafından tutulan amel defterleri yanında, insanın elleri, ayakları ve derilerinin de şahitlik edeceği Kuran’da bildirilmiştir. (Fussilet /19-21; Yasin / 65)
O gün, kendilerine Allah’ın bir lütfu ve dünyada yaptıklarına karşılık hesap ve sualden muaf tutulanlar da vardır.
Buharî, Sahih’inde kaydettiği rivayete göre Âişe(r.anha), Peygamber(s.a.v)in şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
“Kıyamet gününde hesaba çekilen kişi mutlaka helak olur.” Ben: Ey Allah’ın Rasûlü! dedim. Yüce Allah:
“Kitabı sağ eline verilecek kimseye gelince, o kolay bir hesab ile hesaba çekilecek“ [8]
diye buyurmuyor mu? Rasûlullah -Sallallahu aleyhi vesellem- şöyle buyurdu:
“O arz’da olacaktır. Yoksa Kıyamet gününde inceden inceye hesaba çekilen bir kimse mutlaka azaplandırılır.“[9]
Yani eğer Yüce Allah kullarını hesaba çektiğinde, inceden inceye onları hesaba çekecek olursa, mutlaka onları azaplandırır ve bu durumda da onlara zulmetmiş olmaz. Ancak Yüce Allah affedip bağışlar. Allah (c.c.) konuyla alakalı olarak şöyle buyurmaktadır:
“Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: “Alın, kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım.” [10]
“Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: “Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim.”[11]
- SIRAT KÖPRÜSÜ
Sırat; Yol, cadde, geçit. Kur’an-ı Kerim’de sırat, daha çok “müstakim” (doğru) ile sıfatlanarak, Allah’ın rızasına uygun olan ve O’na ileten Tevhid dini ve İslâm dini anlamında kullanılır:
“Kim, Allaha güvenip dayanırsa muhakkak doğru yola (Sırat-ı müstakime) iletilmiştir“[12]
“Muhakkak Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rahbinizdir. O halde yalnız O’na ibadet ediniz. Bu doğru yol (Sırat-ı Müstakim)dur.”[13]
Fakat ıstılahta sırat denilince ahiretteki “sırat” akla gelir. Sırat mahşer yerinden itibaren Cehennemin üzerinden geçerek Cennete kadar uzanacak bir köprüdür. Bu köprü, haşir günü Cehennemin üzerinde kurulacaktır. Mü’min, günahkâr, kâfir herkes bu köprüye gelecektir. Cennete gidebilmek için bundan başka yol yoktur. Sıratın iki tarafına konulmuş kancalar, oradan geçmeye iyi amelleri yetmeyen kimseleri Allah’ın emriyle çekip Cehenneme düşüreceklerdir. İyi amelleri ağır gelenler, kötülükleri sebebiyle tırmalanıp yara almış olsalar bile Sıratı geçeceklerdir. Bazı mü’minler senelerce sürünerek geçeceklerdir. Sırattan geçiş esnasında Peygamberimiz sırat üzerinde Kurtar, ey Rabbim, kurtar” diye mü’minlere dua edip duracaktır.[14]
Ebu Said el Hudrî’nin rivayetinde Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
“Mahşerde muhakeme ve muhasebe işlerinden sonra Cehennemin üzerinde bir köprü (Sırat) kurulur. Allah şefaate izin verir. (Mü’minler) ya Allah selamet ver, selamet ver, diye dua eder durur”. Ya Rasulallah, köprü nedir? diye sorulduğunda; “Kaypak ve kaygan bir yoldur. Orada; kancalar, çengeller ve Necidde bilen sa’dan denilen sert dikencikler gibi dikenler vardır. Mü’minler amellerine göre kimi göz açıp kapayıncaya kadar, kimi şimşek gibi, kimi rüzgar gibi, kimi kuş gibi, kimi iyi cins yarış atları gibi, kimi deve gibi süratle geçerler. Mü’minlerden kimi sapasağlam kurtulur. Kimi de tırmalanmış (hafif yaralı) olarak salıverilir. Kimileri de Cehennem ateşi içerisine dökülür“[15]
Ebu Hureyre, Peygamberimizden şöyle rivayet ediyor:
“Cehennemin ortasına sırat (köprüsü) kurulur. Oradan peygamberlerden ümmetleri ile beraber geçenlerin ilki ben olacağım. Peygamberlerden başka o gün kimse konuşamaz, Peygamberlerin sözleri de “Ey Allah’ım, kurtar kurtar” olur” [16]
Ebû Sa’id el-Hudri’nin rivayet ettiğine göre,
“Sırat köprüsü, kıldan ince, kılıçtan keskindir. Sırat’ın uzunluğu bin senelik yokuş, bin senelik iniş ve bin senelik de düzlüktür. Bu mesafe bazı insanlar için olacaktır. Her bir kimsenin bu mesafeyi geçmesi, amelleri ile orantılı bir zamanda olacaktır.” [17]
Bazı ulemâya göre Sırat’ın kıldan ince, kılıçtan keskin olduğuna dair rivayetler, bu köprünün üzerinden geçmenin pek müşkil ve zor olduğundan kinayedir.
Mü’minlerin Sırat’ın üzerinden çabuk geçip geçmemeleri, onların haramlara yönelip yönelmemelerine bağlıdır. Kalbine haram işleme düşüncesi gelip de ondan hemen yüz çevirip uzaklaşan kimseler Sırat’tan çabuk geçecektir.
Sırat üzerinde her bir mü’minin yalnız kendisinin faydalanacağı bir nûru vardır. Bu nurdan başkası faydalanamayacaktır. Kimse, başka bir kimsenin nûru içerisinde gidemeyecektir. Nurunun intişarı nisbetinde her bir mü’mini Sırat geniş veya dar olacaktır. Sırat’ın genişliği haddi zatında bir ve aynı olduğu halde, üzerlerinden geçenlerin nurları nisbetinde kimisine ince ve sıkıcı, kimisine enli, rahat ve hoş görünecektir.
Yüce Allah şöyle buyurur:
“Ey iman edenler, günahlarınıza samimi bir tevbe ile Allah’a dönün! Umulur ki Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları önlerinden ve yanlarından koşar da, “Ey Rabbimiz, nurumuzu tamamla, bizi bağışla; muhakkak sen her şeye kadirsin ” derler. “[18]
Bu âyette, mü’minlerin nurlarından kastedilen, iman ve amelleriyle husûle gelen nurlardır. Özellikle bu nurları Sırat üzerinde onları çekip götürecek ve selamete çıkaracaktır.
Münafıklar, karanlıkta kaldıkça mü’minler;
“Rabbimiz, nurumuzu söndürüp de bizi de kâfirler ve münafıklar gibi karanlıkta bırakma! Varacağımız yere kadar nurumuzu devam ettir ki, bu nurla sevinelim, karanlıkta kalıp perişan olmayalım” derler: “O gün (sıratta) münafık erkeklerle münafık kadınlar, mü’minlere, bizi bekleyin, nurunuzdan bir parça ışık alalım, derler. Onlara, dönün arkanıza da bir nur arayın, denilir. Nihayet, onların arasına, bir kapısı olan ve içinde rahmet ve dışında azab bulunan bir sür çekilir“[19]
Allah Teâlâ yine şöyle buyurur:
“Sizlerden hiç bir kimse yoktur ki oraya (Cehenneme) uğramamış olsun. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra biz, iman edip kötülüklerden sakınanları kurtarırız. Zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız“[20]
Bir rivayete göre cennetlik mü’minlerin Cehenneme uğramaları, üzerindeki sırattan geçmelerinden ibarettir. Herkes bu köprüye gelecek ve Cehenneme girecek olanlar da buradan gireceklerdir. Mü’minlerin Cennete yollarının Cehennemden geçmesindeki hikmet; sevinçlerinin fazlalaşması ve kurtuldukları için şükürlerinin artması ve kâfirlerin üzüntülerinin çoğalmasıdır. Çünkü dünyada düşman saydıkları mü’minlerin kurtulması, kendilerinin Cehenneme atılmaları, kâfirler için azab üzerine azab olacaktır.
[1] Şamil İslam Ansiklopedisi
[2] Zilzal, 7-8
[3] A’raf Suresi,8
[4] Enbiya Suresi,47
[5] İbn Kesir Tefsir, Beyrut 1966/1385, IV, 566
[6] Fahrüddin er-Razi, Mefatihu’l-Gayb, İstanbul 1398 h. IV, s. 266-267, VIII s. 666
[7] İbn Kesir, III, s. 146-147
[8] el-inşikak Suresi,7-8
[9]Sahih-i Buhari
[10] Hakka, 19-20
[11] Hakka, 25-26
[12] Al-i İmrân Suresi,101
[13] Al-i İmran Suresi, 51
[14] Müslim, İman, 84/329
[15] Buhari, Müslim, Tirmizi’den naklen Mansur Ali Nasıf, Tâc, V, 394-395
[16]Buhari ve Müslim’den naklen, Tâc, V, 377-378
[17] Mansur Ali Nasıf, Tâc, V.394; Acluni, Keşfül-Hafa, II, 31
[18] et- Tahrim Suresi,8
[19] el-Hadid Suresi,13
[20] Meryem Suresi, 71-72