sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA İSRA SURESİ 71. ve 72. AYETLER

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA İSRA SURESİ 71. ve 72. AYETLER
29.10.2021
639
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

71- Biz o gün bütün insan gruplarını önderleri ile birlikte huzurumuza çağırırız. Kimlere amel defterleri sağ taraftan verilirse, onlar defterlerini sevine sevine okurlar. Onlara kıl kadar haksızlık edilmez.

72- Bu dünyada gerçekler karşısında kör olan kimse ahirette de kör, doğru yoldan sapmışlık oranı da daha büyük olur.

Bu sahne bütün yaratıkların toplandığı günü canlandırmaktadır. Burada her topluluk kendi adıyla işlemiş oldukları “yolun” adıyla çağrılmaktadır. Veya kendisine uymuş oldukları peygamberin adıyla yahutta dünya hayatında lider olarak gördükleri önderlerinin adıyla çağrılmaktadır. Çağrılıyor ki, dünyada yaptıklarının yazılı belgesi kitap teslim edilsin ve ahiret yurdundaki cezaları kendilerine bildirilsin… Orada kimin amel defteri sağ taraftan verilirse, o bu kitabıyla sevinir, onu okur ve okutur. Mükafatı da eksiksiz biçimde verilir. İsterse bir hurma çekirdeğinin ortasındaki çizgi kadar olsun! Dünyada doğru yolun kanıtlarını görmeyenler, ahirette de iyilik yolunu görmeyeceklerdir. Daha da sapık olacaklardır. Cezaları ise bellidir. Fakat ayetlerin akışı bu korkunç kalabalığın canlandırıldığı sahnede insanların halini tasvir ediyor. Kör bir adam yolunu şaşırmış, yürümeye çabalıyor. Kendisine yol gösterecek kılavuz bulamıyor. Yolunu bulabilmesi için başka bir imkânı da yok. Bu kör adam bu şekilde tasvir edildikten sonra öylece bırakılıyor. Onun hakkında kesin bir hüküm verilmiyor. Zira böyle korkunç ve zorlu bir ortamda körlük ve sapıklık sahnesi zaten başlı başına dehşet verici ve kalpleri ürperten bir cezadır!

PEYGAMBERİN KİŞİLİĞİ

İsra suresinin bu son bölümü surenin ana eksenini oluşturan konu üzerinde duruyor. Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- kişiliği, toplumunun kendisine karşı takındığı tavır, peygamberin getirdiği Kur’an ve bu Kur’an’ın özellikleri.

Bu bölümde, müşrikler peygamberimizi, Allah’ın indirdiği bazı şeylerden vazgeçirmek için giriştikleri çalışmalarına işaret ederek başlıyor. Onların, peygamberi Mekke’den çıkarmak istemeleri ve Allah onu müşriklerin tuzaklarından ve saldırılarından koruması ele alınıyor. Çünkü yüce Allah daha önce onlara zaman vermeyi ve önceki milletler gibi onları yokedici azap ile cezalandırmamayı takdir etmiştir. Eğer onlar peygamberi yurdundan kovmuş olsalardı, yüce Allah’ın peygamberlerini sürgün eden toplumlara karşı değişmeyen yasasına uygun olarak yokedilirlerdi.

İşte bu nedenle Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- yoluna devam etmekle emrolunuyor. Rabbine namaz kılması, O’nun gönderdiği Kur’an’ı okuması, Allah’a niyazda bulunup kendisini, girdiği yere doğruluk!a girmeyi, çıktığı yerden doğrulukla çıkmayı ve kendi katından destekleyici bir güç vermesi için dua etmesi isteniyor. Hakkın gelişini ve batılın yokoluşunu ilan etmesi emrediliyor. İşte bu Allah’a bağlılık, O’nu müşriklerin oyunlarına karşı kendisini koruyan zaferi ve egemenliği garanti eden silahıdır.

Sonra Kur’an’ın görevi açıklanıyor. O kendisine iman edenlere bir şifa ve rahmettir. Yalanlayanlar için ise bir azap ve cezadır. Kâfirler dünyada bu Kur’an’dan rahatsız olup işkence çektikleri gibi, ahirette de bu nedenle azaba uğrayacaklardır.

Rahmet ve azaptan söz edilmişken konunun akışı içinde bir de insanların rahmet ve azap durumlarındaki sıfatlarına değiniliyor. Nimet içinde insan şımarır ve yüz çevirir. Cezaya çarptırıldığında ise, ümitsizlik, çaresizlik içinde bocalayıp durur. Buna ilave olarak gizli bir tehdit yeralıyor. Her insana kendi karakterine uygun iş yapması için özgürlük veriliyor ki, ahirette cezasını çeksin.

Müşriklerin ruh hakkında peygambere soru sormaları nedeniyle insanın bilgisinin az ve yetersiz olduğu belirtiliyor. Ruh yalnız Allah’ın bilebileceği gayb konularından biridir. Onu kavramak insan gücünün sınırları içinde değildir… Kesin bilgi yüce Allah’ın peygamberine gönderdiği vahiydir. Bu vahiyde onun kendi lütfundandır. Eğer o dileseydi böyle bir lütufta bulunmayabilir ve kimse de O’na hesap soramazdı. Fakat O rahmetinin ve lütfunun gereği olarak peygamberine bu vahyi indirmiştir.

Daha sonra başlı başına mucize olan Kur’an’ın bir benzerini tüm insanlar ve cinler biraraya gelseler ve bu konuda yardımlaşsalar dahi yapamazlar deniyor. Yüce Allah’ın Kur’an’ı her akla ve her kalbe hitap edebilmesi için çeşitli doğru yol belgeleriyle donattığı ve çeşitli özellikleri belirtiliyor… İşte bu özellikleri taşıyan Kur’an dahi Kureyş kâfirlerine yetmiyor,peygambere başvuruyorlar, basit maddi mucizeler istiyorlar. İstiyorlar ki, Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun yerden kaynaklar çıkarsın veya kendisinin som altından bir evi olsun. Ayrıca da ha da inatlaşarak insanın özelliklerinden olmayan birtakım şeyler istiyorlar. Peygamberin onların gözleri önünde göğe çıkmasını oradan okuyabilecekleri somut bir kitap getirmesini veya gökten bir azap gönderip kendilerini yoketmesini istiyorlar. İnkârlarında ve inatlarında daha da ileri giderek Allah’ı ve melekleri getirip karşılarına koymasını teklif ediyorlar!

Surenin akışı içinde kıyamet sahnelerinden biri daha sunuluyor. Burada müşriklerin bu inatlarının ve ahireti yalanlamalarının cezası olarak kendilerini bekleyen akıbeti tasvir ediliyor. Çürüdükten ve kemik haline geldikten sonra dirilişi inkâr etmelerinin cezası sergileniyor.

Onların inatçılığına dayanan teklifleri hafife alınıyor. Ve deniyor ki: Eğer onlar Allah’ın rahmetinin bekçileri dahi olsalar beşeri olan cimrilikleri yakalarını bırakmaz. Bitmez-tükenmez hazinelerin eriyeceği korkusuyla cimrilik yaparlar! Bununla beraber onlar isteklerinde ve tekliflerinde hiçbir sınır tanımazlar.

Onların birtakım mucizeler istemeleri konu edilirken, Hz. Musa’nın gösterdiği bazı mucizelere değiniyor. Firavun ve kavmi bu mucizeleri yalanlamış. Bilindiği gibi yüce Allah yalanlayanları yoketmeye ilişkin yasası uyarınca da yokedilmişlerdi.

Bu Kur’an’a gelince O, sürekli ve gerçek bir mucizedir. Kur’an milletin ihtiyaçlarına uygun olarak bölümler halinde indirilmişti. Toplumu hazırlıyor ve eğitiyordu. Daha önceki milletlerin hem iman hem de ilim sahibi olanları Kur’an’ın gerçek olduğunu anlıyor ona boyun eğiyor ve bağlanıyorlardı. Ona iman edip teslim oluyorlardı.

Sure, Peygamberi -salât ve selâm üzerine olsun- yalnız Allah’a kulluk yapmaya, O’nu noksan sıfatlardan uzak görmeye ve kendisine övgüde bulunmaya teşvik eden bir direktif ile sona eriyor. Nitekim sure, Allah’ı noksan sıfatlardan arındırmak ve O’nu tenzih etmekle başlamıştı.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.