sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 62 VE 66. AYETLER ARASI

SEYYİD KUTUB BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 62 VE 66. AYETLER ARASI
25.05.2019
887
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

62- Müminler ile yahudi, hıristiyan ve sabiilerden Allah â ve Ahiret gününe inanıp iyi ameller işleyenler, hiç şüphesiz, Rabbleri katında mükâfatlarını alacaklardır; onlar için korku yoktur; onlar artık hiç üzülmeyeceklerdir.

Burada “müminler”den maksat müslümanlardır. Arapça’daki “ellezine hâdû”dan maksat, “Allah’a dönenler” ya da “Yehuda’nın evlatları” olduklarına inanan yahudilerdir. “Nasara”dan maksat, Hz. İsa’nın yolundan giden hıristiyanlardır. “Sabiiler”den maksat ise en geçerli görüşe göre müşrik Araplardan kopmuş bir zümredir. Bunlar milletlerinin izlediği puta tapıcılık geleneğinin doğruluğundan kuşku duyarak ruhlarını tatmin edecek başka bir inanç sistemi aramış ve bu arayışları sonucunda Tevhid inancını benimsemiş Araplardır. Bazı açıklamalara göre bu Araplar hiçbir ilâhî rehberin çağrısına muhatap olmaksızın ırkdaşlarının tapınma geleneklerini bir yana bırakarak ilk Hanif dinine, yani Hz. İbrahim’in şeriatine göre ibadet etmeye yönelmişlerdi. Bundan dolayı müşrikler onlara “sapıklar” yani atalarının dininden ayrılanlar demişlerdi. Daha sonra müslümanlar da onlar tarafından bu ünvanla anılacaktır. İşte bu yüzden Arapların bu zümresine “sabiiler” adı verilmiştir. Bu görüş, bazı tefsir bilginleri tarafından, bunların yıldızlara tapan kişiler olduğu savunulan görüşten daha geçerlidir.

Okumuş olduğumuz bu ayet bize şunu anlatıyor: Sözü geçen bu zümreler içinde Allah’a ve Ahiret gününe inanarak salih ameller işleyen herkes Allah katında hakkettiği mükâfata kavuşacaktır. Böyleleri için ne korku ve ne de hüzün ve keder kesinlikle sözkonusu olmayacaktır. Önemli olan inanç sisteminin özüdür; bu konuda hiçbir ırk ve millet taassubu geçerli değildir. Elbette ki bu kural, Peygamber efendimizin (salât ve selâm üzerine olsun) peygamberliği öncesi için geçerlidir. Yoksa Peygamberimizin gelişi ile iman mükemmel ve en son şeklini almıştır.

Yukardaki ayetlerin devamında, Müslümanların işitmesi de hedeflenerek, Medine yahudilerine hitaben ataları İsrailoğulları’nın tutumu gözler önüne seriliyor:

 

63- Hani sizden kesin söz almış ve Tur dağını üstünüze çıkararak “size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekileri hatırlayın ki, takva sahiplerinden olasınız” dedik.

64- Bunun arkasından verdiğiniz sözden döndünüz. Eğer Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve merhameti olmasaydı kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olurdunuz.

Daha başka surelerde ayrıntılı biçimde anlatılan bu sözleşme, incelemekte olduğumuz surenin ilerde karşımıza çıkacak ayetlerinde de kısmen ele alınıyor. Burada, yahudilerin başları üzerine kaldırılan taşın sembolize ettiği kuvvet imajı ile Allah’la ahidleştikten sonra sırt çevirmemeleri ve kararlılıkla sarılmaları ‘istenen bu sözleşmeye yahudilerin bağlı kalabilme güçlüğünün hem psikolojik ve hem de ifade açısından uyumlu bir manzara şeklinde tablolaştırılması son derece önemlidir.

İnanç meselesi gevşeklik ve kaypaklık kaldırmaz; ciddiyetsizlik, alaycılık, umursamazlık ve yarım-yamalak çözüm kabul etmez. O, yüce Allah ile müminler arasında imzalanan bir ahid, bir kesin sözleşmedir. Bu itibarla son derece ciddi ve gerçektir. Ciddiyetsizliğe ve kaypaklığa hiç tahammülü yoktur. Bu taahhüdün, sözleşmenin ağır yükümlülükleri vardır. Fakat bu onun tabiatı gereğidir. O son derece önemli, şu evrende varolan her şeyden daha önemli bir meseledir. Buna göre, insanın ona ciddî, kararlı, yükümlülüklerinin bilincine varmış, tüm gücünü ve azmini yoğunlaştırmış ve bu yükümlülükleri noktası noktasına yerine getirmeye kesin biçimde niyetlenmiş olarak sarılması gerekir. Bu yükümlülük altına giren kimsenin, rahat, sorumsuz ve başıboş hayata veda ettiğini idrak etmesi gerekir. Nitekim Peygamber efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) bu yükümlülüğü omuzlamakla görevlendirildiğinde eşine; “Ya Hatice, artık uyku dönemi geride kaldı” diyordu. Yüce Allah da ona bu yükümlülükle ilgili olarak:

“Gerçekten biz sana ağır bir söz yükleyeceğiz” (Müzemmil Suresi, 5) buyurdu.

Yüce Allah işte bu yükümlülükle ilgili olarak yukardaki ayette yahudilere şöyle buyuruyor:

“Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekileri hatırlayın ki, takva sahiplerinden olasınız.”

Demek ki, bu taahhüde kuvvetle, ciddiyetle, yoğunlaştırılmış duyguların kararlılığı ile sarılmak gerektiği gibi onun içeriğini hatırda tutmak, mahiyetinin bilincine varmak ve bu mahiyete göre biçimlenmek de zorunludur. Ancak o zaman bu taahhüt gelip-geçici bir duygusal tezahür, bir heyecan ve güç gösterisi olmaktan kurtarılabilir. Çünkü bu ilâhi taahhüt başlı başına bir hayat tarzıdır. Kavram ve bilinç olarak kalbde yer eden, pratik bir düzen olarak hayatta yerini alan, edep ve ahlak kuralı olarak davranışlara yansıyan, takvaya, yüce Allah’ın gözetimi karşısında duyarlı olmaya ve akıbet endişesini hissettiren kendine özgü bir hayat tarzı.

Ama heyhat! Yahudiyi bilinen karakteri bir kere daha yakaladı, geleneksel tiynetine bir kez daha yenik düştü.

“Bunun arkasından verdiğiniz sözden döndünüz.

Fakat çok geçmeden yüce Allah’ın rahmeti imdatlarına yetişti ve yüce inayetiyle üzerlerine kanat gerdi de onları kesin bir hüsrana uğramaktan kurtardı.

“Eğer Allah’ın üzerinizdeki fazl-ı ve merhameti olmasaydı, kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olurdunuz.”

Yüce Allah bir kere daha yahudilerin sözlerini bozmalarım, geriye doğru adım atmalarını, taahhütlerinden dönmelerini, ona sarılmakta yetersiz kalışlarını, yükümlülüklerine katlanacak gücü gösteremeyişlerini, arzularına ve kısa vadeli menfaatlerine yenik düşmelerini belgeleyen bir olayı yüzlerine vuruyor:

 

65- İçinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilmiş olmaksınız. Onlara ‘Aşağılık maymunlara dönün” dedik.

66- Bu ceza, onu görenlere ve sonradan gelip işitenlere ibret ve takva sahiplerine öğüt yaptık.

Yahudilerin Cumartesi yasağını çiğnemeleri olayı Kur’an-ı Kerim’in başka bir suresinde ayrıntılı biçimde anlatılır. Orada şöyle buyuruluyor:

“Onlara deniz kenarındaki kasabanın durumunu sor. Hani onlar Cumartesi yasağına uydukları gün balıklar akın akın geliyor, bu yasağa uymadıkları gün balıklar gelmiyordu.” (Araf Suresi, 163)

Yahudiler, yüce Allah’tan haftalık kutsal bir tatil günü istemişler, yüce Allah da Cumartesi gününü onlar için kutsal bir tatil günü olarak belirlemişti, o gün hiçbir dünya işi yapmazlardı. Fakat bir süre sonra onları Cumartesi günü bollaşan ve diğer günler ortadan kaybolan balıklarla imtihan etti. Fakat yahudi bu imtihanı kaybetti, onda başarılı olamadı. Elinin yakınına kadar gelen avdan vazgeçip bu imtihanı kazanması ondan nasıl beklenebilirdi? Bu avı taahhüdüne bağlı kalmak ve vermiş olduğu sözü tutmak için mi kaçıracaktı? Böyle bir özverinin yahudi tabiatında yeri yoktu!

Bundan dolayı yahudiler Cumartesi yasağını çiğnediler. Bu çiğnemeyi bilinen kaypak metodları ile gerçekleştirdiler. Cumartesi günü balıkların önünde bir engel oluşturarak denizle irtibatlarını kesiyorlar, fakat onları avlamıyorlardı! Gün sona erince hemen işe girişerek denizle bağlantısı kesilmiş olan balıkları yakalayıveriyorlardı. Şimdi şu ilâhi buyruğu tekrar okuyalım:

“Aşağılık maymunlara dönün”

Böylece yahudiler yüce Allah’a vermiş oldukları sözden dönmenin, irade sahibi insan düzeyinden geriye doğru adım atmanın hakettiği cezaya çarpılmış oldular. Çünkü onlar sözkonusu kurnazca tutumu benimsemekle, kendilerini, hareketleri irade sonucu olmayan ve midesinin sesine karşı koyamayan bir hayvanın düzeyine indirdiler. Onlar insanı insan yapan en temelli özellikten ani Allah’a verilen söze bağlı kalmayı sağlayan üstün irade özelliğinden sıyrılır-sıyrılmaz bu aşağı düzeye inmiş oldular.

Onların vücut yapıları ile gerçek maymuna dönüşmüş olmaları şart değildir. Ruhları ve düşünceleri ile zaten maymuna dönüşmüşlerdi. Duyguların ve düşüncelerin izleri yüzlere yansır. Mimikler de çehreyi etkileyen, orada derin izler bırakan belirtilerdir!

Bu olay gerek o dönem ve gerekse daha sonraki dönemlerde yüce Allah’ın emirlerini çiğneyenler için önleyici bir ibret dersi ve her asırdaki müminler için de yararlı bir öğüt oldu.

“Bu cezayı, onu görenlere ve sonradan gelip işitenlere ibret ve takva sahiplerine öğüt yaptık.”

Yukardaki ayetlerin son bölümünde “Bakara” yani sığır kıssası karşımıza çıkar. Bu kıssa burada, daha önceki İsrailoğulları kıssaları gibi kısaca değil, hikâye üslubuna uygun biçimde ayrıntılı olarak anlatılır. Çünkü bu kıssa ne daha önce inen Mekkî surelerde ve ne de başka bir surede yer almamıştı. Bu kıssa yahudiyi karakterize eden inatçılık, mızıkçılık, söylenene karşı koyma ve bu yolda bahaneler uydurma huyunun canlı bir tablosunu gözler önüne sermektedir.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.