sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 112. VE 115. AYETLER ARASI

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 112. VE 115. AYETLER ARASI
28.04.2020
643
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

112- Hani havariler Ey Meryemoğlu İsa, senin Allah’ın bize gökten bir sofra indirebilir mi?” diye sordular da İsa onlara “Eğer mümin iseniz Allah’tan korkunuz” demişti.

113- Havariler O’na dediler ki, “İstiyoruz ki, o sofranın yemeklerinden yiyelim, kalplerimiz güven bulsun, bize doğru .söylediğini kesinlikle bilelim ve olayın tanıklarından olalım.

114- Bunun üzerine Meryemoğlu İsa şöyle dedi; “Allah’ım, ey Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir ki bu gün hem öncekilerimiz hem de sonrakilerimiz için bir bayram ve senin bize gösterdiğin bir mucize olsun. Bize rızık ver. .Sen rızık verenlerin en hayırlısısın.

115- Allah dedi k; Ben o sofrayı size indireceğim, ama ondan sonra kim kafir olursa onu hiç kimseyi çarptırmadığım bir azaba çarptırırım.

Bu konuşma Hz. İsa’nın ümmetinin karakterini ortaya koymaktadır. Onların içinden seçkin bir topluluğu temsil eden havarilerin karakterini… Bir de görüyoruz ki, bunlarla peygamberimizin ashabı arasında büyük bir fark vardır…

Bunlar, Allah’ın kendilerine Allah’a ve peygamberi İsa’ya iman etmelerini ilham ettiği, onların da iman edip, İsa’yı müslümanlıklarına şahit tuttuğu havarilerdir. Bununla beraber onlar şu ana kadar gördükleri Hz. İsa’nın mucizelerine rağmen yeni bir harika istiyorlar ki, gönülleri onunla yatışsın, bununla Hz. İsa’nın kendilerine doğru söylediğini öğrensinler ve bu mucize ile O’nun doğruluğunu sonraki nesillere ulaştırabilecek bir tanıklık elde etsinler.

Hz. Muhammed’in (salât ve selâm üzerine olsun) ashabı ise müslüman olduktan sonra ondan bir tek mucize istemediler. Onların kalpleri iman etti ve imanın serinliği sirayet ettiği andan itibaren gönülleri huzura kavuştu. Peygamberlerini doğruladılar. Bu delilden sonra onun doğruluğu için delil istemeye kalkışmadılar. Onlar Kur’an’ın dışında hiç bir mucize görmeden onun doğruluğuna tanıklık ettiler.

İşte Hz. İsa’nın havarileri ile Hz. Muhammed’in havarileri arasındaki fark. Bu ayrı bir seviye, o ayrı bir seviyedir. Bunlar da müslümandır onlar da müslüman… Bunlar da Allah katında takdir edilmiş onlar da. Fakat aralarındaki seviye farkı Allah’ın dilediği biçimde tamamen muhafaza edilmiştir.

SOFRA MUCİZESİ

Maide -sofra- kıssası Kur’an’da belirtildiği şekliyle hristiyanların kitaplarında yer almaz. Hz. İsa’dan uzun bir zaman sonra yazılan İncillerde de bu olaya değinilmez. Tabii ki bu İncillerde verilen bilgilerin Allah’tan gelen gerçeklere uygun düştüğü söylenemez. Bu İnciller, bazı din damlarının Hz. İsa’nın hayatı ile ilgili rivayetlerinden başka bir şey değildir. Bunlar Allah’ın O’na verdiği ve kendisine İncil diye verdiği bir kitap değildir.

Yalnız kutsal sofra haberi başka bir şekilde incillerde geçmektedir. Matta İncilinde 15. İshah’ın sonunda deniyor ki; “Ve Yesu (İsa) öğrencilerini çağırıp dedi: Ben herkese acıyorum. Çünkü şu anda onlar üç gündür benimle beraber yürüyorlar. Yiyecek bir şeyleri de yok. Yolda bayılmasınlar diye ben onları oruçlu olarak yola koymak istemem. Öğrencileri ona dediler ki: Bu ıssız yerde şu kadar büyük kitleyi doyuracak kadar ekmeği nerden bulabiliriz? İsa’da: Kaç ekmeğiniz var? diye sordu. Yedi ekmek ve biraz da küçük balık diye karşılık verdiler. İsa kitlelere oturmalarını söyledi. Yedi ekmeği ve balıkları aldı. Dua edip, ekmeği böldü ve öğrencilerine verdi. Öğrencileri de bunu kitlelere verdiler. Hepsi ekmeğini yedi ve karnını doyurdu. Sonra bu parçalardan yedi dolu sepeti kaldırdılar. Bu yemeği yiyenler kadınlar ve çocuklar hariç dört bin kişiydi…” Buna benzer rivayetler diğer İncillerde de vardır. (Kitab-ı Mukaddes. Matta)

Mücahid ve Hasan gibi bazı tabiiler (Allah onlardan razı olsun) kutsal sofranın inmediği kanısındadır. Çünkü yüce Allah’ın “Ben onu size indireceğim, ama ondan sonra kim kafir olursa onu hiç kimseyi çarptırmadığım bir azaba çarptırırım.” sözlerini duyduklarında korktular ve O’nun inmesini istemekten vazgeçtiler.

İbni Kesir, Tefsirinde der ki “Leys b. Ebi Süleym Mücahidten O’nun şöyle dediğini rivayet eder: Kutsal sofra, Allah’ın verdiği bir örnektir. Fakat indirilmiş değildir. (İbni Ebi Hatim ve İbni Ceri rivayet etmiştir.) Sonra İbni Cerir der ki: Haris, Kasım b. Selman’dan, o da Haris’ten, İbni Cureye’den, Mücahit’den haber veriyor ki mücahid şöyle demiştir. Bu üzerinde yemek bulunan bir sofradır. onu isteyenler, inkar ettikleri takdirde cezalandırılacaklarını duyduklarında onu istemekten vazgeçtiler. İnmesi ile ilgili isteklerini geri aldılar. Yine İbni Cerir diyor ki:

Ebul-Müsenna, Muhammed b. Cafer’den, Şube’den, Mansur b. Zâdân’dan Hasan’dan rivayetle onun kutsal sofra hakkında şöyle dediğini rivayet eder: “Kutsal sofra inmemiştir.” Bişr, Yezit’ten, Said’ten, Katade’den o da Hasan’dan rivayetle onun şöyle dediğini bildirir. Onlara: “Ama ondan sonra kim kafir olursa, onu hiç kimseyi çarptırmadığım bir azaba çarptırırım.” denildiğinde onlar: “Öyleyse gerek yok” dediklerinden kutsal sofra indirilmemiştir.

Şu kadar var ki, bu ümmetin selefi çoğunlukla kutsal sofranın indiği kanısındadır. Çünkü Allah: “Ben onu size indireceğim” buyurmuştur. Ve Allah’ın vaadi doğrudur. Kur’an’ın kutsal (maide) sofraya ilişkin verdiği bilgiler bizim için esastır, başka kaynakların verdikleri bilgiler değil…

Yüce Allah, mahşer gününde ve bütün insanların huzurunda Meryemoğlu Hz. İsa, kavmi ile karşılaştığında O’na nimetlerini hatırlatıyor:

“Hani havariler, Ey Meryemoğlu İsa, senin Allah’ın bize gökten bir sofra indirebilir mi? diye sordular.”

Hz. İsa’nın öğrencileri en yakın arkadaşları ve onu en iyi tanıyan havariler, O’nun bir insan olduğunu… Meryem’in oğlu olduğunu biliyorlardı. Ve O’nu en güzel tanıdıkları isimle çağırıyorlardı. O’nun ilah olmadığını, Allah’ın ilahlığını onaylayan ibadet eden bir kul olduğunu, Allah’ın oğlu olmadığını, ancak Meryem’in oğlu olduğunu ve Allah’ın kullarından biri olduğunu biliyorlardı. Yine O’nun vasıtasıyla gerçekleşen mucizelerin O’nun ilahı tarafından meydana getirildiğini, O’nun kendi özel gücü ile bu mucizeleri yapmadığını biliyorlardı. Bu nedenle gökten bir sofranın kendilerine indirilmesini istediklerinde, bunu ondan istemiyorlardı. Çünkü onlar, İsa’nın kendi başına bir mucizeyi yapamayacağını biliyorlardı. Onun için meseleyi şöyle dile getiriyorlardı:

“Ey Meryem oğlu İsa, senin Allah’ın bize gökten bir sofra indirebilir mi?”

Havarilerin “indirebilir mi?” cümlesi değişik yorumlara yol açmıştır. Onlar Allah’a iman ettikten ve Hz. İsa’yı (selâm üzerine olsun) müslüman oluşlarına şahit tuttuktan sonra nasıl böyle bir ifade kullanabiliyorlardı? Bazıları: “İndirebilir mi?” cümlesinin gücü yeter mi” anlamında olmadığını buradan amacın güç yetirmenin kendisi olduğu ve onu indirebileceği anlamında olduğunu söylemişlerdir. Bazıları ise: Sen dilediğin zaman “Allah yapar mı?” anlamına geldiğini söylemişlerdir. Bu cümle “ta” ile “testetiu” şeklinde de okunmuştur. Bu durumda “Sen Rabbine dua edip bize gökten bir sofra indirmesini sağlayabilir misin?” anlamına gelir.

Ne olursa olsun. Hz. İsa (selâm üzerine olsun) onları bu tür bir harikayı istememeleri için uyarmıştır. Çünkü müminler harikaları istemez ve Allah’a öneride bulunmazlar.

“Eğer mümin iseniz, Allah’tan korkunuz, dedi.”

Fakat havariler, bu taleplerinin illetini, sebeplerini ve bununla amaçladıklarını açıklayarak istediklerini tekrarladılar:

“Havariler O’na dediler ki, “İstiyoruz ki, o sofranın yemeklerinden yiyelim, kalplerimiz güven bulsun, bize doğru söylediğini kesinlikle bilelim ve bu olayın tanıklarından olalım.”

Onlar, yeryüzünde hiç kimsede benzeri bulunmayan eşsiz yemekten yemek gözlerinin önünde, gerçekleşen bu harikayı görmekle kalplerini huzura kavuşturmak, Hz. İsa’nın kendilerine doğru söylediğine kesin kanaat getirmek ve bu mucizenin gerçekleştiğini diğer insanlara ulaştıracak şahitler olmak istiyorlar.

Daha öncede belirttiğimiz gibi, bütün bunlar belli bir seviyeyi peygamberimizin (salât ve selâm üzerine olsun) ashabının seviyesine ulaşmayan bir seviyeyi tasvir etmektedir. Bunlar onlarla karşılaştığında da farklı bir yapı arz ettikleri ortaya çıkar!

İşte bu sırada Hz. İsa (selâm üzerine olsun) Rabbine yönelerek O’na niyazda bulunuyor:

“Bunun üzerine Meryemoğlu İsa şöyle dedi: “Allah’ım, ey Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir ki, bu gün hem öncekilerimiz hem de sonrakilerimiz için bir bayram ve senin bize gösterdiğin bir mucize olsun. Bize rızık ver. Sen rızık verenlerin en hayırlısısın.”

Kur’an’ın sürekli olarak kullandığı bir ifade olan Meryemoğlu sıfatı ile anılan Hz. İsa’nın bu duasında bile seçkin ve Rabbini en güzel biçimde tanıyan bir kulun edebi görülmektedir. O Rabbine şöyle sesleniyor: Allah’ım… Ey Rabbimiz… Bize gökten, bizi hayra boğacak, bayram gibi bir sevinç yaşatacak, hem öncekilerimize hem sonrakilerimize bir bayram olarak bir sofra indir. Kuşkusuz bu da senin rızkındandır. Rızık landır bizi. Sen rızık verenlerin en iyisisin… Demek ki Hz. İsa Rabbini biliyor, Rabbinin Allah olduğunu biliyor. Hz. İsa bunu bütün alemlerin hazır olduğu bir sırada, ümmetin huzurda ve büyük bir kalabalığın huzurunda.

Yüce Allah da iyi bir kul olan Meryemoğlu İsa’nın duasını kabul etmişti. Yalnız şanının yüceliğine yaraşır bir şekilde: Onlar bir harika istemişler Allah’ça onların bu isteklerini kabul etmiştir. Ve bu harikadan sonra inkar edilenleri hiç kimseyi çarptırmadığı gerçekten şiddetli bir azaba çarptıracağını şart koşarak…

Allah dedi ki, ben onu size indireceğim ama ondan sonra kim kâfir olursa onu hiç kimseyi çarptırmadığım bir azaba çarptırırım.”

İşte bu, gerçekten yüce Allah’a layık yaraşan bir ciddiyettir. Ta ki harikalar istemek oyun ve eğlence gelmesine apaçık ve kesin delilden sonra da küfür yolunda devam edenler korkunç bir cezaya çarptırılmadan bırakılmasın!

Mucizelere rağmen peygamberleri yalanlayanların yok edilişi Allah’ın öteden beri sürüp gelen değişmez bir yuvasıdır. Burada ise bu cezanın hem dünya azabı hem de ahiret azabı olma ihtimali vardır.

  1. İSA’NIN ŞAHİDLİĞİ

Ayet-i kerimelerin akışı Allah’ın vaadinden ve tehdidinden sonra tekrar ana meseleye… İlahlık ve Rabblık konusuna dönmek üzere kesiliyor. Zaten bu dersimizin tamamını kuşatan meseleyi oluşturuyor.

Şimdi tekrar bütün alemin gözü önünde hala açıkça durmakta olan büyük manzaraya dönelim, tekrar dönelim ki, Meryemoğlu İsa ve annesi için iddia edilen ilahlık meselesinde doğrudan bir soruşturma dinleyelim. Hz. İsa’ya tapanlar hakkında yöneltilen bu soruşturmada onlar Hz. İsa’yı dinleyecekler, Hz. İsa kendisi adına uydurulan bu büyük iftiradan korku ve dehşet içinde Rabbine yönelip ondan tamamen uzak olduğunu dile getirecek:

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.