SEYYİD KUTUB’UN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA ABESE SURESİ 24. VE 32. AYETLER
24- İnsan yiyeceğine bir baksın.
25-O suyu döktükçe döktük.
26- Sonra toprağı güzelce yardık.
27- Orada bitirdik, taneleri.
28- Üzümler, goncalar,
29- Zeytinler, hurmalar.
30- İri ve sık ağaçlı bahçeler.
31- Meyveler ve çayırlar.
32- Sizin ve hayvanlarınızın yararına.
İşte insanın yiyeceklerinin aşama aşama detaylı hikayesi budur. insan İşte bu nimetlere baksın. Bunlarda kendisinin herhangi bir fonksiyonu var mı? Onların düzenlenmesinde bir yetkisi, bulunuyor mu? Kendisine hayatı kazandıran ve onu en güzel şekilde dile getiren el, yiyeceklerini meydana getiren ve onları harika bir şekilde dile getiren elin kendisidir.
İnsan yiyeceğine bir baksın. Bunlar insana en yakın, yapışık, en vazgeçilmez nimetlerdir. Sürekli olarak gözleri önünde tekrarlanan ve kolayca kendisine sunulan bu vazgeçilmez nimetlere insan bir baksın. Hayret verici bir kolaylıkla meydana gelen bu nimetlerin meydana geliş sürecine baksın. Zira bunların kolayca meydana gelmeleri onlardaki Hayret verici gerçekliği unutturmaktadır. Halbuki bu da insanın yaradılışı ve gelişip yetişmesi gibi bir mucizedir. Attığı her adım onu yaratan kudretin elindedir.
“Biz suyu döktükçe döktük.”
Suyun yağmur şeklinde dökülmesi hangi çevrede yaşarsa yaşasın, hangi derecede bilgi deneyimi olursa olsun her insanın bilip tanıdığı bir hakikattır. Bu bir gerçektir. Her insan onunla muhataptır, onunla yüz yüzedir. insanlık bilimde ilerledikçe bu ayetin anlamını daha geniş boyutlarda kavramakta ve eski dönemlerde bilinenin ötesinde bilgiler elde etmektedir. Böylece her insanın gördüğü ve hergün tekrarlanan bu yağmur hakkında insanın bilgisi derinleşmektedir.
Büyük okyanusların meydana gelişine ilişkin şu anki teorilerin doğruya en yakını, bu okyanusların önce gökte üstümüzde oluştukları, sonra yeryüzüne boşandıklarını söyleyen teoridir. Bugün ise okyanuslardan buharlaşan su, yağmur şeklinde yere inmektédir.
Çağdaş bilginlerden biri bu konuda diyor ki; “Eğer yer küresinin güneşten ayrıldığı sıradaki sıcaklığı on iki bin derece civarında idi. Veya yeryüzünün sıcaklık derecesi bu kadardı şeklindeki görüş doğru ise bu demektir ki orada tüm elementler özgür ve bağımsızdır. Bu nedenle önemli kimyasal herhangi bir oluşumun meydana gelmesi mümkün değildi. Yerküresi ya da onu oluşturan parçalar yavaş yavaş soğumaya başlayınca oluşumlar meydana geldi ve tanıdığımız gibi dünyanın hücresi oluştu, darlık oksijen ve hidrojenin birleşebilmesi için sıcaklık derecesinin dört bin dereceye düşmesi gerekiyordu. Bu noktaya gelindiğinde elementler birleştiler. Şimdi bildiğimiz su meydana geldi. Ve yerkürenin semasını kuşattı. Bu sıradan olay gerçekten korkunç büyüklükte meydana gelmiş olmalıdır. Bütün okyanuslar gökte bulunuyordu. Birbiriyle birleşmeyen elementlerin tamamı havada gaz halinde bulunuyorlardı. Atmosferin dış yüzeyinde oluştuktan sonra yere doğru inmeye başladı. Fakat ona ulaşması henüz mümkün değildi. Zira sıcaklık derecesi binlerce mil uzaklıktaki mesafeye oranla yere yaklaştıkça artıyordu. Doğal olarak suyun yeryüzüne ulaştığı tufan zamanı geldi. Ulaşıp buhar şeklinde tekrar yükseliyordu. Okyanusların havada olduğu sıralarda soğumanın ilerlemesi ile meydana gelen taşmalar gerçekten her türlü tahminin üstünde beklenenin çok ilerisinde meydana gelmiştir. Ve bu coşku patlamalarla birlikte devam edip gitmiştir:
Biz Kur’an ayetlerini bu teoriye bağlamasak ta bu teori bizim bu ayetlere ve işaret edilen tarihe ilişkin düşüncelerimizin sınırlarını genişletmektedir. Suyun bardaktan boşanırcasına dökülmesi tarihine bir boyut kazandırmaktadır. Bu teori doğru da olabilir. Yeryüzündeki suyun aslına ilişkin başka teoriler de söz konusu olabilir. Fakat Kur’an’ın hükmü her çevrede ve her nesilde yetişen tüm insanlara hükmedecek niteliğini her zaman korur.
İşte yiyeceğin ilk kıssası budur: “Biz suyu döktükçe döktük.” Hiç kimse herhangi bir şekilde bu suyu meydana getirdiğini iddia edemez. Meydana geliş tarihinde veya onun yeryüzüne gönderilmesinde etkisi olduğunu, fonksiyonu olduğunu söyleyemez. Yiyeceğin kıssası bu yolda kendi yasasına göre sürüp gider. Müdahale kabul etmez.
“Sonra toprağı güzelce yardık.”
Bu suyun dökülmesinden sonraki aşamadır. İşte bu aşama kendi kudretinden başka bir kudretle, kendi planlamasından başka bir planlama ile suyun gökten yere indiğini, yeri yardığını, toprağının arasına sızdığını seyreden veya yaratıcısının kudreti ile yerin toprağını yaran ve yeryüzünde havaya doğru yükselen bitkinin acizliğine ve cılızlığına rağmen üzerindeki kat kat ağırlığı yararak çıktığını seyreden, idare eden elin ona yeri yardıkça yardığını, yumuşak, nazik ve körpe olan filizlerin toprağa hakim olmasını sağlayan rahmanın elini gören, her ilkel insana bununla hitab edilmesi uygundur. Çünkü bu herkesin gözleri önünde meydana gelen bir mucizedir. Tohumun topraktan çimlenip, filizlenmesini düşünen herkes bu mucizeyi görür. Yumuşacık filizin içinde gizli olan gücün bağımsızlığını, özgürlüğünü hisseder.
İnsanlık bilim alanında ilerlediğinde ise Kur’an’ın bu hükmüne ilişkin düşüncesinde yeni yeni boyutlara erişebilir. Yerin bitkiler için yarılması olayında bizim düşündüklerimizin çok ilerisinde düşüncelere ulaşabilirler. Az önce değindiğimiz bilimsel teorinin işaret ettiği korkunç taşmalar sebebi ile yeryüzünün kabuk kısmındaki kayaların ufalanmaları bugünkü bilginlerin yeryüzünü kaplayan ve kabuğunu oluşturan sert kayaların ufalanmalarına yardımcı olduğunu varsaydıkları pekçok atmosferde etkili faktörleri zamanla yeryüzünde etkine elverişli bir toprak tabakasını oluşturduğu ifade edilmektedir. İşte bu da suyun döküldükçe dökülmesi tarihinde meydana getirdiği suyun yan etkilerinden biridir ve bu Kur’an ayetlerinin değindiği birbirini izleyen olaylarla daha çok uyum sağlamıştır.
İşte bu, ister şu, isterse bunlardan başka birşey olsun, meydana gelen önceki iki ayetin işaret ettiği bu olay sürecin üçüncü aşamasıdır. Bu aşama bütün çeşitleri ve türleri ile bitkilerdir. Burada bu bitkilerin muhataba en yakınlarından insan ve hayvanin en güzel ihtiyaçlarından bazıları zikredilmiştir.
“Orada taneler bitirdik.” Bu bütün taneleri kapsamaktadır. İnsanların herhangi bir şekilde yediği taneleri ve hayvanların herhangi bir halde kendisiyle beslendikleri bütün taneleri ile beslenmektedir.
“Üzümler, goncalar.”
Üzüm herkesçe bilinen üzümdür. Sebzeler ise taze ve yaş olarak yenen ve peşpeşe koparılan yeşil bitkilerdir.
“Zeytinler, hurmalar, iri ve sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar.”
Zeytin ve hurma her Arabın bildiği meyvelerdir. Tüm bahçeleri kapsamaktadır. Bunlar meyve ağaçlarından oluşan ve etrafı duvarlarla çevrilen bahçelerdir. Ayet-i kerimede geçen “gulben” kelimesi gulebanın çoğuludur. Yani dalları birbirine girmiş büyük ve iri ağaçlar. Meyve ise bahçelerin ürünüdür. Eb kavramı ise hakim kanaata göre hayvanların yiyecekleridir. Hz. Ömer bu kelimenin anlamını sormuş, sonra bu konuda kendi kendini kınamıştır. Nitekim Naziat suresinde bununla ilgili hadisi aktarmıştık. Biz bu konuda başka birşey ilave etmiyoruz.
İşte yiyeceklerin hikayesi budur. Onların hepsi insanı yaratan el tarafından yaratılmışlardır. Herhangi bir aşamada insanlar üzerinde bir etkisi ve gücü olduğunu iddia edemez. Yere ektiği tohumları ve taneleri o yaratmamış ve icad etmemiştir. Başta bunların yaratılması insan düşüncesinin ve kavrayışının çok ötesindedir. Elinin altındaki toprak aynıdır. Fakat taneler ve tohumlar çok çeşitlidir. Her biri yanyana bakınan tarlalarda meyvesini vermektedir. Hepsi aynı su ile sulanmaktadır. Fakat yaratıcı el bitkileri ve meyveleri çeşit çeşit ortaya çıkarmaktadır. Küçücük tohumda kendisini meydana getiren ağacın tüm özelliğini korumakta ve bunları doğurduğu yavrusuna aktarmaktadır. Bunların hepsi insanlardan habersiz olarak meydana gelmektedir. İnsanlar onların sırrını bilmez. işlerine müdahale edemez ve onların işlerinin düzenlenmesinde insanlara danışılmaz.
İşte kudret elinin meydana getirdiği yiyeceklerin hikayesi budur.
“Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için.”
Belli bir süreye kadar. Bu geçim süresi bir gün sona erecektir. Yüce Allah bu sona erişi hayatı belirlediği günde belirlemiştir. Bu yararlanma döneminden sonra başka bir şey meydana gelecektir. insanlar onu gelmeden önce düşünmelidirler.