SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MERYEM SURESİ 51. ve 55. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
51- Bu kitapta Musa hakkında anlattıklarımızı da hatırla. O tarafımızdan seçilerek gönderilmiş bir peygamberdi.
52- Ona Tur’un sağ yanından seslendik ve kendisi ile özel olarak konuşmak için onu yakınımıza getirdik.
53- Rahmetimizin bir sonucu olarak ona kardeşi Harun’u peygamber olarak armağan ettik.
Burada Hz. Musa “seçilmiş” bir önder olarak bize tanıtılıyor. Yüce Allah, onu kendisi için seçmiş ve çağrısını seslendirmek üzere görevlendirmiştir. O hem “Resul” hem de “Nebi” idi. “Resul” kendisine orijinal bir çağrı mesajı sunulmuş ve bu çağrıyı insanlara iletmekle görevlendirilmiş seçkin bir peygamberdir. “Nebi” ise insanlara orijinal bir mesaj duyurmakla görevlendirilmiş değildir. O, yüce Allah’dan aldığı bir inanç sisteminin taşıyıcısıdır. İsrailoğulları arasında Hz. Musâ’nın çağrısını sürdürmekle ve ona yüce Allah tarafından gönderilen Tevrat’ı hayata aktarmakla görevlendirilmiş birçok “Nebi”ler vardı. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Gerek islâma bağlı peygamberler ve gerekse Allah’a bağlı bilginler ve din adamları Allah’ın bu kitabının görevli koruyucuları ve doğruluğunun şahitleri sıfatı ile yahudiler arasında buna göre hükmetmişlerdir.” (Maide Suresi 44)
Yine bu ayetlerde Hz. Musâ ya önemli üstünlükler bağışlandığı belirtiliyor. O’na Tur`un sağ yanından (doğallıkla o sıradaki pozisyonuna göre sağma düşen taraftan) seslenilmiş ve konuşma mesafesine kadar Allah’a yaklaştırılmıştır. Bu yakın mesafeden yapılan konuşma yüce Allah’a yakarma biçiminde olmuştu. Biz bu konuşmanın nasıl gerçekleştiğini ve Hz. Musâ’nın onu nasıl anlayabildiğini biliniyoruz. Acaba bu konuşma kulakların işitebileceği seslerden mi oluşmuştu, yoksa insan yapısının bütünü ile algılayamadığı dolaysız bir mesaj mıydı? Eğer öyle idi ise yüce Allah, Hz. Musâ’nın insana özgü yapısını O’nun ezeli sözünü algılamaya nasıl yetenekli hale getirdi? Bunların hiçbirini bilmiyoruz. Fakat bu konuşma olayının gerçekleştiğine inanıyoruz. Yüce Allah’ın kullarından biri O’nunla iletişim kurabilir. Bu iletişim sırasında ne kul, kulluk niteliğinden soyutlanır ve nede yüce Allah’ın yüce sözü, yüceliğini kaybeder. Böyle bir iletişimi gerçekleştirmek Allah için basit bir iştir. Üstelik daha önce insan “insan” olma niteliğini, Allah’ın ruhundan yapısına üflenen bir soluk sayesinde kazanmıştı.
Bilindiği gibi Hz. Harun, Hz. Musâ ya yardımcı ve destekçi olarak verilmişti. Bunu Hz. Musa yüce Allah’dan istemişti. Okuduğumuz ayetlerde bu armağan, Hz. Musâ ya yönelik bir rahmet olarak anılıyor. Başka bir ayette Hz. Musâ’nın bu isteği bize şöyle aktarılır:
“Kardeşim Harun’un konuşma yeteneği benimkinden üstündür. Onu benimle birlikte görevlendir ki, beni desteklesin, omuzlasın. Çünkü onların beni yalanlayacaklarından korkuyorum. (Kasas Suresi 34)
Zaten “rahmet” bu surenin tümünün havasına egemen olan bir motiftir. Ayetlerin devamında Hz. İbrahim’in soyunun başka bir kolu ele alınarak Araplar’ın atası Hz. İsmail gündeme getiriliyor. Okuyoruz:
54- Bu Kitapta İsmail hakkında anlattıklarımızı da hatırla. O sözünün eri idi ve tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi.
55- O yakınlarına namaz kılmayı ve zekât vermeyi emrederdi. O Rabbinin hoşnutluğunu kazanmış bir kişi idi.
Burada Hz. İsmail sözün eri olmakla, sözünü tutmakla övülüyor. Sözünde durmak tüm peygamberlerin, hatta bütün iyi kulların ortak niteliğidir. Fakat anlaşılan bu nitelik Hz. İsmail’de son derece belirgindi. Bu yüzden özellikle vurgulanması, dikkatlere sunulması uygun görülmüştür.
Hz. İsmail, orijinal mesaj sahibi bir “Resul” idi. Bu yüzden ilk Araplar arasında hakka çağrı görevi yürütmüş olmalıdır. Zaten Arapların atası idi. Peygamberimizin peygamber olmasına yakın yıllarda tek Allah inancına bağlı, tek-tük bazı araplara rastlanıyordu. Bu kimselerin Hz. İsmail’in bağlılarının uzantıları olmaları kuvvetle muhtemeldir. Ayetlerde Hz. İsmail’e gelen inanç sisteminin temel ibadetlerinin namaz ve zekât olduğu anlatılıyor ve Hz. İsmail’in yakınlarına bu ibadetleri yapmalarını emrettiği belirtiliyor. Sonra da O’nun Allah’ın hoşnutluğunu kazanmış bir kişi olduğu dile getiriliyor. “Hoşnutluk” bu surenin havasına egemen olan belirgin motiflerden biridir. Bu motif, “merhamet” motifinin bir benzeri, aralarında anlam yakınlığı vardır.
Ayetlerin devamında son olarak Hz. İdris’in hikâyesine değiniliyor. Okuyoruz: