SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA HAC SURESİ 73. VE 76. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
73- Ey insanlar, size bir örnek verildi, şimdi onu dinleyiniz: Allah’ı bir yana bırakarak yalvardığınız sözde ilahlar var ya, onların hepsi biraraya gelseler bir sinek bile yaratamazlar. Buna karşılık eğer sinek onların vücudundan son derece küçük bir parça kapıp götürse onu, onun ağzından geri alamazlar. Demek ki kovalayan da aciz, kovalanan da!
Bu, evrensel bir çağrıdır. Gür sadalı bir duyurudur bu.
“Ey insanlar.”
İnsanlar bu çağrıya koşup taşlandıkları zaman genel bir örnekle karşı karşıya oldukları duyuruluyor. Bu, özel bir durum ya da beklenmedik bir münasebet değildir.
“Size bir örnek verildi, şimdi onu dinleyiniz.”
Bu örnek bir yasa koyuyor, bir gerçeği vurguluyor.
“Allah’ı bir yana bırakarak yalvardığınız sözde ilahlar var ya, onların hepsi biraraya gelseler bir sinek bile yaratamazlar.”
Allah’ı bir yana bırakıp da putlardan ve heykellerden, şahıs ve değerlerden ya da rejimlerden yalvarıp yakardığınız, Allah yerine yardım istediğiniz düzmece tanrıların tümü “Biraraya gelseler bir sinek bile yaratamazlar.”
Sinek küçücük zayıf bir yaratıktır: Ama bu düzmece tanrılar, biraraya gelseler birbirleriyle yardımlaşsalar bile bir sinek yaratamazılar.
Bir sineği yaratmak, bir fiil, bir deve yaratmak gibi imkânsızdır. Çünkü sinek de o esrarengiz sırrı, hayat sırrını içermektedir. Bu bakımdan sineğin yaratılışının imkânsızlığı devenin ya da filin yaratılışının imkânsızlığı ile eşittir. Kur’anın olağanüstü ifade tarzı örnek olarak küçücük, zayıf sineği seçiyor. Çünkü bir sineği yaratamamanın verdiği eziklik, bir deveyi ya da fiili yaratamamanın verdiği eziklikten daha derin ve insan üzerinde daha büyük etki bırakır. Ama bu gerçek ayette doğrudan ifade edilmiyor. İşte bu da Kur’anın olağanüstü ifade tarzının göz kamaştırıcı örneklerinden biridir.
Ardından bu aşağılayıcı zayıflığı belirginleştirmek için daha geniş bir adım atılıyor.
“Buna karşılık eğer sinek onların vücudundan son derece küçük bir parça kapıp götürse onu onun ağzından geri alamazlar.”
İster put olsun, ister heykel olsun, ister şahıs olsun, bu düzmece tanrılar sineğin kendilerinden kapıp götürdüğü bir şeyi geri alamazlar. Nice güçlü insanlar vardır ki, kendisini ısırıp kaçan sineğe engel olamazlar. Burada sinek özellikle seçilmiştir, çünkü küçücük ve zayıftır. Sinek aynı zamanda en tehlikeli hastalıkların mikrobunu taşıyan, insanın en değerli organlarını alıp götüren bir varlıktır. İnsanın gözlerini, organlarını, hayatı ve ruhları alıp götürür. Sinek, verem, tifo, dizanteri ve ophtalmi denen göz hastalığı mikrobunun taşıyıcısıdır. Bu zayıflığına ve küçüklüğüne rağmen insandan bir daha geri getirilmesi mümkün olmayan şeyleri alıp götürür.
Bu da Kur’anın olağanüstü ifade yönteminin kullandığı bir diğer gerçektir. Şayet “Bir yırtıcı hayvan onlardan bir şey kapıp götürseydi bunu geri alamazlardı” denseydi, bu ifade zayıflıktan çok güçlülüğü vurgulayacaktı. Sonra yırtıcı hayvan sineğin insandan alıp götürdüğü şeyden daha büyük şeyler kapıp götürmez. Ama gerçekten Kur’anın ifade tarzı olağanüstüdür.
Bu tasvirli ve canlı örnek şu değerlendirme ile bitiyor.
“Demek ki kovalayan da aciz, kovalanan da.”
Bu değerlendirme cümlesi verilen örneğin etkisini, gönüllere ve bilinçlere verdiği mesajı pekiştirmek amacı ile yeralıyor.
Hem de en uygun şartlarda… Bilinçlerde düzmece tanrıların zayıflığı, onur kırıcı basitliği canlanmışken Allah, son derece kötü değerlendirmelerine yönelik kınayıcı bir üslupla, yüce Allah’ın dilediğini yapan gerçek gücü sunuluyor ve O’nun gerçek ilah olduğu vurgulanıyor.
74- Onlar Allah’ın ululuğunu gerektiği gibi kavrayamamışlardır. Hiç kuşkusuz Allah güçlüdür ve üstün iradelidir.
Allah’ı gereği gibi değerlendiremediler. Çünkü onlar, biraraya gelseler bile bir sinek yaratamayacak olan güçsüz, zavallı düzmece tanrıları O’na ortak koşuyorlar. Bu düzmece tanrıların sinek yaratmaları bir yana, sinek kendilerinden bir şey kapıp götürse onu bile geri alamazlar.
Allah’ı gereği gibi değerlendiremediler. Onlar yüce Allah’ı gücünün eserlerini, yarattıklarının sahip oldukları gözalıcı güzellikleri gördükleri halde, basit bir sineği bile yaratamayan kimseleri O’na ortak koşuyorlar.
Allah’ı gereği gibi değerlendiremediler. Çünkü her şeyden üstün ve her şeye gücü yeten Allah’ı bırakıp, sineğin kendilerinden kapıp götürdüğü bir şeyi, geri almaktan aciz, çaresiz düzmece tanrılardan yardım istiyorlar.
Hiç kuşkusuz bu ifade, titreyip boyun eğmeye uygun bir ortamda bir gerçeği vurgulayan ve yerleştiren bir ifadedir.
Burada yüce Allah’ın güçlü ve üstün olduğundan söz ediliyor ve O’nun peygamberlerine gönderdiği elçileri melekler arasından, insanlara gönderdiği elçileri de insanlar arasından seçtiği ve bu seçimin bir bilgiden, bir kudretten kaynaklandığı dile getiriliyor.
75- Allah, meleklerden de elçiler seçer, insanlardan da. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi işitir, her şeyi görür.
76- O, onların önlerindekileri (geleceklerini) de bilir, arkada bıraktıklarını (geçmişlerini) de. Olup biten her şeyin son mercii O’dur.
Meleklerin ve peygamberlerin seçimi her şeye gücü yeten, her şeyden üstün cenabı Allah’dan kaynaklanmaktadır. Her şeye gücü yeten ve her şeyden üstün zat tarafından gönderilmiştir Hz. Muhammed. Kendisini seçen ve kendisini seçkin kılan her şeye gücü yeten ve her şeyden üstün olan zatın verdiği bir yetkiyle gelmiştir. Şu zayıf çaresiz, beceriksiz ve gülünç düzmece tanrılara güvenip dayananlar onun gibi olabilirler mi?..
“Hiç kuşkusuz Allah her şeyi işitir, her şeyi görür.”
“O işitir, görür ve bilir.
“O, onların önlerindeki (geleceklerini) de bilir, arkada bıraktıklarını (geçmişlerini) de.”
Bu, kapsamlı ve eksiksiz bir bilgidir. Görülen-görülmeyen, uzak-yakın, hiçbir şey bu bilginin dışında değildir.
“Olup-biten her şeyin son mercii O’dur.”
Son hüküm O’nun elindedir. Egemenlik ve planlama O’nun tekelindedir.
Müşriklerin dini sembollerindeki temelsizliğin ve zayıflığın, ibadetlerdeki eksiklik ve bilgisizliğin ortaya çıktığı bu noktada, hitap müslüman ümmete yöneltiliyor ve davasının yükümlülüklerini yerine getirmesi, köklü ve sağlam hayat sistemine sağa sola sapmadan uyması isteniyor.