SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 187. VE 188. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
187- Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden “Bu kitabı insanlara mutlaka açıklayacaksınız, onu asla saklamayacaksınız ” diye söz almıştı. Fakat onlar bu sözlerine sırt çevirerek o kitabı birkaç paraya sattılar. Almış oldukları o karşılık ne kötü bir şeydir!
Surenin akışı ehl-i kitabın -özellikle yahudilerin- birçok davranış ve sözlerini içermektedir. Bu davranış ve sözlerin en belirgini, dinin anlamı, İslâm’ın doğruluğu, onun ve önceki dinlerin arasındaki temel ilkelerin birliği, İslâm’ın onları, onların da İslâm’ı tasdik etmeleri hususunda karışıklık ve kuşku meydana getirmek için bildikleri hakkı gizleyip batılla örtmeleridir. Çünkü Tevrat ellerindeydi. Muhammed’in (salât ve selâm üzerine olsun) getirdiklerinin, hakk olduğunu ve Tevrat’la aynı kaynaktan geldiğini biliyorlardı…
Şu anda yüce Allah’ın kendilerine kitap verirken onu insanlara açıklamak, tebliğ etmek, gizleyip saklamak üzere söz aldığı, onlarınsa Allah’a verdikleri bu sözü kulak ardı ettikleri de ortaya çıkınca konumlarının çirkinliği son noktaya varıyor… İfade, ihmallerini ve verdikleri söze karşı çıkışlarını somutlaştıracak bir harekette temsil etmektedir..
“…Bu sözlerine sırt çevirerek”
Üstelik onlar bu iğrenç davranışı az bir değer karşılığı yaptılar:
“O kitabı birkaç paraya sattılar.”
Bu şey yeryüzü mallarından bir mal, din adamlarının kişisel ya da yahudilerin ulusal çıkarıdır. Hepsi de az bir değerdir. İsterse tüm zamanları kapsayacak yeryüzü egemenliği olsun. Bu değer, Allah’ın sözünün karşılığı olmaktan ne kadar uzaktır. Allah’ın yanındaki ile kıyaslanınca ne kadar da değersizdir bu meta.
“Almış oldukları o karşılık ne kötü bir şeydir.”
Buhari kendi isnadıyla İbn-i Abbas’dan şöyle rivayet etmektedir: Resulullah (salât ve selâm üzerine olsun) yahudilerden birşey sordu. Onlar da sorduğunu gizleyip başkasını söylediler. Sonra da çıkıp O’na doğrusunu göstermeyi, sorduğunu söylemeyi, bununla O’na karşı övünmeyi ve sorduğuna cevabı gizledikleri için sevinmeyi istediler. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
188- Yaptıklarına sevinen ve yapmadıklarına karşılık övülmekten hoşlananlar var ya, sakın onların azaptan kurtulabileceklerini sanma, onları acıklı bir azap beklemektedir,
Buhari’nin kendi isnadıyla Ebu Said el Hudri’den naklettiği başka bir rivayette şöyle denir:
“Resulullah (salât ve selâm üzerine olsun) döneminde bazı münafıklar, Resulullah savaşa çıktığında ondan ayrılırlardı. Ondan ayrılıp savaşa çıkmadıkları için de sevinirlerdi. Resulullah dönünce de özür bildirip yemin ederler ve yapmadıkları şeylerle övünmeyi severlerdi. Bunun üzerine “Yaptıklarına sevinen ve yapmadıklarına karşılık övünmekten hoşlananlar var ya, sakın onların azaptan kurtulabileceklerini sanma…” ayeti nazil oldu.
Bir ayetin herhangi bir meselede inmiş olması o meseleyle sınırlı olması anlamına gelmez. Genellikle benzeri olaylar meydana geldiğinde ayet delil getirilir ve bu konuda nazil olmuştur denir. Ya da ayetin olaya uygun düştüğü görülür. Yine aynı şekilde, bu konuda nazil olmuştur denir. Bu yüzden iki rivayet hakkında kesin bir söz söyleyemiyoruz.
Birinci rivayete göre surenin akışında ehl-i kitaptan ve onlara Allah’ın insanlara açıklayıp gizlememek üzere verdiği kitaptan söz edilmesi arasında bir münasebet vardır. Çünkü gerçeği gizleyen onlardır. Öyle ki yalan açıklamaları ve müfteri cevaplarıyla övünmeyi de istiyorlar.
İkincisine gelince; surenin akışında münafıklardan söz edilmektedir. Durumları da ayete uygun düşmektedir. Bu ayet, her toplumda olabileceği gibi Resulullah (salât ve selâm üzerine olsun)döneminde bulunan bazı tipleri tasvir etmektedir. Görüş bildirmenin sorumluluğunu ve akidenin yükümlülüklerini taşımaktan aciz tipleri. Bunlar savaştan geri kalıp otururlar.. Şayet savaşanlar bozguna uğrayıp yenilecek olursa, bu adamlar başlarını dikleştirip kibirlenerek akıllılık sağlam ve ileri görüşlülük taslarlar. Savaşçılar galip gelip ganimetler elde ettiklerinde ise, arkadaşlarının davranışlarını desteklediklerini belirtip zaferden kendilerine pay ayırarak yapmadıkları şeylerle övünmeyi severler.
Bu tipler, insanlar arasındaki korkak ve boş iddiacılardan bir örnektir. Kur’an’ın ifade tarzı, bu örneği birkaç kelime ile verip geçiyor. Öyle ki ifadenin parlaklığı apaçık ortadadır. Bu ifadenin çizgileri zaman içinde hep kalıcıdır. İşte Kur’an’ın yöntemi budur…
Yüce Allah, Resulü’ne bu insanların azaptan kurtulamayacaklarını tetkikle bildirmekte ve onları bekleyen acıklı azaptan kurtulmalarının söz konusu olmayacağı gibi bir yardımcılarının da bulunmasının mümkün olmadığını belirtmektedir…
“…Sakın onların azaptan kurtulabileceklerini sanma.”
Onları bu şekilde tehdit eden, göklerin ve yerin hükümranı ve her şeye gücü yeten Allah’tır. O halde kurtuluş nerede? Ve nasıl kurtulacaklar?