SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 84. VE 85. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
84- De ki; Allah `a, bize indirilen kitaba; İbrahim é, İsmail`e, İshak`a, Yakub’a ve torunlarına indirilen ilahi mesajlara; Musa`ya, İsa’ya ne diğer peygamberlere Rabbleri tarafından verilenlere inandık; onlar arasında ayırım yapmayız, biz O’na teslim olmuşuz, :
85- Kim İslâm ilan başka bir din ararsa, o din ondan kabul edilme;, ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olur.
İşte kendisinden önceki tüm peygamberlik misyonunu kapsaması, genişliği ve bütün peygamberlere dostluğu, Allah’ın bütün dinlerindeki Tevhidi, tüm çağrıları ve bütün peygamberlikleri, tek olan kaynağına indirgeyen ve Allah’ın kulları için dilediği şekliyle hepsine iman etmeyi gerektiren İslâm budur.
Burada Kur’an’ın söz konusu birinci ayetinde geçen bir noktaya dikkat çekmek yerinde olur: Allah’a iman, Müslümanlara indirilene -Kur’an’a- iman, ve daha önce diğer peygamberlere indirilene imandan söz edilmiş ve bu imandan sonra şöyle demiştir:
“Biz O’na teslim olmuşuz.”
İslâm’ın, teslimiyet; boyun eğiş, itaat, emre, düzene, sisteme, ilkeye bağlılık olduğu daha önceki ayetle belirtildikten sonra:
“Yoksa onlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar. Oysa göklerde ve yerde bulunanların tümü ister-istemez O’na teslim olmuşlardır ve O’nun huzuruna döndürüleceklerdir.”
İslâm’ın bu şekilde belirtilmesi ayrı bir anlam taşımaktadır. Açıktır ki, evrensel olan İslâm’ı; emre boyun eğiş, düzene uyma ve yasaya itaattir. Buradan da yüce Allah’ın yardımı her fırsatta İslâm’ın anlamını ve gerçeğini belirtmesiyle ortaya çıkmaktadır. Taki böylece hiç kimse İslâm’ı, dille söylenen bir söz, pratik etkileriyle Allah’ın yoluna teslimiyet ve hayat realitesinde bu yolu gerçekleştirme eylemleri anlamına gelmeyen ve sadece kalpte yer etmiş bir tasdikten ibaret sanmasın.
Bu, gerçekten önemli bir uyarıdır. İnce, sağlam ve kapsamlı açıklamaya geçmeden önce ona yer vermektedir:
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa o din ondan kabul edilmez ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olur.”
Bu birbirini izleyen ayetler varken İslâm’ın gerçeğini saptırmaya yol yoktur. Ayetleri eğip-bükerek ve onları anlamlarından saptırarak İslâm, Allah’ın tanımladığı şekilden başka bir tarzda tanıtılamaz. Bu, bütün evrenin boyun eğdiği İslâm’dır. Evren, Allah’ın belirlediği ve idare ettiği nizama boyun eğerek bu İslâm’a uymaktadır.
Öyleyse anlamını ve gereğini yerine getirmeden “Allah’tan başka ilah yoktur” şehadetine uymadan, kelime-i şehadeti söylemek asla İslâm olmayacaktır. Şehadetin anlamı ve gerçeği, ilahlığı ve hakimiyeti, “Bir”e indirgemek, kulluk ve yönelişte birliği sağlamaktır. “Muhammed, Allah’ın Elçisidir” şehadetinin anlamı ve gereği olmadan da İslâm olmaz. Bu şıkkın manası ve hakikati O’nun, ilahından hayat için getirdiği sisteme bağlılık, Allah’ın gönderdiği yasaya uymak, kullara getirdiği kitabı hakem kabul etmektir.
Öyleyse, ilahlık, gayb, kıyamet, Allah’ın kitapları ve peygamberlerinin gerçek olduğunu kalp ile tasdik etmenin yanında bu tasdiği kapsamlı uygulaması ve daha önce belirttiğimiz realiteye dayalı hakikat olmadan İslâm’dan söz edilemez.
Dini motifler, şekli ibadetler veya dualar ya da zikirler yahut ahlâki bir eğitim veya bir yol gösterme İslâm olmayacaktır. Bunlarla beraber pratik etkileri Allah’a bağlı bir hayat sisteminde somut olarak görülmelidir; ibadetler, dini motifler, dualar ve zikirlerle kalpler O’na yönelmelidir. Kalpler O’nun korkusundan titremeli, uslanıp-doğru yola girmelidir. Bütün bu etkinlikler insanların tertemiz, apaydınlık çerçevesinde yaşadığı sosyal bir düzende pratik olarak aktarılmadığından hepsi etkisiz kalır. İnsan hayatında hiçbir fonksiyonu kalmaz.
İşte Allah’ın istediği şekliyle İslâm budur. Herhangi bir nesil tarafından beşeri arzuların doğrultusunda şekillendirilen “İslam’a itibar edilmez! İslâm’ın açıklarını kollayan İslâm düşmanları ve onların ajanlarının arzularına göre biçimlenen din, gerçek İslam’dan uzaktır.
İslâm’ın gerçek mahiyetini tanıdıktan sonra Allah’ın dilediği şekliyle İslâm’ı kabul etmeyenler ve içtenlikle onu benimsemeyenler, ahirette hüsrana uğrayanlardır. Yüce Allah onlara hidayet vermeyecek ve onların cezasını bağışlamayacaktır: