SEYYİD KUTUB’UN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA İNŞİRAH SURESİ 1. VE 8. AYETLER
1- Ey Muhammed! Senin göğsünü açmadık mı?
2- Yükünü üzerinden almadık mı?
3- Ki o belini bükmüştü,
4- Senin şanını yüceltmedik mi?
Bu ayetler, Hz. Peygamberin kendisine yüklenen bu davanın bazı noktalarından, davanın yolundaki bazı sert ve korkulu sarp yokuşlardan ve yine o davanın çevresine kurulan tuzak ve hilelerden dolayı ruhunda bazı sıkıntıların olduğunu göstermektedir. Ve yine ayetler, Rasulullah’ın bu ağır davanın tasalarının ağırlığı altında göğsünü ezilir gibi hissettiği, omzunda çok ağır bir yük olduğunu duyduğunu kendisinin yardıma, imdada, azığa ve morale ihtiyacı olduğunu ilham ediyor.
Ardından şu tatlı sesleniş ve şu sevecen konuşma gelmektedir. “Ey Muhammed! Senin göğsünü açmadık mı?”
Bu dava için senin göğsünü açmadık mı? Bu davanın işlerini sana kolaylaştırmadık mı? Bu davayı sana sevimli kılmadık mı, bu davanın yolunu senin önüne açmadık mı? Seni gideceğin yola koyup o yolun mutlu sonunu görmeni sağlamadık mı?
Sen içini yokla. Göğsünde sevinç, ferahlık, parlaklık ve bir ışık görmüyor musun? Bu ihsanın tadını hislerinde tatmaya hazır ol. Ve söyle bakalım, bu iç açılması ile birlikte her çilenin ardından safa, her yorgunluğun arkasından rahat, her zorluktan sonra kolaylık ve her mahrumiyetin arkasından hoşnutluk bulmayacak mısın?
“Yükü üzerinden almadık mı? Ki o belini bükmüştü.”
Sırtını çökerten hatta ağırlığından nerede ise belinin kırıldığı yükünü kaldırmadık mı? O yüke karşı göğsünü açarak onu üzerinden kaldırmadık mı? Bunun sonucu olarak o yük sana hafifleyip kolay gelmedi mi? Seni başarıya ulaştırarak ve gerek çağrı yapmanı kolaylaştırarak ve gerekse kalplerin kapısını sana açarak yükünü kaldırmadık mı? Sana gerçeği açıklayan ve bu gerçekle kalplere kolayca, yumuşakça ve rahatça girmende sana yardımcı olan vahyi göndererek sırtındaki yükü kaldırmadık mı?
Sen sırtını çökerten yükte hissetmiyor musun bunları? Biz senin göğsünü açtıktan sonra yükünün hafiflediğini hissetmiyor musun?
“Senin şanını yüceltmedik mi?”
Senin şanını yücelerin yücesine yükselttik, yeryüzünde yükselttik ve şu varlık aleminin tümünde yücelttik. Senin şanını yücelttik de diller Allah’ın adını anmak için her kıpırdandığında senin adını Allah’ın adı ile birlikte yanyana getirdik. “La ilahe illallah”ın yanına senin adını da getirerek “Muhammed un Resulallah” diye senin anılmanı sağladık ki bundan daha öte yücelik ve bunun ötesinde makam olamaz. Bu makama bütün dünyada sadece Hz. Peygamber erebilmiştir.
Senin şanını Levh-i mahfuzda yücelttik. Çünkü yüce Allah levh-i mahfuzda asırlar geçsin nesiller ve milyonlarca dudak her yerde, namaz kılarak salat-u selam getirerek büyük ve derin sevgi ile bu şerefli ismi tekrar edip dursun diye takdir etmiştir.
Senin şanını yücelttik. Çünkü senin adın bu yüce sistem ile özdeşleşmiştir. Sırf bu iş için senin adının seçilmesi bile şanının yüceltilmesidir ki, şu varlık aleminde ne senden önce ve ne de senden sonra hiçbir kimse bu yüceliğe ulaşmıştır ve ulaşamayacaktır…
Her çileyi ve yorgunluğu silip süpüren bir ihsanın bu lütfun yanında meşakkatin, yorgunluğun ve bitkinliğin ne değeri kalır?
Bununla birlikte yüce Allah, seçilmiş sevgilisine ince ve nazik davranıyor, onu teselli ediyor, sıkıntısını gideriyor, gönlünü huzur içinde kılıyor ve kendisinden hiçbir zaman ayrılmayacak olan kolaylığı kendisine haber veriyor.
5- Muhakkak ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır,
6- Gerçekten güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
Gerçekten her zorluk, kendisine eşlik eden ve ondan ayrılmayan bir kolaylıkla birlikte bulunur. Ve gerçekten bu senin karşılaştığın zorlukta da kendisini göstermiştir. Çünkü üstlendiğin yük ağır basınca senin göğsünü açtık ve sırtım çökerten yükün hafifledi. Böylece Rasulullah’ın karşılaştığı zorluğa kolaylık eşlik etmiş zorluğun yükü kaldırılmış ve ağırlığı giderilmiştir.
Gerçekten bu, doğruluğu pekiştirilmiş bir durumdur. Yüce Allah bu pekiştirmeyi “kolaylık” ve “zorluk” sözcüklerini kullanarak tekrarlıyor.
“Muhakkak ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber bir kolaylık vardır.”
Bu “tekrarlama” gösteriyor ki, Hz. Peygamber o sıralarda, bu düşünceyi ve bu hatırlatmayı gerektiren bir zorluk, sıkıntı ve meşakkat içinde bulunuyordu. Yüce Allah’ın önem verdiğini gösteren görüntülerin canlandırılmasını, O’nun himayesini kanıtlayan izlerin sergilemesini ve bütün pekiştirme çeşitleri ile bu tür pekiştirmeyi gerektiren sıkıntılar içinde kıvranıyordu. Hz. Muhammed’in ruhun bu kadar ağır gelen şeyin elbette büyük bir problem olacağı ortada idi.
Sonra kolaylaştırma noktalarına, göğsünün açılma nedenlerine uzun ve yorucu yolda azık ve su içme yerlerine Şerefli yönlendirme gelmektedir.
7- Öyleyse bir işi bitirince diğerine giriş,
8- Ümit edeceğini Rabbinden iste.
Kuşkusuz her zorlukla kolaylık vardır. O halde kolaylığın ve kolaylaştırmanın nedenlerine sarıl. insanlar, yeryüzü ile ve hayatın işleri ile uğraşmanı bitirdiğin zaman, evet bütün bunları bitirdiğin zaman, bütün kalbinle asıl uğrunda yorulmana, çile çekmene ve çalışmana layık olan şeye, yani ibadete, herşeyden sıyrılmaya, Allah’tan ümit etmeye ve O’na yönelmeye bak. “Ümit edeceğini Rabbinden iste.” Herşeyden önce uzaklaşarak, hatta kendilerini çağırmakla meşgul olduğun insanların işlerini bir yana atarak sadece Rabbinden iste, O’na yakar. Çünkü bu yol için mutlaka azık gereklidir. Azık ise İşte buradadır. Ve cihat için de mutlaka hazırlık gereklidir. Hazırlık İşte buradadır. Ve burada sen her zorlukla bir kolaylık, her kolaylıkla birlikte rahatlık bulacaksın… İşte gideceğin yol bu yoldur. ‘
Bu sure de tıpkı “Duha” suresi gibi, insan ruhuna birbirine karışmış iki duygu bırakarak son buluyor. Bunlar, Rasulullah’ın ruhuna çok seven ve rahmet eden Rabbi tarafından esen sevimli ve yüce olan sevginin büyüklüğü ve onun şahsına gösterilen şefkattir.
Bu güzel ve bambaşka sevgiyi doğuran o anlarda Resulullah’ın kalbinden geçen duygulara neredeyse elimizle dokunacak gibiyiz.
Bu gerçekten bir davadır. Bu ağır bir emanettir, bu onun sırtını çökerten ağır bir yüktür. Ama bu dava bütün bunlarla birlikte, kutsal ışığın doğduğu ve indiği yerdir, ölümlülüğün ölümsüzlüğe, yokluğun varlığa bitiştiği noktadır.