ŞEHİD SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA NAZİAT SURESİ 1-14
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
1-Andolsun söküp çıkaranlara.
2- Hemen çekip alanlara.
3- Yüzüp gidenlere.
4- Yarışıp, geçenlere.
5- Derken işi düzenliyenlere!
Ayet-i kerimelerin bu ifadelerinin yorumu hakkında denmiştir ki: Naziat ruhları sert bir şekilde çekip alan meleklerdir. “Naşitat” hareketlerinde serbest olan melekler, “sabihat” yüceler aleminde yüzen melekler, “sabikat” ise herkesten önce imana veya Rabblerinin emrine itaata koşan melekler, “müdebbirat” ise kendilerine havale edilen işleri düzenleyen, idare eden meleklerdir. Yine denmiştir ki, bunlar yörüngelerinde giden, hareket eden, bir konaktan diğerine geçip giden, Allah’ın uzay boşluğunda ona bağlı olarak yüzüp giden koşuşunda ve dönüşünde bir yarış içinde bulunanlar ve Allah’ın kendilerine yüklediği görevi yerine getiren yıldızlardır. Ve sonuçlarını en güzel şekilde dünyadaki hayat ve onunla ilgili olaylar üzerinde etkilerini mükemmel idare eden yıldızlardır.
Yine denmiştir ki; Naziat, naşitat, sabihat ve sabikat yıldızdırlar. Müdebbirat ise meleklerdir.
Şöyle de denmiştir: Naziat, naşitat ve sabihat yıldızlar; sabikat ve müdebbirat ise meleklerdir.
Bu kelimelerin anlamları ne olursa olsun Kur’an’ın atmosferdeki hayattan ve onların bu şekilde sergilenişinden birtakım hislere kapılıyoruz. Bunlar her şeyden önce duygularda bir sarsıntı meydana getirmektedir. Vicdanlarda bir ürperti, ürküten ve korkutan bir şeyin tesirini ve etkisini meydana getirmektedir. Bu nedenle bunlar surenin girişi ile güçlü bir bütünlüğe ulaşmaktadır. Böylece sonda gelmekte olan ürpertici, yıldırıcı büyük tehlikenin oluşturduğu korku ve dehşeti karşılamaya duyguyu hazırlamaktadır.
Biz de bu duyarlılıkla beraber olmak için onları olduğu gibi anlamlarının ayrıntılarına girip tartışmaya gerek duymadan, bırakmayı tercih ediyoruz ki Kur’an’ın mesajına, direktiflerine açık bir hayat yaşayalım. Kur’an’ı bütün mesajları ve direktifleri ile kendi yapısı içinde tanışıp etkilerini içimizde hissedelim. Asıl hedef kalbin sarsılarak uyarılmasıdır. Kur’an bunu değişik yöntemler kullanarak elde etmeye çalışır. Sonra Hz. Ömer bu konuda bizim için güzel bir örnektir. Hz. Ömer Abese suresini okumuş “ve fakiheten ve ebben” ayetine geldiğinde şöyle demişti: Fakihe meyvedir, anladık bunu. Ebben nedir acaba? Ardından sözlerine hemen şu cümleyi ilave etmişti: Ey Hattabın oğlu Ömer, Allah’a yemin olsun ki bu tekellüftür, işi yokuşa sürmektir. Yüce Allah’ın kitabından bir kelimeyi bilmemen sana ne zarar verir ki? Başka bir rivayete göre ise O “bunların hepsini biliyoruz, fakat ebben nedir” demiş, hemen ardından kendi kendine kızarak elindeki değneği kırıp yere atarak şöyle demiştir: “Bu Allah’a yemin olsun ki yokuşa sürmektir. Ey ümmü Ömer’in oğlu sen Ebb’in ne olduğunu bilmesen ne olur ki Sonra şöyle demiştir. Bu kitabın açık hükümlerine uyun, açık olmayanlarını ise öyle bırakın”. Bunlar Allah’ın yüce sözlerine karşı edepten kaynaklanmış davranış örnekleridir. Kulun Rabbin sözleri karşısındaki edebinin ifadesidir. Zira bu sözlerin bir kısmının özü itibarı ile kapalı kalması hedeflenmiş ve böylece bu kapalılık bir amacın gerçekleşmesine yol açmış olabilir.
Surenin “yemin edilme” havasındaki bu girişinden sonra gelen ayetler, bu önemli gerçeği tasvir etmektedir:.
6- o gün bir sarsıntı sarsar.
7- Ardından bir başka sarsıntı gelir.
8- O gün kalpler titrer.
9- Gözler korkudan aşağı kayar.
10- Diyorlar ki: “Biz yine eski halimize döndürülecek miyiz?
11- Biz çürümüş kemikler olduktan sonra ha?
12- Öyle ise bu, ziyanlı bir dönüştür” dediler.
13- Doğrusu bir tek çığlık yetecektir.
14- Hepsi hemen bir düzlüğe dökülecektir.
Ayet-i kerimede geçen racife kavramının dünya olduğu belirtilmiştir. Çünkü başka bir surede geçen bir ayette şöyle denilmektedir: “Yer ve dağlar sarsıldığı gün.” (Müzzemmil 14) Radife ise göktür, denilmiştir. Çünkü gök evrendeki alt üst sırasında yeri izler ve onun peşinden gelir, yarılır, yıldızları dağılıp saçılır.
“Racife”nin yeri, dağları ve tüm canlıları sarsan, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ın diledikleri dışında herkesi bayıltıp öldüren birinci çığlık olduğu, “Radife”nin ise insanları tekrar dirilten ve bir araya toplayan ikinci çığlık olduğu da söylenmiştir. (Nitekim Zümer suresinin 68. ayeti bu konuda delil olmaktadır). ister bu ister diğeri olsun, artık insanın kalbi sarsılmayı, titremeyi, korku ve çalkantıyı hissetmiş durumdadır. Korku, ürperti ve irkilme ile sarsılmıştır. Sükunet ve rahattan tamamen uzak o günkü korkunun, kalbler üzerinde ne kadar etkili olduğunu anlamaya hazır duruma gelmiştir. “O gün kalpler titrer. Gözler korkudan aşağı kayar.” sözünün gerçekliğini kavramış ve hissetmiştir.
Bu kalbler büyük sıkıntı içindedir. Apaçık bir şaşkınlık içindedir. Korku ürperti, irkiliş ve burukluk her yanlarını bütünü ile kaplamıştır. İşte sarsacak olanın sarstığı ve peşinden diğerinin geldiği o günde meydana gelecek olan budur. İşte “Andolsun söküp çıkaranlara. Hemen çekip alanlara. Yüzüp gidenlere. Yarışıp geçenlere. Derken işi düzenleyenlere!” ifadelerindeki yeminin asıl amacı da bu gerçeği ortaya koymaktır. Bu sahnenin bıraktığı etki girişin içeriği ile bütünlük sağlamaktadır. Surenin bundan sonraki akışı, onların kabirlerden kalktıkları zamanki şaşkınlıklarından ve Hayretlerinden söz etmektedir.
“Diyorlar ki: `Biz yine eski halimize döndürülecek miyiz? Biz çürümüş kemikler olduktan sonra ha?”
Onlar birbirlerine soruyorlar: Biz tekrar hayata mı döndürülecek, ilk yaşamama mı geri geleceğiz? Arap dilinde “recea fi hafıretihi” denir. Yani geldiği yola tekrar döndü. Onlar bu şaşkınlıkları ve Hayretleri içinde soruyorlar Geldikleri yoldan hayata dönmelerini Hayretle karşılıyorlar. Rüzgarın içinden geçebileceği kadar çürümüş, delik deşik olmuş kemikler haline geldikten sonra. Bu nasıl olabilir? diyerek korkularını ve dehşetlerini dile getiriyorlar.
Herhalde onlar ayılıyorlar. Ya da basiretleri açılıyor. Bunun tekrar hayata dönüş olduğunu, fakat bu hayatın başka bir hayat olduğunu anlıyorlar. Bu dönüşün kendileri için bir yıkım ve ceza olduğunu hissediyorlar. Bu nedenle şöyle diyorlar:
“Öyle ise bu, ziyanlı bir dönüştür’ dediler.”
Buonların hesaba katmadıkları bir durumdur. Hiçbir azık hazırlamamışlardır. Orada onların hiçbir payları olmaz.
Burada, bu sahnenin karşısında, Kur’an’ın akışı var olan bir gerçeği dile getirerek devam ediyor:
“Doğrusu bir tek çığlık yetecektir. Hepsi hemen bir düzlüğe dökülecektir.”
Ayet-i kerimede geçen “zecra” çığlık demektir. Fakat surenin diğer sahneleri ile bu sahnenin havası uyum sağlasın diye bu sert ve katı sözcükle ifade edilmektedir. “Sahire” ise parlayan beyaz yer demektir. Burası mahşer yeridir. Biz mahşerin nerede kurulacağını bilemeyiz. Onunla ilgili haberleri ancak inandığımız doğru kaynaktan alabiliriz. Kesin sağlam olmayan ve garanti edilmeyen şeyleri ona ilave etmeyiz.
Kur’an’ın diğer ayetlerine dayanarak buradaki tek çığlığın kıyametteki ikinci çığlık, diriliş ve mahşer çığlığı olduğunu söyleyebiliriz. Bu ifade hızlıca geçilmiştir. Zaten onun kendisi de hızlılığı çağrıştırmaktadır. Çünkü surenin tamamı da bu türden bir hızlılığı ve korkuyu telkin etmektedir. Korku dolu kalblerdeki bu titreyiş, nabzın hızlı atışıyla paralellik arzetmektedir. Akışın tüm hareketlerinde , tüm işaretlerinde ve her mesajında bu uyum göze çarpmaktadır.
Bundan sonra surenin akışı ve vurgusu yeni gelen bölümdeki hikayelerin havası ile uyum sağlasın diye biraz yumuşamaktadır. Burada Hz. Musa ile Firavun arasında geçen olaylar ve bu zorba adamın azdığında ne tür bir sona hazırlandığı, nasıl bir sonla karşılaştığı dile getirilmektedir.
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN