SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA AHKAF SURESİ 34 VE 35. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun
HESAP GÜNÜ
34- İnkar edenler ateşe sunulacakları gün Allah onlara: “Nasıl bu ger-çek değil miymiş?” der. ‘`Evet Rabb’imizin hakkı için gerçekmiş” derler. “Öyleyse inkar etmenizden dolayı azabı tadın” der.
Tablonun çizimi; öykü veya öyküye başlangıç tarzı bir anlatımla başlıyor: “İnkar edenler ateşe sunulacakları gün…”
Dinleyici, olacakların nitelenmesi beklentisi içindeyken, ansızın tablo karşısında beliriyor. Aynı beklentisizlik içinde tablonun hesap günü cereyan edecek diyalogların içeriğiyle de karşılaşıyorlar: “Nasıl, bu gerçek değil miymiş?”
Hakkı yalanlayan, alaya alan ve uyarıldıkları azabı acele isteyenlerin karşılaştıkları soru ne korkunç, esasen soru değil bela! Bugün inkar ettikleri hak karşısında boyunları büküktür.
Rüsvalık, ezilmişlik ve korku içinde gelen cevap: “Rabb’imiz hakkı için gerçekmiş: ‘
“Rabb’imizin hakkı için” sözleriyle yemin ediyorlar bugün. Davetçisine uymadıkları, peygamberini dinlemedikleri ve varlığını tanımadıkları Rabblerine yemin ediyorlar… Evet şimdi inkar ettikleri gerçeğe O’nun adıyla yemin edenler onlardır! ..
Rezil rüsvay etme ve dehşete düşürme konusunda soru bu noktada amacına ulaşıyor, iş bitiyor diyalog noktalanıyor:
“Öyleyse, inkar etmenizden dolayı azabı tadın’ der.”
İş tamamdır. Suç açık, suçlu suçunu itiraf etmiş durumda haydi cehenneme. Burda tablonun hızlı hareketi özellikle planlanmıştır. Artık yaptıklarının sonucuyla yüzleşme kaçınılmaz olup kabul veya reddetme konusunda seçim yapmalarına yer kalmamıştır. Geçmişte inkar ediyorlardı, şimdi ise, itiraf ediyorlar, öyle ise hemen tadacaklar!
Kafirlerin Kur’an-ı Kerim ve Resulullah’a ilişkin tekerlemelerinin üzerinde durulduğu an surenin sonunda; kafirlerin sonuna ilişkin bu keskin çizgili tablo ile başka alem mensuplarının iman etme sahnelerinin ardından son vurgu geliyor. Vurgu Resulullah’a kafirlerin tutumlarına sabredip onlara azabın çabuk gelmesini istememesi konusunda verilen direktifin içerdiği anlamın ortaya koyduğu vurgudur. Onları bekleyen akıbeti görüyor ve bu akıbet onların yakınındadır.
35- O halde peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme, onlar va’dedildikleri azabı gördükleri gün sanki dünyada gündüzün sadece bir saat kadar kaldıklarını sanırlar. Bu, bir tebliğdir. Yoldan çıkmışlardan başkası helak edilir mi hiç?
Ayetteki her kelime kabarık bir içeriği, her ibarenin arkasında da; görüntüler, gölgeler, anlamlar, doğrudan etkileme öğeleri, meseleler ve değerlerden oluşan bir alem var.
“Peygamberlerden azim ve irade sahiplerinin sabrettikleri gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme.”
Ölçüsüz zorluklara katlanmış ve kavminin eşi görülmemiş zulmüne göğüs germiş Hz. Muhammed’e gelen direktif bu! O ki; veli ve koruyucudan yoksun yetim büyümüş; her türlü dayanak veya arkalılıktan yoksun olduğu gibi, baba, anne, dede,amca ve şefkatli eş olmak üzere, dünyaya ilişkin sevgi öğelerinden ve her türlü meşgul edici şeylerden soyutlanarak kendisini yalnız Allah ve çağrısına adamıştır. O, müşrik akrabalarından, ellerden gördüğü kötülüğün daha beterini görmüştür. Kabile ve fertlerden birçok kere yardım isteğinde bulunmuş, her keresinde yardımsız geri çevrilmiş, bazılarında ise; beyinsizlerin alayı ve mübarek ayaklarının yaralanması ölçüsüne varan taşlamaları ile karşılaşmış fakat bu O’nu; yukarıda geçen güzel saygılı yakarışı ile Rabb’ine yönelmesinin dışında bir tavıra itmemiştir.
Tüm bu özelliklerine rağmen O bile Rabb’inin yönlendirmesi ihtiyacındadır: “Peygamberlerden azim ve irade sahiplerinin sabrettikleri gibi sen de sabret, onlar hakkında acele etme.”
Dikkat edilmelidir ki o, zorlu bir yoldur. Bu davetin yolu. Acı bir yol. Öyle ki; Allah sevgisinde içtenliği, arılığı; cihatta metaneti, direnci; dava için her şeyden soyutlanması Hz. Muhammed’in nefsi gibi olan bir nefis; sabır ve davanın inatçı hasımlarına azabın çabuk gelmesi konusunda acele etmemesi için ilahi direktife gerek duymaktadır.
Evet, bu yolun meşakkati, teselli; zorlukları, sabır ve acılığı da ilahi kaynaklı sevgi şarabından tatlı bir yudum almayı gerektirir.
“Peygamberlerden azim ve irade sahiplerinin sabrettikleri gibi sen de sabret, onlar hakkında acele etme…”
Yüreklendirme, sabra çağırma, teselli… Sonra tatmin:
“Onlar, va’dedildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün sadece bir saat kadar kaldıklarını sanırlar..: ‘
Kuşkusuz dünyada kalış kısa bir süredir. Günün bir anı kadar. O çabuk geçecek bir hayattır, şu ahiretten önce yaşayacakları. Değersizdir de. Arkasında, nefislerde gündüzün bir saatinin bıraktığı izlenimden daha çok bir şey bırakmaz. Sonra kaçınılmaz sonuçla karşılaşacaklar ve orada sürekli kalacaklardır. Onlara verilen bu süre, helak ve acı azabın gerçekleşmesinden önce duyurunun sağlanması içindir:
“Bu bir tebliğdir. Yoldan çıkmışlardan başkası helak edilir mi hiç?”
Hayır. Allah kullara zulmetmek istiyor değil. Asla. Davetçi karşılaştığına sabretmelidir. Çünkü bu hayatının günün bir anı kadar önemi vardır. Sonra olan olacak…
AHKAF SURESİNİN SONU