SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA FUSSİLET SURESİ 49 VE 51. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
49- İnsan hayır istemekten yorulmaz. Ancak kendisine bir şer dokundumu hemen üzgündür, ümitsizdir.
50- Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra biz ona bir rahmet taddırırsak: “Bu benim hakkımdır; kıyametin kopacağını sanmıyorum. Rabb’ime götürülmüş olsam bile muhakkak O’nun yanında benim için güzel şeyler vardır” der. Biz inkar edenlere, yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve mutlaka onlara acı azabdan taddıracağız.
51- İnsana bir nimet verdik mi yüz çevirir; yan çizer. Ona bir şer dokundu mu yalvarıp durur.
Bu, Allah’ın yol göstericiliği ile yolunu bulup dosdoğru hareket etmeyen insan ruhunun gerçek ve ince bir tablosudur. Bu tip insanların ruhlarının değişkenliğini, zayıflığını, ikiyüzlülüğünü, iyiliğe düşkünlüğünü, nankörlüğünü, bollukla gururlanıp, dara düşünce feryadı basmasını tasvir eden bir resim… Gerçekten ilginç ve incelikli bir tasvir.
Şu insan iyilik istemekten bıkmaz. Her yanı iyilik ve nimetle dolsa yine de ister, tekrar tekrar ister. Hep kendisi için ister ve istemekten usanmaz. Eğer kendisine zararın ucu dokunsa -ama sadece dokunsa- tüm ümidini, bekleme direncini yitirir. Bu zarardan kurtulamayacağını, bir çıkış noktasını bulamayacağını sanır. Sebeplerden elini çeker, göğsü daralır, üzüntüsü, sıkıntısı büyüdükçe büyür. Allah’ın rahmetinden ümidini keser, onun gözetimi hakkında karamsar olmaya başlar. Çünkü Rabb’ine güveni azdır, bağları zayıftır.
Yine insana, eğer yüce Allah uğradığı bu zarardan sonra ona merhamet edip katından bir iyilik tattırırsa nimeti küçümser ve Allah’a şükretmeyi unutur. Rahatlıkla aklını başından alır ve nimetin kaynağını unutur. “Bunlar benimdir, bunları hakkederek elde ettim ve hep bu nimetler içinde yaşayacağım” der. Ahireti unutur ve kopmasını uzak bir ihtimal olarak görür: “Kıyametin kopacağını sanmıyorum” der… Kendi kendine dişinir, böbürlenir. Allah’a karşı büyüklenir. Kendisinin seçkin bir yerinin olduğunu sanır. Kıyameti ve Allah’ı inkar eder. Buna rağmen Rabb’ine döndürülecek olursa katında ayrıcalıklı bir yerinin olduğunu düşünür. “Rabbime götürülmüş olsam bile muhakkak O’nun yanında benim için güzel şeyler vardır.” Hiç kuşkusuz bu, onun kapıldığı gururun ifadesidir… Tam bu sırada, yerinde bir tehdit geliyor:
“Biz inkar edenlere, yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve mutlaka acı azaptan tattıracağız.”
Şu insana yüce Allah nimet bahşettiği zaman, büyüklenir, azgınlaşır. Uyarılara sırt çevirir ve kimseye aldırmadan bir başına pervasızca çekip gider. Ancak kendisine zararın ucu dokunur dokunmaz, alçalır, yıkılır, küçülür ve basitleşir. Durmadan yalvarır yakarır. Bu durumdan kurtulmak için uzun uzun dua eder.
Ne büyük dikkat!.. İnsan ruhunun büyük-küçük her özelliğini ortaya koyan ne incelikli bir gözlem! Çünkü onu anlatan, yüce yaratıcısıdır. İnsan ruhunun geçtiği yolları ve onun her zaman bu dolambaçlı yollardan geçtiğini bilen yüce Allah’tır onu anlatan. İnsan doğru yolu bulup dosdoğru hareket etmediği sürece bu dolambaçlı yollardan kurtulamaz.
Her türlü örtüden soyutlanmış, bütün perdelerden sıyrılmış şekilde gözler önüne serilen bu insan ruhunun sergilendiği sahnenin ışığında onlara soruluyor: Eğer bu yalanladığınız kitap Allah katından gelmişse ve bu tehdit gerçekse o zaman ne yapacaksınız? Kendinizi, Allah’ın kitabını yalanlamanın, ona karşı çıkmanın korkunç akıbetine doğru sürüklediğinizin farkında mısınız?