SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA CASİYE SURESİ 23. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
23- Ey Muhammed! Heva ve hevesini tanrı edinen Allah’ın bir bilgiye dayalı olarak şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği kimseyi gördün mü? Onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hal& anlamıyor musunuz?
Burada Kur’an-ı Kerim değişmez demeli bir yana bırakan, değişken arzuların peşine düşen; kendi arzusuna tapan, önünde eğilen, onu düşüncesinin, hükümlerinin, duygularının ve hareketlerinin kaynağı haline getiren… Onu karşı konulmaz, her istediği yerine getirilen bir tanrı konumuna çıkaran, ikide bir değişip duran işaretlerini derin bir itaat duygusuyla, tam bir teslimiyetle, kesin bir kabul ile algılayan insan ruhunun enteresan bir portresini çiziyor. Kur’an bu tabloyu çiziyor ve bu tutumun çirkinliğini, hayret vericiliğini şu şekilde dile getiriyor:
“Heva ve hevesini tanrı edineni gördün mü”
Gördün mü böyle birini? Böyle biri, şaşkınlık uyandıran, hayret edilen tuhaf bir aralıktır. Böyle biri yüce Allah’ın kendisini saptırmasını, rahmetiyle onu sarmamasını hakeder. Çünkü onun kalbinde hidayete yer kalmamıştır. O, hasta, anormal arzularına, ihtiraslarına tapıyor.
“Allah bir bilgiye dayalı olarak onu şaşırtmıştır.”
Allah onun sapıklığı hakkettiğini bildiği için onu saptırmıştır. Veya o, hakkı bildiği halde arzularına karşı koymamış, onun tapılan bir ilah konumuna gelmesine en el olamamıştır. Onun bu tutumu yüce Allah’ın onu saptırmasını ve koyu sapıklık içinde bocalamak üzere kendi haline bırakmasını gerektirmiştir:
“Allah onun kulağını ve kalbini mühürlemiş, gözünü perdelemiştir.”
Onun içine aydınlığın sızacağı bütün açıklıklar, hidayetin gireceği tüm kanallar tıkanmıştır. Heva ve hevesine tapması, derin bir teslimiyetle kulluk sunması yüzünden içindeki tüm alıcı cihazlar iş göremez hale gelmiştir:
“O’nu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir.”
Hidayet tamamıyla Allah’ın tekelindedir. Hiç kimse, bir başkasını doğru yola ve sapıklığa eriştiremez. Bu Allah’ın yetkisinin kapsamındadır. Hiç kimse O’nun yetkisine ortak olamaz, seçilmiş peygamberler bile.
“Halâ anlamıyor musunuz?”
Anlayan uyanır, kendine gelir. Arzuların boyunduruğundan kurtulur. Kendisine uyanı saptırmayan açık ve değişmez hayat sistemine ve hareket metoduna döner.
Surenin bu son bölümü, müşriklerin ahiret, ölümden sonra diriliş ve hesaplama meselesine ilişkin sözlerini sunuyor. Buna inkar edemedikleri kendileri ile yakından ilgili, kendi varoluşlarını örnek göstererek cevap veriyor. Sonra bir kıyamet sahnesini sunuyor. -Henüz vakti gelmemiş olsa bile-. Bu sahneyi bizzat kendi başlarına gelmiş gibi görüyorlar. Çünkü Kur’an’ın ifade tarzı sahneyi o kadar canlı, o kadar somut sunuyor ki, onlar kelimeler arasından gözleriyle görüyor gibi oluyorlar.
Ardından sure, gökler, yer, göklerde ve yerdeki alemler üzerindeki tek ve ortaksız Rabblığa sahip Allah’ı överek, önünde hiçbir başın dikilemediği, hiçbir küstahın boynunu uzatamadığı gökler ve yerdeki eşsiz büyüklüğünü, yüceliğini kutsayarak sona eriyor… O, üstün iradelidir, her yaptığını bir hikmete göre yapar.