SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA HİCR SURESİ 23. ve 27. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
23- Dirilten de öldüren de yalnız biziz ve her şey sonunda bize kalır.
24- Biz sizin eskiden gelip geçenlerini de geride kalanlarını da biliriz.
25- Hiç kuşkusuz Rabbin tüm insanları biraraya toplayacaktır. O her işi yerinde yapar ve her şeyi bilir.
Burada ikinci bölüm birinci bölümle birleşmektedir. Birinci bölümde Allah şöyle buyurmuştu.
“Yok ettiğimiz her beldenin mutlaka uğradığı akıbete ilişkin belirli bir yazısı vardır.”
“Hiçbir millet ne yokoluş gününü öne alabilir ve ne de yaşama süresini aşabilir.” (Hicr Suresi 4-5)
Burada ise, hayat ve ölümün Allah’ın elinde olduğu, hayattan sonra her şeyin O’na kalacağı vurgulanmaktadır. Kimlerin önceden canlarının alınacağını, kimlerin bir süre ertelenip canlarının alınacağını bildiği, en sonunda herkesi biraraya toplayacağı, dönüşün O’na olduğu bildirilmektedir.
“O her şeyi yerinde yapar ve her şeyi bilir.”
Her milletin yaşama süresini bir hikmete dayalı olarak belirler. Ne zaman öleceklerini, ne zaman biraraya toplanacaklarını, bu arada olacak olayları bilir.
Sahnenin hareketliliği açısından bu bölümle önceki bölüm arasında bir ahenk görüyoruz. Bu ahenk kitabın indirilişi, meleklerin indirilişi, şeytanları kovalayan kayan yıldızların indirilişi, gökten su indirilişi, olaylarında da göze çarpmaktadır. Sonra olayları ve anlamları kuşatan alanda da bu ahenk görülmektedir. Bu alan, olanca büyüklüğüyle evrendir. Gökler, takım yıldızlar ve kayan yıldızlardır. Yeryüzü, köklü dağlar ve bitkilerdir. Rüzgârlar ve yağmurlardır. Büyüklenmeye bir örnek verildiğinde konu olarak gözler önüne serilen bu alanda gökte açılan bir kapı aracılığı ile yerden göğe doğru tırmanma seçilmektedir. Bu da şu olağanüstü kitabın tasvir güzelliklerinden biridir kuşkusuz.
İNSANIN YARATILIŞI
Burada insanlığın büyük hikâyesine geçiyoruz. İlk yaratılış hikâyesine. Hidayet, sapıklık ve bunların temel sebepleri hikâyesine… Adem peygamberin (a.s) hikâyesidir bu. Neden yaratıldı? Yaratılışı esnasında ve bundan sonra neler olup bitti?
Tefsirimizin geçen bölümlerinde Bakara ve A’raf surelerinde (Bu sıralanış surelerin mushaftaki yerlerine göredir. İniş sırasına göre değildir. A’raf suresi de Hicr suresi gibi Mekke’de inmiştir. Ve her ikisi de Bakara suresinden önce inmiştir.) iki defa bu hikâye ile karşılaştık. Ama bu hikâye her defasında özel bir amacı yerine getirmek için özel bir ortamda ve özel bir atmosferde sunulmaktadır. Bu yüzden hikâyenin sunulan bölümleri ifade tarzı, gölgeleri ve müzikal ahengi yerine göre değişiklik arzetmektedir. Yalnız bu bölümlerin varmak istedikleri hedefin ortaklığı oranında başlangıç veya sonuçla ortak noktalar göze çarpmaktadır.
Üç surede de hikâyenin giriş kısmı aynıdır! İnsanların yeryüzüne yerleştirilmesi ve oraya halife kılınması sözkonusu edilmektedir.
Bakara suresinde hikâyeye şu şekilde giriş yapılmıştı:
“O ki yeryüzünde bulunan tüm varlıkları sizini için yarattı. Sonra da göklere yönelerek onları yedi gök olarak düzenledi. O her şeyi bilir.” ( Bakara Suresi 29)
Hikâyenin A’raf suresindeki girişi ise şu şekildedir:
“Size yeryüzünde yurt sağladık, orada size çeşitli geçim kaynakları bağışladık. Ne kadar az şükrediyorsunuz.” (A’raf suresi 30)
Bu surede ise, hikâyeye şu şekilde giriş yapılmaktadır:
“Yerin alanını geniş yaptık, oraya sabit dağlar serpiştirdik ve orada belirli bir ölçü uyarınca her bitkiyi bitirdik.”
“Orada gerek sizin için ve gerekse rızıkları tarafından sağlanması sözkonusu olmayan diğer canlılar için besin kaynakları yarattık.”
Ne var ki, bu hikâyenin yeraldığı her surenin gerçekleştirmek istediği amaç, varmak istediği hedef farklıdır.
Bakara suresinde ağırlık noktası Hz. Adem’in içindeki her şeyle birlikte yüce Allah tarafından insanlar için yaratılan yeryüzüne halife tayin edilmesidir:
“Hani Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti.” (Bakara Suresi 30)
Bu yüzden hikâyede Adem’in halife kılınmasının sırları ve meleklerin bilmedikleri bu sırlar karşısında şaşırıp kalmaları sunulmuştu.
“Allah Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bütün nesneleri meleklere göndererek “Haydi eğer davamızda haklı iseniz, bunların isimlerini bana söyleyin” dedi.”
“Melekler “Ya Rabbi, sen yücesin, bizim senin bize öğrettiklerin dışında hiçbir bilgimiz yoktur, hiç şüphesiz sen her şeyi bilirsin ve her yaptığın yerindedir” dediler.”
Allah Adem’e, “Ey Adem, bunlara o nesnelerin adlarını bildir” dedi. Adem, meleklere bütün nesnelerin isimlerini bildirince Allah onlara “Ben size göklerin ve yerin bütün gizliliklerini, ayrıca sizin bütün açığa vurduklarınız ve içinizde sakladıklarınızı bilirim” dememiş miydim?” dedi.” (Bakara Suresi 31-33)
Sonra meleklerin secdeye kapanmaları, şeytanın büyüklük taslayıp secdeye kapanmaktan kaçınması anlatılmıştı. Ayrıca Adem ve eşinin cennete yerleştirilmeleri, şeytanın ikisini ayartıp oradan çıkarılmalarına neden olması, sonra bu acı tecrübeden geçirilmelerinin, bundan dolayı bağışlanma dileyip, yüce Allah’ın da onları bağışlamasının ardından yeryüzünde halifelik görevini yerine getirmek üzere oraya indirilmeleri anlatılmıştı. Hikâyenin sonunda, İsrailoğulları’na yönelik olarak Allah’ın kendilerine verdiği nimeti anmalarına ve onunla yaptıkları antlaşmaya bağlı kalmalarına ilişkin bir çağrıyla değerlendirme yapılmıştı. Çünkü bu antlaşma atalarının yeryüzüne halife tayin edilmesi, Allah’la antlaşma yapması ve insanların atalarının başından geçen bu acı tecrübeyle ilişkilidir.
A’raf suresinde ise, ağırlık noktası, cennetten başlayıp yine cennette biten uzun yolculuk ile, yolculuğun başından sonuna kadar şeytanın insanlara yönelik düşmanlıklarının ortaya konmasıdır. Böylece insanlar bir kez daha ilk ortaya çıktıkları alana dönüyorlar. Bir grup şeytana düşman oldukları, ona muhalefet ettikleri için şeytanın anne-babalarını çıkarttığı cennete dönüyor. Bir diğer grup ise, ateşe yuvarlanıyorlar. Çünkü onlar bu azgın düşmanın adımlarını izliyorlar. Bu yüzden A’raf suresinde, meleklerin secdeye kapanmaları, şeytanın büyüklük taslayıp secde etmekten kaçınması, kendisinin kovulmasına sebep olan insanoğlunu saptırmak için yüce Allah’dan yeniden diriliş gününe kadar süre tanımasını istemesi, sonra Adem ve eşinin cennete yerleştirilmeleri, insanın irade gücünü ve itaatını sınamaya yarayan yasağın sembolü bir tek ağacın dışında cennet meyvelerinden yemeleri, sonra şeytanın onlara vesvese vermesi etraflıca anlatılmıştı. Adem ve eşinin yasak meyveyi yemeleri, bunun üzerine ayıp yerlerinin ortaya çıkması, yüce Allah’ın adem ve eşini azarlaması ve büyük savaş meydanında amel etmeleri için topluca yeryüzüne indirmesi anlatılmıştı:
“Allah dedi ki; “Oradan aşağıya ininiz, şeytan ile siz birbirinizin düşmanısınız, sizler belirli bir süre yeryüzünde barınarak geçineceksiniz.”
“Orada yaşayacak, orada ölecek ve tekrar diriltilerek oradan çıkarılacaksınız.” (A’raf Suresi 24-25)
Sonra surenin akışı herkesin bir kez daha toplandığı ana kadar hikâyeyi sürdürmüştü. Hikâyede herkesin büyük bir meydanda toplandığı ayrıntılı olarak ve karşılıklı konuşmalar şeklinde sunulmuştu. Sonra bir grup cennete, diğer grup da cehenneme gitmişti:
“Cehennemlikler cennettekilere, “Bize biraz su ya da Allah’ın size sunduğu yiyeceklerden biraz bir şeyler ikram ediniz” diye seslenirler. Cennettekiler ise, “Allah her ikisini de kâfirlere haram kıldı” derler. (A’raf Suresi 50)
Ve perde inmişti…
Burada bu surede ise, ağırlık noktası Hz. Adem’in varoluşundaki sırdır. Hidayet ve sapıklığın sırrıdır. İnsanın oluşumundaki hidayet ve sapıklığın temel etkenlerinin sırrıdır. Bu yüzden ilk ayet, Hz. Adem’in kara çamurdan oluşmuş kuru balçıktan yaratılmasına, sonra bu balçığa yüce Allah’ın aydınlık ve yüce ruhundan üflenmesine, ayrıca şeytanın daha önce dumansız alevden yaratılmasına ilişkindir. Sonra meleklerin secdeye kapanmaları, şeytanın insana secde etmekten kaçınması, tenezzül etmemesi, bu yüzden lânetlenip kovulması, onun da yeniden diriliş gününe kadar mühlet istemesi ve bu isteğinin kabul edilmesi anlatılıyor. Buna ek olarak şeytanın Allah’ın seçkin kullarının üzerinde hiçbir etkinliğinin olmadığım, sadece Allah’a boyun eğmeyip kendisine boyun eğenler üzerinde etkinliğinin olduğunu belirtmesi de anlatılıyor. Hikâye surenin ağırlık noktasına uyarak her iki grubun uğradığı akıbeti karşılıklı konuşmalara yer vermeden, uzun boylu anlatmadan ve ayrıntıya dalmadan belirtmekle son buluyor. Böylece hikâye, insanın varoluşundaki iki unsur ile şeytanın etkinlik alamı açıklamış oluyor.
O halde hikâyenin bu alanda geçen sahnelerine göz atalım:
26- Gerçekten biz insanı kara çamurdan oluşmuş kuru balçıktan yarattık.
27- Cinni de daha önce dumansız alevden yarattık. “
Bu açılışla birlikte -bozulmuş ve kokmuş çamurdan elde edilerek kurutulan balçık ile -parlayan ve yükselen- dumansız alevin tabiatları arasındaki farklılık vurgulanmış oluyor. Ama az ilerde, insanın tabiatına yeni bir unsurun katıldığını göreceğiz. Allah’ın ruhundan bir soluktur bu unsur. Şeytanın tabiatı ise dumansız alev olarak kalıyor.