sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA EN’ÂM SURESİ 14. VE 18. AYETLER ARASI

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA EN’ÂM SURESİ 14. VE 18. AYETLER ARASI
12.05.2020
906
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

14- De ki; “Allah’dan başkasını mı dost edineyim ki, O göklerin ve yerin yoktan var edicisidir, yedirir, fakat yedireni yoktur. ” De ki; “Müsiümanların ilki olmam emredildi, bana `sakın Allah’a ortak koşanlardan olma’ denildi. “

15- De ki; “Eğer Rabbimin buyruklarına karşı gelirsem büyük günün azabından korkarım. “

16- O gün kim azaptan uzak tutulursa Allah onu kayırmış olur. İşte kesin kurtuluş budur. “

17- Eğer Allah başına bir musibet verirse onu O’ndan başka hiç kimse gideremez. Eğer sana bir iyilik verirse, kuşkusuz O’nun gücü her şeye yeter.

18- Kulları üzerinde kesin egemendir. O’nun yaptığı her şey yerindedir, O her şeyden haberdardır.

Yüce Allah’ı dost (veli) edinmek şu anlamları ifade eder: Yüce Allah’ı Rabb, efendi ve ibadet sunma makamı edinmek; O’nun ortaksız egemenliği altına girip sırf O’na boyun eğmek; ibadet amaçlı davranışları sırf O’na yöneltmek; yardım istenecek ve güvenilecek dayanak olarak sırf O’nu tanımak; zor anlarda sırf O’na başvurmak. İşte kelimenin tüm bu anlamları ile yüce Allah’ı veli edinme, dost bilme meselesi özünde inanç meselesinin ta kendisidir. Yani ya sırf yüce Allah, kelimenin bütün anlamları ile veli edinilecek, dost bilinecek ki, bu İslâm’dır.. ya da bu anlamların herhangi birinde yüce Allah’a bir başkası eş tutulacak ki, bu da aynı kalbde müslümanlıkla bir arada barınması mümkün olmayan müşrikliktir!

İşte bu gerçek okuduğumuz ayetlerde en güçlü ifade, en etkili imajlarla belirtiliyor. Tekrarlıyoruz:

“De ki; `Allah’dan başkasını mı dost edineyim ki, o göklerin ve yerin yoktan var edicisidir, yedirir, fakat yedireni yoktur.’ De ki; `Müslümanların ilki olmam emredildi, bana `sakın Allah’a ortak koşanlardan olma’ denildi.”

Fıtratın güçlü ve köklü mantığıdır bu. Dostluk kime sunulacak, kime bağlanılacak? Göklerin ve yerin yoktan var edicisine değil de kime? Göklerde ve yerde yaşayan bütün canlıların rızkını verene, herkesi yedirdiği halde yedireni olmayana değil de kime? Evet;

“De ki; `Allah’dan başkasını mı dost edineyim?”

Saydığımız sıfatları taşıyan yüce Allah varken böyle bir şey düşünülebilir mi? Yüce Allah’dan başka birini dost edinmek, -eğer bu dost edinmenin amacı yardım görmek ve destek sağlamak ise- hangi mantığa sığar! Çünkü göklerin ve yerin yaratıcısı yüce Allah’dır, göklerin ve yerin egemenliği O’nun tekelindedir. Eğer bu dost edinmenin amacı rızka kavuşmak, besin kaynakları elde etmek ise göklerde ve yerde yaşayan canlıların tümüne rızık veren, yiyecek sağlayan yüce Allah’tır. O halde rızık verme yetkisini tekelinde bulunduran mutlak egemenin dışındaki birini dost edinmenin ne gibi bir gerekçesi olabilir? Okumaya devam ediyoruz:

“De ki; `Müslümanların ilki olmam emredildi’, bana `sakın Allah’a ortak koşanlardan olma’ denildi.”

Müslüman olmamın, müşrik olmamamın kesin ve somut anlamı yüce Allah’dan başkasını dost (veli) edinmememdir. Yüce Allah’dan başkasını hangi anlamda olursa olsun dost edinmek müşrikliktir ve müşriklik asla müslümanlıkla bağdaşmaz, müslümanlığın yerine geçemez.

Tek ve kesin bir mesele karşısındayız. Yumuşamayı ve kaypaklığı kabul etmeyen son derece kesin bir mesele. Ya yönelişte, mesaj almada, boyun eğmede, ibadette, yardım istemekte yüce Allah tek ve ortaksız bilinecek, bütün bu konularda mutlak egemenliği onaylanarak başka birinin bu alanların herhangi birinde O’na ortak olabileceği iddiası kökten reddedilecek, hem duygusal hem de ameli bağlılık gelenekte ve şeriatte O’nun rakipsiz otoritesine dayandırılacak, ya bütün bunlar olacak ki, bu İslâm’dır; ya da bu konuların herhangi birinde yüce Allah’a, bir başkası ortak sayılacak ki, bu da müşrikliktir ve asla müşriklik ile İslâm ayni kalbde biraraya gelemez.

O günün müşrikleri Peygamberimizi bu konuda yumuşak ve kaypak davranmaya çağırıyorlardı. Düzmece ilâhlarına yer verdiği takdirde O’nunla birlikte bu dine gireceklerini söylüyorlardı. İlâhlığın bazı karakteristik özelliklerini sosyal. konumlarını, nüfuzlarını ve yararlarını sürdürebilmeleri için keyiflerine göre kullanmalarına göz yummasını istiyorlardı. Bu özelliklerin başında nelerin helâl ve nelerin haram olduğunu belirleme yetkisi geliyordu. Onlar bu ödünler karşılığında Peygamberimize muhalefetten vazgeçmeyi, hatta O’nu başlarına getirmeyi, kendisini servete boğmayı ve kızlarının en güzelleri ile evlendirilmesini öneriyorlardı. Fakat Peygamberimiz, bu sert reddiyeyi onların yüzlerine karşı açık açık haykırmakla emr olundu.

Müşrikler, Peygamberimize bir yandan işkence, savaş ve tepeleme eli kaldırırken öte yandan ayartma, barış ve yumuşama eli uzatıyorlardı.

Bu iki yüzlü girişime karşı Peygamberimize bu sert reddiyeyi, bu açık tutum kararlılığını ve hiçbir kaypaklığa, hiçbir yavşaklığa yer bırakmayan bu kesin yol belirlemeyi ortaya koyması emrediliyordu.

Bunun yanısıra O’na müşriklerin kalblerine korku ve ürküntü salması da emrediliyordu; aldığı emrin ve yükümlülüğün şakaya gelir tarafının olmadığını, müslüman olmaya ve yüce Allah’ın birliğini onaylamaya ilişkin ilâhi emri yerine getirmediği takdirde Rabbinin azabına çarpılmaktan korktuğunu açıkça belirtmesi telkin ediliyordu. Okuyoruz:

“De ki; `Eğer Rabbimin buyruklarına karşı gelirsem büyük günün azabından korkarım.’

O gün kim azaptan uzak tutulursa Allah onu kayırmış olur ki, işte kesin kurtuluş budur.”

Bu ifadeler Peygamberimizin, Rabbinin emri karşısındaki gerçek duygularını tasvir ediyor, O’nun ilâhi azabtan korktuğunu elle tutulur biçimde ortaya koyuyor. Nasıl korkmasın ki, herhangi bir kulun bu azaptan uzak tutulması yüce Allah’ın bir rahmet göstergesi ve kesin kurtuluşu sayılıyor.

Bunun yanısıra bu ifadeler, gerek o zamanın ve gerekse bütün zamanların müşriklerinin kalblerine ürperti salacak bir hamle niteliği taşırlar. O “büyük gün”ün, yani Kıyamet gününün azabını tasvir eden titretici bir hamle karşısındayız. Bu hamle yırtıcı bir kuş gibi avını kovalıyor, başı üzerinde daireler çizerek alçalıyor ve birden yakalamak üzere üzerine çullanıyor. Onu avını pençesine geçirmekten sadece Allah’ın yüce gücü alabilir, sadece bu güç onu burnundan tutarak başka tarafa yöneltebilir! Bu tasvir karşısında okuyucunun nefesi gırtlağında düğümleniyor, bu somut sahneyi seyrederken yırtıcı kuşun avına pençe salacağı son anı içi titreyerek kolluyor.

Ayrıca Peygamberimiz neden yüce Allah’dan başkasının dost (veli) edinsin ki? Niçin kendisine yasaklanmış olan müşrikliğe bulaşarak, benimsemekle emredildiği İslâm’a ters düşmeyi göze alsın ki? Niçin bu günahın arkasından gelecek olan korkunç, dehşetli azabın kucağına atılsın ki? Ola ki, şu dünya hayatında bir yarar sağlar ya da bir zararı başından savar diye mi? Sıkıntı anında insanlardan yardım alabilir ve rahatlık anında insanlardan yarar görebilir beklentisi gerekçesi ile mi? Oysa bu beklentilerinin hepsi yüce Allah’ın elindedir. Sebepler dünyasına ilişkin mutlak güç O’ndadır, kullarının davranışlarını yönlendirecek karşı durulmaz irade O’nun iradesidir, sonra O’nun hem verirken ve hem de kısarken mutlaka bir hikmeti, bir bildiği vardır. Okuyoruz:

“Eğer Allah başına bir musibet verirse onu O’ndan başka hiç kimse gideremez. Eğer sana bir iyilik verirse kuşkusuz O’nun gücü her şeye yeter.

O kulları üzerinde kesin egemendir. O’nun yaptığı her şey yerindedir, O her şeyden haberdardır.”

Bu ayetlerde vicdanın fısıltıları, gönlün vesveseleri, kuruntuları, arzuların ve fobilerin kuytulukları, kuşkuların ve beklentilerin sızma yolları izleniyor. Arkasından bunların tümü inanç nuru ile, iman belirginliği ile, düşünce berraklığı ile ve ilâhlığın özüne ilişkin doğru bilgi ile cilâlanıyor, aydınlatılıyor. Çünkü Kur’an’ın burada ve bu bölümde ele alıp çözüme kavuşturduğu mesele son derece hayatî bir meseledir.

ŞAHİTLERİN TUTUMU

Son olarak bu dalganın en yüksek noktasını oluşturan bölüm geliyor. Yüksek frekanslı ve derin etkili mesaj geliyor. Uyarma, şahit tutma, karşı tarafla ilişki kesme ve müşriklik cürmüne katılmama sahnesi karşısındayız. Bütün bunlar yüksek bir ses tonu ile ve ürpertici bir kararlılıkla ifade ediliyor. Okuyoruz:

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.