SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ANKEBUT SURESİ 10. VE 11. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
10- Öyle kimseler var ki, “Allah’a inandık” derler. Fakat Allah uğrunda işkenceye uğradıklarında insanların işkencesini Allah’ın azabı ile bir tutarlar. Eğer sana Rabb’inin bir yardımı gelecek olursa, böyleleri kesinlikle “Biz sizlerle beraberdik ” derler. Acaba Allah, insanların içlerinde sakladıkları duyguları herkesten iyi bilmez mi?
11- Hiç kuşkusuz Allah, kimlerin iman ettiklerini iyi bildiği gibi, kimlerin münafık olduklarını da iyi bilir.
Bu tip insanlar tehlikesiz ortamlarda yükünün hafif olduğunu, kolay taşınacağını, dille söylemekten başka bir yükümlülük gerektirmediğini sanarak iman sözünü açıkça duyururlar. “Fakat Allah uğrunda işkenceye uğratılınca” kendilerini güvencede hissederken henüz sıkıntılara uğratılmamışken, açıkça söyledikleri bu sözden dolayı baskı görünce “insanların işkencesini Allah’ın azabı ile bir tutarlar.” Paniğe kapılırlar, ruhlarındaki değerler altüst olur, vicdanlarındaki inanç yıkılırcasına sarsılır. Allah’ın azabı da dahil, bu gördüğünden daha ağır bir azabın daha etkin bir eziyetin olamayacağını düşünürler. Ve her biri kendi kendine şöyle der: Bu gördüğüm en şiddetli, en acıklı azaptır. Bundan daha ağır bir azap olamaz. Şu halde ne diye imanımda ısrar edeyim, baskılara sabredeyim? Zaten Allah’ın azabı da bundan fazla bir şey yapamaz bana. Hiç kuşkusuz bu düşünce, insanların kat kat fazlasına katlanabildikleri eziyetler ile hiç kimsenin boyutlarını kavrayamadığı yüce Allah’ın korkunç azabını birbirine karıştırmanın ifadesidir.
Bu tip insanların zor zamanda sınanmak amacı ile bir eziyetle karşı karşıya kaldıklarında takındıkları tavır bundan ibarettir.
“Eğer sana Rabb’inin bir yardımı gelecek olursa, böyleleri kesinlikle `Biz sizlerle beraberdik’ derler.”
Biz sizlerle beraberdik… Zor zamanda tutumları paniğe kapılmaktan, ölçüleri ve değerleri karıştırmaktan, arkasına bakmadan can havliyle koşmaktan, kötü düşüncelere kapılıp yanlış değerlendirmeler yapmaktan ibaret olan bu adamlar tehlike geçip kendilerini güvencede hissedince bol keseden atmaya başlarlar. Kavga kaçkını korkaklar böbürlenerek kahramanlık taslarlar. Baskılar karşısında bozguna uğramış zayıf karakterliler aslan kesilerek: “Biz sizlerle beraberdik” derler.
“Acaba Allah insanların içlerinde sakladıkları duyguları herkesten iyi bilmez mi?”
Acaba Allah bu göğüslerin içerdiği sabır ya da panikten iman ya da münafıklıktan haberdar değil midir? Bu adamlar kimi kandıracaklar? Kimin gözünü boyayacaklar?
“Hiç kuşkusuz Allah, kimlerin iman ettiklerini iyi bildiği gibi, kimlerin münafık olduklarını da iyi bilir.”
Hiç kuşkusuz yüce Allah, onları herkes tarafından tanınacakları şekilde ortaya çıkaracaktır. Çünkü işkencelerle, baskılarla sınanmanın amacı mü’minlerle münafıkların açık-seçik belli olmalarıdır.
Kur’an-ı Kerim’in bu tip insanların yanılgıya düştükleri noktayı ortaya koyarken kullandığı incelikli ifade karşısında biraz durmak istiyoruz.
“İnsanların işkencesini Allah’ın azabı ile bir tutarlar.”
Buradaki yanılgı, azaba katlanamamalarından, dirençlerinin zayıf kalmasından, sabırlarının tükenmesinden kaynaklanmıyor. Çünkü gerçek mü’minler de böyle bir duruma düşebilirler. -Zaten insan gücünün de belli bir sınırı vardır. Ancak gerçek mü’minler her zaman duygu ve düşüncelerinde insanların yapabildikleri tüm işkence ve baskı yöntemleri ile yüce Allah’ın korkunç azabını kesin şekilde birbirinden ayırırlar. İnsanların uyguladıkları işkencelerin insan takatını, insanın dayanma gücünü aştığı anlarda bile küçücük fani dünya ile büyük ve sonsuz alemi birbirine karıştırmazlar. İşkenceler, baskılar, takatını, dayanma gücünü aşsalar bile hiçbir şey mü’minin düşüncesinde Allah’ın yerini tutamaz. İşte kalplerdeki iman ile münafıklık arasındaki yol ayırımı burasıdır.
Son olarak, kötülüğe teşvik etme ve baştan çıkarma yoluyla sınama örneği sunuluyor. Onunla birlikte kâfirlerin suç ve cezaya ilişkin çarpık düşüncèleri anlaşılıyor. Bu arada sorumluluğun bireysel olduğu cezanınsa sorumlu kişiyi ilgilendirdiği vurgulanıyor. Bu husus, adaleti en üst düzeyde, en belirgin özellikte gerçekleştiren İslâm’ın uyguladığı büyük ilkelerden biridir.