sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 25. VE 27. AYETLER ARASI

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 25. VE 27. AYETLER ARASI
15.12.2020
690
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

25- Gerçekten Allah size birçok yerde, birçok olayda olduğu gibi Huneyn savaşı günü de yardım etti. Hani o gün sayıca çok oluşunuz hoşunuza gitmiş, böbürlenmenize yolaçmıştı da bu kalabalıklık size hiçbir yarar sağlamamıştı; yeryüzü, onca genişliğine rağmen size dar gelmişti de sonra arkanızı dönüp kaçmıştınız.

26- Bu bozgunun arkasından Allah, Peygamberinin ve müminlerin kalblerine güven duygusu indirdi ve görmediğiniz ordular göndererek kâfirleri azaba çarptırdı. Kâfirlerin görecekleri karşılık budur.

27- Bundan sonra Allah dilediği kimselerin tevbelerini kabul eder. Allah affedicidir, merhametlidir.

Müslümanlar yüce Allah’ın desteği ile birçok savaş alanında başarı kazandıklarını unutmuş değillerdi. Yakın zamanlarda meydana gelen bu olayların hatırası henüz belleklerindeki tazeliğini koruyordu. Onun için bu gerçeğe sadece değinivermek yeterli idi.

Fakat “Huneyn” olayına gelince bu olay Mekke fethinin hemen arkasından, Hicretin sekizinci yılının Şevval ayında meydana gelmişti. O günlerde Peygamber’imiz-salât ve selâm üzerine olsun. Mekke’yi fethetmiş, bu fethin önüne çıkardığı problemleri çözmüş, şehrin halkı tümü ile müslüman olduğu için Peygamberi’miz tarafından serbest bırakılmışlardı. Tam o sırada şöyle bir olay oldu: “Hevazin” kabilesi, şefleri Malik b. Auf Nadrî’nin komutasında müslümanlarla savaşmak üzere yığınak yapmıştı. Sakıf kabilesinin tümü, Çeşmeoğulları, Saad. b. Bekroğulları, Hilâloğulları’nın az sayıdaki Evza kolu ile Avf b. Amır ve Beni Amr b. Amiroğulları’nın bir bölümünde Hevazın kabilesine katılmıştı. Bu kabileler kadınları, çocukları, koyunlar ve develeri ile birlikte, neleri var neleri yoksa hepsini yanlarına alarak yola çıkmışlardı. Bunun üzerine Peygamberimiz de onları karşılamak üzere yola çıktı. Yanında Mekke’yi fethetmek üzere gelen, muhacirler ile ensardan oluşmuş on bin kişilik bir İslâm ordusu vardı. Ayrıca bazı arap kabilelerinin savaşçıları ile İslâm’a yeni girmiş, Mekkeliler’den meydana gelen iki bin kişilik bir acemi birliği olan İslâm ordusunun saflarında yeralmıştı. Peygamberimiz işte bu birliklerin başında düşman üzerine yürüdü.

İki ordu, Mekke ile Taif arasındaki “Huneyn” adlı vadide karşılaştı. Bu karşılaşma günün ilk saatlerinde, sabahın alaca karanlığında meydana geldi. Müslümanlar vadiye indiler. Oysa Hevazın kabilesi orada pusuya yatmıştı. Adamlar Müslümanların kendilerini farketmediklerini anlayınca baskına geçtiler. Birden bire oklarını yağdırarak, kılıçlarını sıyırarak komutanlarının emri uyarınca tek bir asker disiplini içinde saldırıya giriştiler. Bunun üzerine- yüce Allah’ın buyurduğu gibi- müslümanlar panik içinde geriye dönüp kaçmaya başladılar.

Fakat Peygamberimiz direnişini sürdürdü. Boz bir katıra binmişti. Hayvanı ısrarla düşman güçlerinin üzerine sürüyordu. Bunun üzerine amcası Abbas sağ özengiye, Ebu Süfyan b. Haris sol özengiye asılmışlar, hayvanın koşarak ilerlemesine engel olmaya çalışıyorlardı. Peygamberimiz bir yandan da adını haykırarak kaçmakta olan müslümanları geri dönmeye çağırıyor; yüksek sesle “Ey Allah’ın kulları, bana Allah’ın elçisine katılınız” diyor, zaman zaman da “Ben Allah’ın Peygamberiyim, bu yalan değil, ben Abdülmuttalip oğluyum” diye haykırıyordu.

Sahabilerden yaklaşık olarak yüz kişi- kimi tarihçilere göre seksen kişi- Peygamberimizin yanında kalarak O’nunla omuz omuza savaşmayı sürdürmüşlerdi. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Abbas, Abbas’ın oğulları Hz. Ali ve Hz. Fadıl, Hz. Ebu Süfyan, Hz. Eymen B. Umm-i Eymen, Hz. Usamet- Zeyd- Allah hepsinden razı olsun- bunlar direnenlerin başlıcaları idi.

Bir ara Peygamberimiz, gür sesli amcası Abbas’a avazının çıktığı kadar “Ey o ağacın altında biraraya gelenler” diye haykırmasını emretti. Bu çağrıda adı geçen ağaç “Rıdvan Biatı”nın, altında gerçekleştirildiği ağaçtı. Bu ağacın altında biraraya gelen, muhacirlerden ve Ensar’dan oluşmuş müslümanlar savaş alanlarında kaçmayacaklarına dair Peygamberi’mize söz vermişlerdi. Peygamberimiz’in emri üzerine, amcası Abbas “Ey Samure ağacının altında toplananlar” ve kimi kez de “Ey Bakâra suresinde kendilerinden sözedilenler” diye avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Bu çağrılar üzerine müslümanlardan “Emret, emret, buyur şeklinde cevaplar gelmeye başladı. Arkasından müslümanlar kaçışlarını durdurup Peygamberimizin yanına dönmeye koyuldular. Öyle ki, binek hayvanlarını geri döndürmeyi başaramayan bazı kimseler zırhlarını kuşanarak hayvanın sırtından iniyorlar ve hayvanlarını salıvererek yalnız başlarına Peygamberimiz’in yanına koşuyorlardı.

Geri dönenler önemli sayıda bir grup oluşturunca Peygamberimiz kendilerine ciddi bir şekilde saldırıya geçmelerini emretti. Bu sıkı saldırı sonunda düşman güçleri bozguna uğratıldı. Kaçanlar izlenerek ya öldürüldü ya da esir alındı. Öyle ki, geride kalan müslümanlar savaş alanına dönüşlerini tamamladığında Peygamberimiz’in önüne getirilmiş, şaşkınlık içindeki esirlerle karşılaştılar.

Bu savaşta müslümanlar, kısa tarihlerinde ilk defa oniki bin kişilik bir orduyu biraraya getirebildiler.

Bu sayı çokluğu şımarmalarına yolaçtı. Bu yüzden zafere ulaşmanın başta gelen sebebini gözardı ettiler. Bu sonucun da yüce Allah, savaşın ilk aşamasında başlarına bozgun getirerek tekrar O’na yönelmelerini sağladı. Arkasından Peygamberimiz’in yanından ayrılmayarak direnmeye devam eden, O’nun etrafında sımsıkı kenetlenen bir avuçluk mümin grubun çabaları ile bozgunu zafere dönüştürdü.

Âyette bu savaş sahnesini hem somut tabloları ile ve hem de duygusal reaksiyonları ile gözlerimizin önüne getiriyor. Okuyalım:

“Hani o gün sayıca çok oluşunuz hoşunuza gitmiş, böbürlenmenize yolaçmıştı da bu kalabalık hiçbir işinize yaramamıştı; yeryüzü onca genişliğine rağmen size dar gelmişti de sonra arkanızı dönüp kaçmıştınız.”

Burada önce sayı çokluğundan hoşlanma, bununla böbürlenme reaksiyonu, arkasından ruh bozgunu sarsıntısı; bütün yeryüzünün ağırlığı altında kalınmış, ağır basıncına uğramışcasına bir sıkıntı, bir ruh darlığı reaksiyonu, derken somut bir bozgun hareketi ve en sonunda da geriye dönüp kaçma eylemi ile karşı karşıyayız. Peki sonra?!

“Bu bozgunun arkasından Allah, Peygamberi’nin ve müminlerin kalplerine güven duygusu indirdi.”

Bu güven duygusu sanki kaftan gibi, iniyor ve yuvalarından dışarıya fırlayacak gibi çırpınan kalpleri yuvalarına oturtuyor ve kaynaşan duyguların durdurulmalarını sağlıyor. Okumaya devam ediyoruz:

“Ve görmediğiniz ordular gönderdi.”

Bu orduların ne olduklarını, hangi özellikleri taşıyan askerlerden oluştuklarını bilmiyoruz. Çünkü “Rabb’inin ordularını kendisi dışında hiç kimse bilmez.” (Müdessir. 31) Âyetin devamını okuyalım:

“Kâfirleri azaba çarptırdı.”

Ölümle, tutsaklıkla, silâh ve teçhizatlarını müslümanlara kaptırmakla, bozguna uğramakla. Şimdi de âyetin sonunu tekrarlayalım:

“Bundan sonra Allah, dilediği kimselerin tövbelerini kabul eder. Allah affedicidir, merhametlidir.”

Yanlış iş yaptıktan sonra tevbe eden kimseler için af kapısı her zaman açıktır.

Yüce Allah ile bağları gevşetmenin ve O’nun dışında, başka bir güce güvenmenin sonuçlarını göstermek amacı ile bu âyetlerde müminlere hatırlatılan “Huneyn” savaşı bize bir başka gerçeği, her inanç sisteminin dayandığı güçlerin neler olduğu gerçeğini, dolaylı olarak açıklamaktadır. Sayı çokluğu hiçbir şey değildir. Önemli olan inaçlarına sımsıkı bağlı, kararlı, fedakâr ve bilinçli azanlıktır. Hatta sayı çokluğu kimi zaman bozguna sebep olur. Çünkü taraftarı oldukları inanç sisteminin özünü kavramaksızın akıntıya kapılarak bilinçsizce bu kalabalığa katılan bazı kimselerin zor anlarda ayakları titremeye başlar, zelzeleye tutulmuş gibi sarsılırlar. Arkasından da taraftarların saflarına kargaşa ve bozgun havasını yayarlar. Üstelik sayı çokluğu, inanç sisteminin bağlılarını aldatır, yüce Allah ile aralarındaki bağı gevşetme umursamazlığına kapılmalarına yolaçar, görüntüdeki kalabalıkla oyalanarak hayatta zafere ulaşmanın sırrını gözardı etmelerine sebep olur.

Her inanç sistemi seçkin kadroları eli ile ortaya çıkıp varlığını sürdürmüştür. Yoksa “sönüp giden köpükler” ve “rüzgârların savurduğu ot kırıntıları, eli ile hiçbir inanç sistemi ne ortaya çıkabilir ve ne de ayakta durabilir.” (Ra’d, 17 Kehf, 45)

Âyetlerin akışı, bu noktaya geldiğinde ve müslümanların vicdanlarını yakın tarihin hatıraları ile kamçıladığında müşriklere ilişkin son sözü söylüyor, onlar hakkında kıyamet gününe dek geçerliliğini sürdürecek nihai hükmü veriyor.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.