sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

ŞEHİD SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA KIYAMET SURESİ 26-35

21.03.2019
599
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

26- Hayır hayır, can köprücük kemiğine dayandığı zaman.

27- “Bu hastayı iyileştirecek biri yok mu?” diye sorarlar.

28- Adam, ayrılma zamanının geldiğini anlar.

29- Çırpınırken ayakları birbirine dolaşır.

30- O gün Rabbine doğru yolculuk vardır.

Bu sahne can çekişmesi sahnesidir. Ayet bu sahneyi somut biçimde okuyucuların gözleri önüne seriyor. Sanki olay şu anda oluyormuş, sanki ruh, sözcükler arasından fırlayarak hareket ediyormuş gibi bir izlenim bırakıyor. Tıpkı fırça darbeleri altında tablonun hatlarının belirmesi gibi. Evet;

“Hayır hayır, can köprücük kemiğine dayandığı zaman:

Can köprücük kemiğine dayanınca son nefes verilmek üzere demektir. Bu sahne, ölüm adayı için koma sahnesi, gözleri faltaşı gibi açtıran çırpınma sahnesidir. O sırada ölüm adayının çevresini saran yakınları çırpınan ruhun ızdırabını dindirmek için çare, son umutla bir çıkar yol aramaya koyulurlar. İşte;

“Bu hastayı iyileştirecek var mı?’ diye sorarlar.”

Ölüm adayı son nefes savaşının ve koma halinin çırpıntılarını yaşıyor. Öyle ki;

“Çırpınırken ayakları birbirine dolaşır.”

Artık çare yok. Hiç bir kurtuluş ümidi kalmadı. Son aşamada her canlının çıkacağı yolculuğun son yolu belirmiştir artık. Okuyoruz:

“O gün Rabbine doğru yolculuk vardır.”

Sahne harekete geçecek ve konuşacak kadar canlıdır. Her ayet bir başka hareketi somutlaştırıyor. Her cümle, tabloya yeni bir çizgi katıyor. Böylece can çekişme anı donduruluyor; onunla birlikte yaş, şaşkınlık, çaresizlik, çığlıklar ve acı gerçekle yüzyüze gelmişlik de somutlaşıyor. Öyle bir acı ve buruk gerçek ki, baştan savılması, geriye çevrilmesi sözkonusu bile değil. Sonra kaçınılmaz son ile yüzyüze geliniyor. Evet;

“O gün Rabbine doğru yolculuk vardır.”

Bu buruk sahnenin perdesi ansızın iniveriyor. Ama gözlerde görüntüsü, duyu organlarında sarsıcı etkisi, çevredeki havada tüyler ürpertici suskunluğu vardır. Bu ciddi, gerçeği yansıtıcı, çırpıntılı ve acıklı sahneyi gerçeği yalanlayanların, umursamazların sahnesi izliyor. Bu adamlar ölüm ve sonrası için hiçbir hazırlık yapmazlar. Tersine günah ve yüz çevirme biriktirirler. Zamanlarını oyunla, eğlence ile öldürürler. Üstelik bu günahkâr ve gerçeğe yüz çevirici tutumları ile çalım satarlar. Okuyoruz:

31- Adam ne inandı, ne namaz kıldı.

32- Tersine inkâr etti ve sırt çevirdi.

33- Sonra çalım satarak ailesinin yanına döndü.

Elimizdeki bilgilere göre bu ayetlerde belirli bir kişi kasdedilmiştir. Söylendiğine göre bu kişi “Ebu Cehil” lâkabı ile tanınan Amr b. Hişam’dır. Mekkeli müşriklerin bu azılı elebaşısı zaman zaman Peygamberimizin yanına giderek O’nun okuduğu Kur’an’ı dinler, sonra çekip giderdi. Ne iman eder, ne gerçeğe boyun eğmeye yanaşır, ne haddini bilir, ne Allah’tan korkardı. Tersine Peygamberimize ağır sözlerle sataşır, insanların Allah’ın yoluna girmesine engel olurdu. Sonra da iyi bir iş yapmış gibi çalım satarak, yaptığı kötülüklerle övünerek yakınlarının yanına koşardı.

Ayetler adamı alaya Alıyor, kendisi ile gırgır geçiyorlar. Durumu gerçekten komiktir. Çalım satışı, omuz kabartma, çirkin ve abartılı bir hava atma pozu ile tasvir ediliyor.

Aslında Allah’a çağrı tarihi boyunca nice Ebu Cehiller görülmüştür. Bunlar gerçeği işitirler, fakat bu sese yüz çevirirler. Son derece maharetle insanları Allah yolundan alıkoyarlar, dava adamlarına eziyet ederler, kalleşçe tuzaklar kurarlar ve gerçeğe sırt çevirirler. Böyle yaparken kalleşlikleri ile, puştlukları ile, kötülükleri ile, bozgunculukları ile, insanları Allah yoluna girmekten alıkoyan zorbalıkları ile, yüce Allah’ın dini ve inanç sistemi önünde kurdukları tuzaklar ile övünürler.

İşte okuduğumuz ayetler bu burnu büyük bozguncuların şımarıklıklarına şu sert bir tehditle karşılık veriyor:

34- Vay başına geleceklere!

35- Yine vay başına geleceklere!

Bu ifade tehdit ve yıldırma içerikli bir halk deyimidir. Nitekim bir defasında Peygamberimiz, Ebu Cehil’i gırtlağından tutup sarsarak kendisine “Vay başına geleceklere! Yine vay başına geleceklere!” dedi. O Allah’ın düşmanı ise Peygamberimize “Vallahi, ne sen ve ne de senin Allah’ın bana hiçbir şey yapamazsınız. Ben şu iki dağ arasında yürüyenlerin en büyüğüyüm” diye karşılık vermişti. Peki sonra ne oldu? Yüce Allah, Bedir savaşında Peygamberimize ve güçlü, ezici, yüce Allah’a inananların eli ile bu şımarık zorbayı yakalayıp tepeleyiverdi. Daha önce de Firavun, soydaşlarına şöyle demişti:

“Ey ileri gelen soydaşlarım, sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum.”(Kassas 30)

“Mısır ülkesinin egemenliği ve şu ayaklarımın altından akan nehirler benim değil mi?”(Zuhruf 51)

Fakat yüce Allah, sonunda onu da yakalayıp tepeledi.

Allah’a yönelik çağrı tarihi boyunca soyunun kalabalıklığı ile, kaba gücü ile ve saltanatı ile övünen, bunları birşey sanarak yüce Allah’ı ve O’nun zalimleri kıskıvrak yakalayan güçlü elini unutan nice Firavunlar görülmüştür. Sonunda Allah sivrisinek, karasinek önemsizliği ile onları tutup haklayıvermiştir. Evet, ne diyorduk. insanın bu son anı, daha önce bildirilen “ecel” anıdır. O an ne önceye alınabilir ve ne de ertelenebilir.

İNSAN BAŞIBOŞ BIRAKILACAGINI MI SANIYOR?

Surenin sonunda kalplere, insan hayatının pratiğini köklü biçimde etkileyen başka bir gerçeğin fiskesi ile dokunuluyor. Bu gerçek yüce Allah’ın insan hayatını önceden tasarladığını ayrıntılı bir plâna bağladığını gösterdiği gibi kafirlerin şiddetle inkar ettikleri yeniden dirilişe de kanıt oluşturur. Fakat ne bu gerçek ile yüzyüze gelmekten kaçabilirler ve ne de onun kanıtlayıcı fonksiyonunu, anlamını gözardı edebilirler. Okuyalım:

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.