SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MÜLK SURESİ 28-30. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
28- De ki: “Allah beni ve benimle beraber bulunanları isterse yok eder veya isterse merhamet eder; söyleyin bu taktirde kâfirleri can yakıcı azaptan kim kurtarabilir?”
Bu soru onları durumlarını düşünmeye, kendi sorunları üzerinde kafa yo: maya yöneltiyor. Zaten doğrusu da budur. Çünkü arzuları gerçekleşir de Alla peygamberini ve beraberindeki müminleri yok etse bu onlara bir yarar sağlamayacaktır. Aynı şekilde yüce Allah’ın peygamberlerine ve beraberindeki müminlere merhamet etmesi de onları azaptan kurtarmaz. Allah kalıcıdır, ölümsüzdü Onları yeryüzünde çoğaltıp dünyanın dört bir yanına dağıtan O’dur. Sonunda O’nun huzurunda toplanacaklardır.
Dikkat edilirse, “sizi kim can yakıcı azaptan kurtaracak?” denilmiyor. Yani onların kafir oldukları ifade edilmiyor da sadece kafirleri bekleyen azaba işaret ediliyor: “Kafirleri can yakıcı azaptan kim kurtaracak?” Davet esnasında başvurulması gereken son derece yerinde ve hikmetli bir üsluptur bu. Bir yan dan onları korkutuyor, ama öte yandan onlara içinde bulundukları bu olumsu konumdan dönme fırsatı tanıyor. Eğer direkt yüzlerine karşı kafir olduklarını acıklı azaptan kurtulamayacaklarını söylese, bu sefer cahilliklerinden ve ahmaklıklarından dolayı dolaysız tehdit ve açık bir suçlama karşısında günahla övün meye kalkışabilirler.
Çünkü bazı durumlarda imalı konuşmak, insan ruhu üzerinde açık konuş maktan daha etkilidir!
Ardından surenin akışı iki meseleyi denkleştirme olgusundan müminleri Rablerine karşı takındıkları tavrı ve ona dayanıp güvenmelerini vurgulamaya geçiyor. Bunun yanısıra imanlarına güvenmelerini, doğru yolda olduklarından emin olmalarını, kâfirlerin açık bir sapıklık içinde olduklarından kuşku duy mamalarını ima ediyor.
29- De ki: “O Allah, Rahmandır; biz O’na iman etmiş ve sırf O’na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık sapıklıkta olduğunu yakında öğreneceksiniz.”
Burada yüce Allah’ın Rahman sıfatından söz edilmesi, O’nun Peygamberine ve beraberindeki müminlere yönelik derin ve büyük rahmetine yönelik bir işarettir. Şu halde yüce Allah kafirlerin arzuladıkları veya iddia ettikleri gibi peygamberini ve müminleri helak etmeyecektir.
Peygamber Efendimize burada kendileri ile Rahmeti bol olan Rableri arasındaki bağı açıklaması direktifi veriliyor. Bu bağ imandır: “O’na iman etmişiz:’ Dayanıp güvenme (Tevekkül) bağıdır: “Sırf O’na güvenip dayanmışızdır.”
Sadece O’na… Bu ifade müminlerle Rahmeti bol olan Rableri arasındaki yakınlığı yansıtıyor. Yüce Allah burada Peygamberine ve müminlere büyük lütufta bulunarak aralarındaki yakınlığı duyurmasına izin veriyor. Bunu açıkça duyurmasını emrediyor. Sanki şunu demek istiyor yüce Allah: “Kafirlerin mesnetsiz sözlerinden dolayı korkma. Sen ve seninle beraber olan müminler bana bağlısınız, benim tarafımdansınız. Sahip bulunduğunuz bu saygınlığı, bu yüce makamı açıklamana izin veriyorum. Onlara söyle… Hiç kuşkusuz bu yüce Allah’ın müminlere yönelik sevgisini ve onlara kazandırdığı saygınlığın ifadesidir.
Sonra şu üstü kapalı tehdit yer alıyor: “Kimin apaçık sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz.” Bu da onların ısrarlı tutumlarını gevşetmek, inatlarını kırmak, sapıklardan olabiliriz endişesiyle kendi durumlarını kontrol etmeye çağırmak için özenle seçilmiş hikmetli bir ifade tarzıdır. Geçen ayette “Kafirleri can yakıcı azaptan kim kurtarabilir?” diye işaret edilen azaba düşebiliriz korkusunu duymaları isteniyor. Aynı zamanda kendilerinin sapık oldukları da yüzlerine vurulmuyor. Alınıp günahla övünmesinler diye. Hiç kuşkusuz bu, bazı ruhsal durumlara uygun bir davet metodudur.
Ve şimdi de surenin son mesajı iletiliyor. Burada ahiret azabından önce dünya hayatında da cezalandırılabilecekleri ima ediliyor. Hayat için vazgeçilmez unsurların başında gelen sudan yoksun bırakılabilecekleri uyarısında bulunuluyor:
30- De ki: “Suyunuz yere batarsa söyleyin, size kim temiz bir su kaynağı getirebilir?”
Ayetin orijinalinde geçen “Ma’ul Gavr” yere batan kuruyan su demektir. Bu durum karşısında insanların elinde, hiçbir şey gelmez. “Main” ise, bol ve tazyikli su kaynağı demektir. Hayatlarında yakından gördükleri bir olgudur bu. Ne var ki insanlar böyle bir şeyin olacağına ihtimal vermezler, böyle bir günün geleceğinden kuşku duyarlar. Mülk Allah’ın kontrolündedir ve O’nun gücü her şeye yeter. Peki, yüce Allah’ın iradesi, hayat için vazgeçilmez unsurların başında gelen sudan yoksun olmalarını öngörürse durumları ne olacaktır?
Sonra ayet-i kerime, bu sakıncalı olayın meydana gelmesi durumunda neler olacağını düşünmek üzere onları kendi hallerine bırakıyor.
Böylece sure sona eriyor. Bu mesajlar insanın duyarlı noktalarına yönelik bu psikolojik uyarılar, engin ufuklarda, dipsiz derinliklerde, göz alabildiğine uzanan katman katman mesafelerde çıkılan gezintiler, bu yolculuklar sona eriyor. Aşağı yukarı bu surede yer alan her ayet özel bir mesaj taşıyordu. Veya gaybın kapsamındaki bilinmez bir aleme doğru çıkılan bir yolculuğun ifadesiydi. Ya da gözlerin ve kalplerin farkına varmadıkları görünen bir alemde çıkılan bir gezintiyi anlatıyordu.
Bu sure büyük bir suredir. Hacminden, kapladığı yerden ve ayetlerinin sayısından çok daha büyüktür. Her bir ayeti uzakta bir yerlere işaret eden bir ok gibidir Ve neredeyse her bir ok başlı başına yepyeni bir alemi gün yüzüne çıkarıyor
Sure, İslam düşüncesinin temellerinden en önemlilerini, en başta gelenlerini içeriyor. Vicdanlara sınırsız ilahi güç gerçeğini, serbest ilahi egemenlik gerçeğini, mahşer ve kıyamet günü yargılanmaya bir hazırlık niteliğindeki ölüm ve hayatla sınanma gerçeğini yerleştiriyor. Allah’ın sanatındaki kusursuzluk ve güzellik gerçeğini, gizli-açık her şeyi kapsayan sınırsız ilahi bilgiyi, rızkın kaynağını,yüce Allah’ın yaratıkları koruduğunu, her zaman onlarla beraber olduğunu dile getiriyor. Müslümanın Rabbine ilişkin düşüncesinin, varlık alemine ilişkin düşüncesinin varlıkların yaratıcısı ile ilişkilerinin dayandığı bunun gibi daha birçok gerçeği kapsıyor. işte müminin Rabbi ile, kendi şahsı ile, bütün insanlar ile tüm canlılar ile, canlı cansız tüm evren ile ilişkilerini düzenleyen hayat sistemi bu düşünceden kaynaklanır. Müminin bilinci, vicdanı, kişiliği, değer ve ölçüleri,hayatı algılayış biçimi bu düşünceye göre şekillenir.